İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

ELİT Bİ' ÇİRKEFLİK

YAYINLAMA:

Hem ulusal hem uluslararası kulvarlarda bizi ve Türk sinemasının ‘sanata’ ilişkin kısmını temsil eden iki isim; Nuri Bilge ve Zeki. Bu iki yönetmenin yıllar süren kavgası; kavganın çıktığı andan beri en çok konuşulan, üzerine sürekli fikirler üretilen, arap saçına dönmüş ve benim ‘elit çirkeflik’ olarak adlandırdığım konulardan birisi.. Olayın temeli neye dayanıyor, yıllardır bitmeyen bu kavga neden, dilim döndüğünce size biraz anlatacağım.

Öncelikle bu iki yönetmen şimdilerde her ne kadar ‘yakın arkadaş’ olduklarını inkar etseler de, Cihangir’de aynı mahallede oturdukları dönemlerde çokça aynı masayı paylaştıklarını, filmler ve fikirler üzerine bolca istişare ettiklerini, birbirlerinin setlerini de ziyaret ederek yerinde destek verdiklerini ve hatta filmlerin kapanış jeneriklerinde birbirlerine küçük selamlar çaktıklarını hepimiz biliyoruz.

HER ŞEY BİR PORTAKAL’LA BAŞLADI

Zeki Demirkubuz yıllar sonra bu tartışmayı Haber Türk ekranlarındaki sözleriyle alevlendirmiş olsa da bu dava aslında geçtiğimiz aylarda Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filminin kitabını yayınlamasıyla başladı. Ceylan, kitapta Üç Maymun filmini intihal iddialarından temizlemek adına “..Tabii ki yok öyle bir şey. Aslında bunu Zeki de çok iyi biliyor ama nedense öyle bir şey varmış gibi bir izlenim yaratmayı da tercih ediyor. Yani açıkça söylemiyor, onun yerine icabında kolaylıkla inkar edebileceği güvenli bir mesafeden yapıyor bunu. Bence çok ayıp ediyor. Bunca yıl arkadaşlık ettik, birbirimize ne yardımlar ettik sonuçta. Yarışma duygusunu anlarım ama hiç değilse sportmence yapılabilmesini beklerdim. Böyle bel altından vurarak değil...” satırlarını kaleme aldı. Bunun üzerine Demirkubuz da çıktığı programda, Nuri Bilge Ceylan'ın kitaptaki sözlerine ithafen "Ülkenin dünya çapındaki tek yönetmeninin bu durumlara düşmüş olması utanç verici. 15 yıl sonra neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum. Bunun arkasında mutlaka bir hesap, çıkar vardır. Onun için yapmıştır. Üç Maymun'u izlemedim. Adilik yapmasın. Çünkü ben ima etmem, bir şey varsa çat çat söylerim." şeklindeki o demeçleri verdi ve 2006 yılına kadar uzanan bir kapı araladı.

Demirkubuz, 2006 yılındaki Altın Portakal Film Festivali’nde Ceylan’ın Cannes’dan tanıdığı bir jüri üyesi tarafından kazananları öğrendiğini, 2 ayrı ödül almasına rağmen en iyi film ödülünü kendisinin kazanamadığını bildiğini ve bu yüzden en iyi film ödülünü ‘Kader’ filminin kazandığı açıklanmadan hemen önce bayıldığını iddia etti. Ayrıca gecenin başında aralarında hiçbir sorun olmamasının, lobide sohbet etmelerinin fakat gecenin ilerleyen saatlerinde hem Ceylan’ın, hem de Ceylan’ın eşi ve yapımcısının kendisiyle konuşmamasını da bu olayı tasdikleyen bir unsur olarak görüyor Demirkubuz. Konu sadece ‘kıskançlık’ davası değil tahmin edersiniz ki..

Bugün geldiğimiz nokta tehditler, karalama kampanyaları, küfürler ve en üzücü olanı da intihal iddiaları.. Türkiye’nin sinema sektöründe uluslararası başarılar için bel bağladığı iki önemli yönetmeninin bu kavgalarda taraf olması da içler acısı..

E işin bir de ego savaşı ve zamanında alınan ödüllerin maddi bir karşılığı olduğu boyutu var ki, orasını düşününce işler daha da vahimleşiyor.

DEĞER Mİ CİDDEN?

Kimileri kendi ‘Tarantino ve Spike Lee’ kavgamıza şahit olduğumuzu söylese de sinefil ya da sıradan bir sinema takipçisi olarak bu kavganın yeniden alevlenmesinin, ikilinin vizyondaki ‘Hayat’ ve ‘Kuru Otlar Üzerine’ filmlerine de reyting sağladığının farkında olmamız gerek.

Verdiğim örneğe dönecek olursak hatırlarsanız zamanında Spike Lee de Tarantino’nun fazla kan ve şiddet içerikli senaryolar yazmasını eleştirmiş, hatta Lee Tarantino’yu The Hateful Eight filmi yüzünden ‘ırkçı’ bulduğunu dile getirmiş ve ikili kendilerini spekülatif bir atışmanın içerisinde bulmuştu. Ancak bugün baktığınızda ikisi de kendi alanında önem arz eden temsilciler olduğunun farkındalığına varmış ve birbirlerini saygıyla anar hale gelmiş durumdalar.

Böyle tartışmalar eğer fikirlerin ayrılığına ya da tartışmaların çıktığı temeli olan konulara dayanıyorsa pek tabii anlayabileceğimiz durumlara dönüşüyor. Lakin içinde bulunduğumuz Ceylan ve Demirkubuz kavgasında olduğu gibi ‘Acaba danışıklı dövüş mü?’ soru işaretinin bu denli büyük isimleri kapsar şekilde akıllarda cereyan etmesi ne yazık ki, ne kabul edilebilir bir durum ne de izahı olabilecek bir durum kanımca. Umarım en kısa zamanda taraflardan bir zeytin dalı uzanır ve Türk sinemasında yeniden sulh hakim olur; bizler de böyle konularda takılıp kalmak yerine ‘gerçek’ sinemayı tartışırız..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *