CHP-DEM İŞ BİRLİĞİ VE İMAMOĞLU'NUN PLANI
Muhalefet kanadı bu amaçlarından hiçbirine ulaşamadı.
Meclis çoğunluğunu elde edemedikleri gibi cumhurbaşkanlığını
da kazanamadılar.
Gerek ittifakın büyük ortağı CHP’nin eski Genel Başkanı ve
cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, gerek yeni Genel Başkan Özgür Özel ve
parti yönetiminin önde gelenleri gerekse de muhalefet kanadına yakın uzmanlar,
analistler ve akademisyenlerin hemen tamamı seçimleri kaybetmelerini, iktidar kanadının kendilerini terör örgütü
PKK ile iş birliği yapıyormuş gibi göstermelerine ve bunun seçmen kitleleri
üzerinde etkili olmasına bağladılar.
Aslında terör örgütünün siyasi uzantısı niteliğindeki HDP
ile kurdukları gayri resmi ilişki tam da bu anlama geliyordu.
Ayrıca terör örgütü yöneticilerinden gün aşırı gelen
açıklamalar da bunu teyit ediyordu.
Ancak onlar, HDP’nin yasal bir parti olması halini bu
partinin meşru olma haline tevil ederek bu parti ile kurdukları ilişkiyi de
meşru gösterme çabasına giriştiler.
Oysa yasal olmasına karşın toplumun kahir ekseriyeti HDP’yi
meşru bir parti olarak görmüyordu ve onun devamı niteliğindeki DEM partisine de
hâlâ aynı gözle bakılıyor.
Dolayısıyla muhalefet kanadının dediği gibi bu algı onların
kaybetmelerine yol açtı.
Bilindiği gibi seçim sonrası CHP’de yapılan kurultayda partinin
genel başkanı değişti.
Makul ve doğru olan
yeni genel başkan ve ekibinin seçimlerde kaybetmeleriyle ilgili kendi
tespitlerinin de ışığında HDP ve devamı DEM parti ile aralarına keskin bir
şekilde mesafe koymasıydı.
Kişisel olarak benim öngörüm de bu yöndeydi.
Yeni dönemde CHP’nin
hem seçimlerden aldığı dersle hem de uluslararası konjonktürde milliyetçi
eğilimlerin yükselmesine paralel olarak daha laik, Atatürkçü ve milliyetçi bir
çizgiye döneceği ve bu çerçevede ittifakın ikinci büyük ortağı İYİ Parti ile iş
birliğini çok daha güçlü hale getireceği ve yeni dönem politikasını bu eksende
yürüteceği yönündeydi.
Açıkçası ben de 13 yıllık genel başkanlığı boyunca girdiği
her seçimi kaybetmesi nedeniyle kendi kitlesi nezdinde büyük umutsuzluklara yol
açmış eski genel başkanın gitmesinin ardından genç ve yeni bir genel başkan ile
arkasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi güçlü bir
figürün desteğiyle İYİ Parti ile ittifakı güçlendiren bir yaklaşımın muhalefet
kesimine güçlü bir sinerji kazandırabileceğini öngörüyordum.
HDP/DEM’LE AÇIK İŞ BİRLİĞİ
SÜRECİ
Ancak Özgür Özel daha ilk günden hem beni hem de kanımca
benimle aynı görüşteki çok sayıda kişiyi yanılttı.
Daha kurultay konuşmasında selam gönderdiklerinin arasına
malum partinin cezaevindeki eski eş genel başkanını da kattı.
Hatta en güçlü selamı ona gönderdi.
Özel’in bu konuşmasını dinlerken büyük ihtimalle kendisini
fazla kaptırdı, seçim yenilgisiyle ilgili onca tespitten sonra bunun sadece
büyük bir gaf olabileceğini düşündüm.
Ama bunun öyle olmadığı ortaya çıktı.
Özel, hemen akabinde HDP’yle benzer çizgide verdiği siyasi
mesajlarıyla öne çıkan bir opera sanatçısının konserini izlemeye gitti.
Konseri izlemekle de kalmadı söz konusu kişinin elini
öperken pozlar verdi.
Belki de basına kapalı bir konser olsa, o görüntüler,
fotoğraflar gizlice çekilip kamuoyuna servis edilse belki durum sadece Özgür
Özel’in söz konusu sanatçıya hayranlığıyla yorumlanabilirdi.
Oysa öyle değildi.
O konsere gidiş amacı
da o görüntülerin kendisi de bir konser izleyip bir sanatçıya hayranlığını dile
getirmekten öte HDP/DEM partiye uzatılan bir iş birliği eliydi.
Hatta Özel, DEM Parti ile bir iş birliği yapacaklarsa bundan
böyle bunu kapalı kapılar ardında değil açık ve şeffaf şekilde yürüteceklerini
açıkladı.
Ki öyle yaptı ve kısa bir süre sonra DEM Parti’yi ziyaret
ederek eş başkanlarıyla ortak basın açıklaması yaptı.
Üstelik Özel bu ziyareti, bir şehit cenazesine katıldığı
gün, hatta cenaze namazının hemen ardından gerçekleştirdi.
Bana kalırsa HDP/DEM
parti ile kurulan bu ilişki ve bu politik yaklaşımdan ilk murat edilen şey, İYİ
Parti ile iplerin koparılmasını sağlamak ve akabinde böle-parçalaya bu partiyi
yutmaktı.
Ki, İYİ Parti kısa süre içinde artık “hür ve müstakil” hareket edeceğini açıklamak zorunda kaldı.
CHP, kısa sürede İYİ
Parti’den epey parça kopardı.
Ağır kayıplar veren
ve yara bere içinde kalan İYİ Parti’de kan kaybı şimdilerde durdu gibi.
İYİ Parti şimdi
yaralarını sarmak için CHP’ye savaş açmış durumda.
İYİ Parti’nin bu savaştan ne kadar bir kayıpla çıkacağını
seçim sonuçlarıyla görmüş olacağız.
Ancak HDP/DEM parti ile iş birliği yaparak İYİ Parti’den
parça koparma siyasetinin artıları kadar eksileri de olacak.
BELEDİYELERİN KAYBI,
CHP’NİN OYLARI, İMAMOĞLU’NUN CUMHURBAŞKANLIĞI HESAPLARI
En büyük kayıp belediyelerin kaybedilmesi.
Bu süreç, 2019’daki
mahalli seçimlerinde ittifak sayesinde kazanılan Ankara dâhil büyükşehir, il ve
ilçe belediyelerinin büyük kısmının kaybedilmesi ile sonuçlanabilir.
Hatta İstanbul
açısından, burada güçlü olan HDP/DEM’in desteği bile yeterli olmayıp burası da
kaybedilebilir.
Ancak seçim sonrasında CHP’nin oylarının önceki seçimlere
oranla arttırılmış olmasının İmamoğlu açısından yeterli görülmüş olabileceği
kanısındayım.
Yani İstanbul
kazanılıp diğer belediyelerin tümü kaybedilse bile Özgür Özel CHP Genel
Başkanlığı koltuğunda kalıp bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine
İmamoğlu’nun adaylığı hesabıyla yola devam edilmesi, İstanbul’un da
kaybedilmesi halinde İmamoğlu’nun CHP’nin başına geçmesi planlanmış olması
muhtemeldir.
Burada temel hesap
kaybedilen belediyelerden ziyade CHP’nin oylarını arttırması ile ilgilidir.
Bu hesap CHP’ye ve muhalefet cephesine ne kaybettirir ne
kazandırır bu onların bileceği bir mesele ancak Türkiye’nin kurucu partisinin,
ne kadar yasal olursa olsun toplumun kahir ekseriyeti tarafından gayri meşru
kabul edilen terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı bir parti ile bu denli içli
dışlı olmasının, onunla ittifak ve işbirliği ilişkileri içine girmesinin, terör
örgütünün meşrulaştırılma planlarına katkı sunacağını, bu durumun giderek
CHP’nin de marjinalleşmesine yol açabileceğini, dolayısıyla CHP kitlesinin de
devlet ve millet ile bağlarının zedelenebileceğini ve tüm bu sürecin
Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü ciddi şekilde tehlikeye düşürebileceğini
düşünüyorum.
O nedenle Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü önemseyen hiçbir
partinin gizli veya açık hiçbir şekilde terör örgütünün uzantısı parti ile
ittifak veya iş birliği yollarına tevessül etmemesi gerektiğini aksine her
partinin en önemli önceliklerinden birinin, bu partinin seçmen kitlesini
kazanacak politikalar üreterek terör örgütü ile birlikte bu partiyi de tarihe
gömme yaklaşımı içinde hareket etmesi gerekir.