DÖVİZLİ AVANSLARI DEĞERLEMELİ Mİ?
Ticari hayatta sıklıkla avanslar karşımıza çıkmaktadır.
Ancak her dönem sonunda, yıl
kapanışlarında döviz cinsinde avansların Vergi Usul Kanunun uyarınca
değerlemesi sorunu karşımıza çıkıyor.
Konuyu detaylı incelediğimizde de döviz
cinsinden avansların vergi kanunları ve yasal mevzuat uyarınca değerlenmesine
ilişkin de yasal düzenleme bulunmuyor.
Avansların değerlemesine ilişkin bu sorun
İdare'nin konu ile ilgili olarak vermiş olduğu muktezalara göre şekilleniyor.
Bugünkü
yazımda dövizli olan bu avansların yasal mevzuat açısından değerlemesi ve
konuya ilişkin tereddüt yaratan hususlara bir göz atalım.
Avans
Kavramı
Avans genel itibariyle ilerde
gerçekleştirilmesi üstlenilen bir iş nedeniyle fiyat değişmelerinden
etkilenmemek ve işin güvenceye alınmasını sağlamak amacıyla bedelin bir
kısmının veya tamamının önceden tahsil edilmesi veya ödenmesidir.
Bir ödemenin avans olarak
kabul edilebilmesi, daha sonra tahakkuk edecek bir alacağın ön ödemesi
niteliğinde olmalıdır. Söz konusu ödeme, sözleşme taraflarından birinin
taahhütlerinin bir kısmını teşkil etmelidir. Bu ödemenin karşılığı, sözleşme
ile taahhüt edilen mal teslimi ve hizmet ifası borcu olmalıdır.
Kelime
anlamı olarak da avans "İleride tahakkuku kararlaştırılan bir alacağa karşılık
önceden peşin olarak ödenen paraya" veya "Bir para isteme hakkını
temsil etmekten çok mal veya hizmet isteme hakkını temsil eden ve normal olarak
mal veya hizmet maliyetlerine dönüşecek bulunan önceden verilmiş para ve
benzeri değerler" şeklinde tanımlanabilir.
Döviz Cinsi Avansların VUK ve
SPK / TFRS Açısından Değerlemesinde Yasal Çerçeve
Avanslar
gelecekte yapılacak olan mal veya hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan
veya verilen değerleri ifade eder, bu itibarla, alıcı tarafından satıcıya
verilen avanslar, belirli bir malın teslimini veya belirli bir hizmetin yerine
getirilmesini isteme hakkını temsil etmekte ve sonuç olarak emtianın veya
hizmetin maliyetine dönüşmekte, emtianın/hizmetin toplam bedelinden ise mahsup
edilmektedir.
Satıcının
alıcıdan aldığı avanslarda, satış amacıyla gelecekte yapılacak mal ve hizmet
teslimleri ile ilgili olarak peşin tahsil edilmekte ve teslim edilecek mal veya
görülecek hizmetin bedelinden mahsup edilerek işlem yapılmaktadır.
Vergi
Usul Kanunu’nun “Aktif geçici hesap kıymetleri” başlıklı 283. maddesi ile
“Pasif geçici hesap kıymetleri” başlıklı 287. Maddesi avansların değerlemesin
dayanak teşkil etmektedir.
VUK'un
283. maddesinde "Gelecek bir hesap dönemine ait olarak pesin ödenen
giderler ile cari hesap dönemine ait olup da henüz tahsil edilmemiş olan
hâsılat mukayyet değeri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle değerlenir.
..." hükmü ile verilen avansların; aynı Kanunun 287. maddesinde ise
"Gelecek hesap dönemlerine ait olarak pesin tahsil olunan hâsılat...
Mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmek suretiyle değerlenir." hükmü
ile de alınan avansların değerleme ölçüsü tespit edilmiştir.
Buna
göre avansların “mukayyet değer” ile değerlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Sermaye
Piyasası Mevzuatı ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları Düzenlemeleri
açısından da: Sermaye Piyasası Kurulu döviz cinsinden alınan ve verilen
avansların dönem sonunda ancak "İhtiyatlılık Kavramı" gereği geçici
bir hesapta bilançoda gösterileceğini ve oluşan kur farklarının da gelir veya
gider yazılarak gelir tablosuna aktarılamayacağını belirtiştir.
Sermaye
Piyasası Kurulu Muhasebe Standartları Dairesi Başkanlığının 15.08.2001 tarih ve
MSD–10/599-6820 sayılı muktezasında: Kurulumuzun Seri : IX, No:1 sayılı
"Sermaye Piyasasındaki Mali Tablo ve Raporlara İlişkin İlke ve Kurallar
Hakkında Tebliğ'inin "Dövize Dayalı İşlemler" başlıklı 28 inci
maddesinde; dövize dayalı işlemlerin işlem tarihinde geçerli kurlar esas
alınarak muhasebeleştirilmesi gerektiği; değerleme gününde, işletmenin kasa ve
bankalar hesabı içinde yer alan dövizleri ile dövize dayalı alacakları ve
borçlarının; varsa oluşan borsa kuru, borsa kurunun bulunmaması halinde ise,
Merkez Bankası'nca ilan edilen kurlar üzerinden değerleneceği ifade
edilmektedir.
Yukarıda
yer verdiğimiz gerek Vergi Mevzuatı gerekse Uluslararası Finansal Raporlama
Standartları ve SPK/TFRS mevzuatı uyarınca:
Vergi
mevzuatı uygulaması açısından ağırlıklı görüşün döviz cinsi avans hesaplarının
değerlenmesi sonucunda oluşan kur farklarının doğrudan gelir veya gider
yazılmaması; mal teslimi veya hizmet ifası sonucunda oluşacak net kur farkının
maliyet ya da hasılat ile ilişkilendirilmek üzere geçici hesaplarda izlenmesi
gerektiği yönündedir.
SPK/TFRS
uygulaması ise, TMS-23 açısından özellikli bir varlık söz konusu ise oluşan kur
farklarının gider veya gelir yazılmaması, özellikli olmayan bir varlık edinimi
veya imali söz konusu ise oluşan kur farklarının gelir veya gider yazılmaması
yönündedir,
TMS-21
açısından ise avansların hiçbir şekilde değerlenmemesi, değerlenirse de kur
farklarının gelir tablosu ile değil nihai maliyet ya da hasılat ile
ilişkilendirilmek üzere bilançoda geçici hesaplarda takip edilmesi yönündedir.
Avanslarda Özün Önceliği ve Dönemsellik İlkesi
Muhasebenin temel ilkelerinden biri olan, özün önceliği ilkesi
gereğince; işlemlerin muhasebeye yansıtılmasında biçimlerinden çok özlerinin
esas alınması gerekir. İşlemlerin biçimleri ile özleri arasındaki paralellik
esas olmakla birlikte, bu paralelliğin ortadan kalktığı durumlarda özün biçimi
önceliği esastır. Dönemsellik ilkesi gereği, işletmenin
sürekliliği kavramı uyarınca kabul edilen ömrünün, belirli dönemlere bölünmesi
ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır.
Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir
ve karların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararla karşılaştırılması bu
kavramın gereğidir.
Muhasebenin temel ilkeleri olarak yer alan özün önceliği ve dönemsellik
ilkeleri gereğince de avansların borç veya alacaklar gibi değerlemeye tabii
tutulması muhasebe ve vergi uygulaması yönüyle doğru bir uygulama olacaktır.
Avansları, gelecek döneme ait hasılat ve maliyet (gider) unsuru olarak
değerlendirmek hatalı bir değerlendirme olacaktır. Örneğin alınan avanslara
kanun hükmünde geçen peşin tahsil olunan hasılat olarak bakılması hatalı
olacaktır.
Çünkü hasılat henüz oluşmamıştır, belki hiç hasılat oluşmayacaktır
avansı veren veya alan siparişten vazgeçebilir. Bu durumda hasılat hiç doğmamış
olacaktır.
Burada özün önceliği olan konu, avansın gelecek bir döneme ait işlemle
ilgili olması değil verilen veya alınan bir iktisadi değerin ekonomik ve hukuki
boyutu ile bir borç veya alacak olmasıdır.
Gelecek dönemlere ait bir işlemle ilgili olsa dahi dönem sonunda avans,
veren açısından üzerinde tasarruf imkânı olmayan bir iktisadi değerdir. Söz
konusu değerin gerçek mahiyeti dikkate alınarak dönem kazancının tespit
edilmesi dönemsellik ilkesinin gereğidir.
SONUÇ
Başta da belirttiğim gibi, avansların
değerlemesi ile ilgili olarak Vergi Usul Kanunun’ da açık bir bulunmuyor.
İşte mevzuatta açık bir hüküm bulunmadığından, döviz cinsinde
avansların değerlemesinde de farklı görüşler bulunuyor.
Bir taraftan, avansların gerçek alacak veya borç olmayıp aktif ve
pasifi düzenleyici değerler olması nedeniyle değerleme ölçüsü olarak VUK'un 283
ve 287’nci maddelerinde yer alan hükümlere tabi olması gerektiği;
Diğer taraftan ise, avansların, gerçek alacak veya borç olmasından
dolayı kanunun 281 ve 285 inci maddelerinde yer alan alacak ve borçların
değerlemesine ilişkin hükümlere tabi olması gerektiği belirtiliyor.
Mali İdarenin ise Dövizli avansların değerlemesi
hususunda;
Her
ne kadar vergi kanunlarında avansların değerlenmesine ilişkin yasal düzenleme
bulunmamasına rağmen mali idarenin verdiği son muktezaları incelediğimizde,
avansların Vergi Usul Kanunu'nun 280. Maddesinde belirtilen bir borç/alacaktan
farkının olmadığı ve değerlemeye tabi tutulması gerektiği, oluşan kur
farklarının da doğrudan gelir tablosuna yansıtılması kurum kazancının
tespitinde gelir/gider olarak dikkate alınması gerektiği yönünde olduğunu
hatırlatalım.