EHLİYET VE LİYAKAT
EHLİYET VE LİYAKAT NEDİR?
TDK sözlüğünde
ehliyet “yeterlilik, yetkinlik” olarak tanımlanırken liyakat “bir kimsenin,
kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak tanımlanmıştır. Bunu
referans alarak bu kavramları şu şekilde tanımlayabiliriz:
Ehliyet
“herhangi bir işte çalışabilmek veya görevi yerine getirmek için gerekli olan
eğitim derecesine, bilgi düzeyine ve beceriye sahip olmak durumu” anlamına
gelir. Liyakat ise “ilgili işin gerektirdiği sorumluluk bilincine, ahlâki
değerlere, işin icabı olan teamül ve kültüre sahip olmak durumu” anlamında
kullanılır. Zaten liyakat “ilgili işe layık olmak” anlamında
değerlendirilmelidir.
EHLİYET VE LİYAKAT HER ZAMAN BİR ARADA
OLUR MU?
Özel sektör
veya kamu sektöründe işe alınan insanların hem ehliyetli hem de liyakatli
olmasına dikkat edilir. Bazı vatandaşlarımızın zannettiği gibi her ehliyetli
insan liyakatli, her liyakatli insan da ehliyetli olmak zorunda değildir.
Marifet ilgili kadronun gerektirdiği hem liyakat hem de ehliyet derecesine
sahip insanları seçip, görevlendirmektedir. Örnek verecek olursak bir
üniversitede akademisyenliğin gerektirdiği iş ahlakı, görev bilinci, sorumluluk
alabilme özverisine sahip, yıllarını akademiye vermiş bir Hocamızı düşünün. Bu
Hocamızın sayılan özellikleri ile liyakatli olduğu tartışmasızdır. Ancak bu
Hocamız ellili yaşlarına gelmiş olmasına rağmen hâlâ Doktor Öğretim Üyesi
kadrosunda bulunabilir. Yeterli derecede yabancı dili veya gerekli akademik
puanı olmadığı için Doçent olamamıştır. O yüzden bu Hocamızın ehliyeti, yani
akademik yetkinliği Doçent ve Profesör kadrolarına atanması için yeterli
değildir. Bu durumda Hocamız Doçentlik için liyakatlidir ama ehliyetli
değildir.
İkinci örnek
olarak akademik puanları çok yüksek ve 5 yabancı dili bülbül gibi konuşan bir
Hocamızı ele alalım. Bu Hocamız derslerine zamanında gelmemekte, hatta bazı
dersleri mazeretsiz boş geçirebilmekte, astlarına baskı uygulamakta,
öğrencilerinden “not karşılığı hediye” istemektedir. Yani akademik yetkinliğine
rağmen bir öğretim üyesinde olması gereken ahlâki değerlere sahip değildir. Bu
durumda Hocamızın ehliyetli ama liyakatsiz olduğunu söyleyebiliriz.
EHLİYET VE LİYAKATİN İKTİSADİ ÖNEMİ
Hem ekonomi
genelinde hem de işletmeler özelinde iş alımında ehliyet ve liyakate özen
göstermek hayati derecede önemlidir. İnsan kaynaklarının tahsisinde ehliyet ve
liyakate önem vermemek birçok sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar işletmeler
özelinde ve ekonomi genelinde benzer ama farklı sorunlara yol açmaktadır.
Dilerseniz bunları özetleyelim:
Bir firmanın
gerek üretim gerekse üretim dışı faaliyetlerinde ehliyetsiz ve liyakatsiz
insanların görevlendirilmesi en başta verimsizliğe yol açar. Verimsizlik
firmanın işgücü maliyetlerini yükseltebileceği gibi, sorumsuz ve iş ahlâkına
sahip olmayan çalışanlar iş ortamını da bozarlar. Yani sadece kendileri
verimsiz olmakla kalmayıp diğer çalışanların da verimliliğini düşürürler.
Dolayısıyla ehliyetsiz ve/veya liyakatsiz insanların istihdam edilmesi firmayı
beklenenin üzerinde bir maliyet artışına maruz bırakır.
Ülke bazında
ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların iş kollarında istihdamı genel üretim
kapasitesinde düşüşe, sosyal adalette bozulmaya, gelir ve servet dağılımında
eşitsizliğin artmasına yol açar. Sosyal barışın bozulmasının yanı sıra, uzun
dönemde bütün ülkenin mutlak olarak fakirleşmesine neden olur. Bu yüzden,
diyebiliriz ki, ehliyet ve liyakate önem verilmemesi tek bir firma için sadece
firmanın verimliliğini düşürürken, bütün ülke için baktığımızda herkesin genel
fakirleşmesine sebep olmaktadır.
Hükümetin ve
belediyelerin açtığı kamu ihalelerinde ehliyet ve yetkinlik yine çok önemli bir
kriterdir. İktidar Partisinde tanıdıkları olan, ilgili kamu kuruluşunda çeşitli
usulsüz yollarla ilişkiler geliştiren firmalara ehliyetine ve liyakatine
bakılmaksızın ihale verilmesi hem kamu kaynaklarının hak etmeyen insanları
zengin edecek şekilde israf edilmesine hem de toplumun ihtiyaç duyduğu kamu mal
ve hizmetlerinin yetersiz düzeyde olmasına yol açacaktır. Bu da ülkenin genel
refah düzeyini düşürdüğü gibi aynı zamanda üretimin de niteliksizleşmesine yol
açacaktır.
Ehliyet ve
liyakat kriterlerine uygun kaynak tahsisi yapan ekonomilerde her birey, firma
ve kurum üretime ve toplumsal refaha yaptıkları katkı ile orantılı bir gelir
elde eder. Kaynak tahsisinde etkinlik sağlandığı için işçilerin yaşam
standardı, işverenlerin kârları, devlet hizmetlerinin toplumsal refaha katkısı
artar. Büyük çaplı israf önlenir, kaynakların boş yere harcanmasının önüne
geçilir. Toplumsal açıdan sosyal barışı ve milli birliği bozacak hızla
zenginleşmelerin, haksız kazançların önüne geçilmiş olur. Bu anlamda
siyasetçilere, yüksek bürokratlara ve iş adamlarına büyük görev ve sorumluluk
düşmektedir. Bu yazıdan anlaşıldığı üzere bir firmanın verimsizliği sadece o
firmanın kârlarını düşürmemekte, işçisine düşük yaşam standardı ve müşterisine
niteliksiz tüketim olarak yansımaktadır. Öte yandan kamu işletmeleri ve siyasi
otoritenin ehliyet ve liyakate önem vermemesi bütün bir ülkenin kaynaklarının
heba edilmesine ve bütün toplumun refah kaybına yol açmaktadır.
EHLİYET VE LİYAKATİN ARTMASI İÇİN NE
YAPMALI?
Siyasiler karar
alırken elde edecekleri oy oranına bakarlar. Bazen kısa vadeli siyasi çıkarlar
iktidarların ehliyet ve liyakat kriterlerini gevşetmesine yol açabilir. Ancak
bunun sonucu hem ülke bazında verimsizliğin artması hem de ahlaki yozlaşmanın
hızlanması olarak zuhur eder. Uzun dönemde sonuç millet olarak topyekûn
fakirleşme ve milli değerlerin zayıflaması olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden
hükümetlerden bağımsız olarak hem kadroların ihdasında, hem de ihalelerin
verilmesinde ehliyet ve liyakat kriterlerinin bağımsız kurumlar tarafından
belirlenip denetlenmesi hayati önem içermektedir. Siyasi iktidarların kısa
vadeli oy hedefleri ile milletlerin uzun vadeli refah artışı arasında bir
çelişki oluşmaması için kurumsallaşma ve standartlaşmanın öneminin büyük olduğu
açıktır.
Bakın, bu
noktada en güzel örneklerden birisi asgari ücret düzeyidir. Türk ekonomisinde
asgari ücret düzeyi açlık sınırına yakın tespit ediliyor. Asgari ücret olması
gerektiği gibi fakirlik sınırı civarına yakın olursa firmaların ciddi oranda
maliyet artışı ve zararla karşılaşacağı kesindir. Bunun sebebi, genel olarak
bütün üretimde artan verimsizliktir. Bu verimsizliğin temel sebeplerinden biri
de ehliyete ve liyakate yeterince önem verilmemesidir. Gereksiz ve israfa kaçan kamu harcamaları,
özel sektörde yanlış ve verimsiz yatırım harcamaları, ülkenin ihtiyacına
yönelik bir eğitim sisteminin olmaması ehliyetsizlik ve liyakatsizliği arttıran
unsurlardır. Bu konuda gecikmeden önlem alınması hepimiz için gerekli ve
zorunludur.