ELİT Bİ' ÇİRKEFLİK
Hem ulusal hem uluslararası kulvarlarda bizi ve Türk sinemasının ‘sanata’ ilişkin kısmını temsil eden iki isim; Nuri Bilge ve Zeki. Bu iki yönetmenin yıllar süren kavgası; kavganın çıktığı andan beri en çok konuşulan, üzerine sürekli fikirler üretilen, arap saçına dönmüş ve benim ‘elit çirkeflik’ olarak adlandırdığım konulardan birisi.. Olayın temeli neye dayanıyor, yıllardır bitmeyen bu kavga neden, dilim döndüğünce size biraz anlatacağım.
Öncelikle bu iki yönetmen
şimdilerde her ne kadar ‘yakın arkadaş’ olduklarını inkar etseler de,
Cihangir’de aynı mahallede oturdukları dönemlerde çokça aynı masayı
paylaştıklarını, filmler ve fikirler üzerine bolca istişare ettiklerini,
birbirlerinin setlerini de ziyaret ederek yerinde destek verdiklerini ve hatta
filmlerin kapanış jeneriklerinde birbirlerine küçük selamlar çaktıklarını
hepimiz biliyoruz.
HER ŞEY BİR PORTAKAL’LA BAŞLADI
Zeki Demirkubuz yıllar sonra bu
tartışmayı Haber Türk ekranlarındaki sözleriyle alevlendirmiş olsa da bu dava
aslında geçtiğimiz aylarda Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filminin kitabını
yayınlamasıyla başladı. Ceylan, kitapta Üç Maymun filmini intihal iddialarından
temizlemek adına “..Tabii ki yok öyle bir şey. Aslında bunu Zeki de çok iyi
biliyor ama nedense öyle bir şey varmış gibi bir izlenim yaratmayı da tercih
ediyor. Yani açıkça söylemiyor, onun yerine icabında kolaylıkla inkar
edebileceği güvenli bir mesafeden yapıyor bunu. Bence çok ayıp ediyor. Bunca
yıl arkadaşlık ettik, birbirimize ne yardımlar ettik sonuçta. Yarışma duygusunu
anlarım ama hiç değilse sportmence yapılabilmesini beklerdim. Böyle bel
altından vurarak değil...” satırlarını kaleme aldı. Bunun üzerine Demirkubuz da
çıktığı programda, Nuri Bilge Ceylan'ın kitaptaki sözlerine ithafen
"Ülkenin dünya çapındaki tek yönetmeninin bu durumlara düşmüş olması utanç
verici. 15 yıl sonra neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum. Bunun arkasında
mutlaka bir hesap, çıkar vardır. Onun için yapmıştır. Üç Maymun'u izlemedim.
Adilik yapmasın. Çünkü ben ima etmem, bir şey varsa çat çat söylerim." şeklindeki
o demeçleri verdi ve 2006 yılına kadar uzanan bir kapı araladı.
Demirkubuz, 2006 yılındaki Altın
Portakal Film Festivali’nde Ceylan’ın Cannes’dan tanıdığı bir jüri üyesi
tarafından kazananları öğrendiğini, 2 ayrı ödül almasına rağmen en iyi film
ödülünü kendisinin kazanamadığını bildiğini ve bu yüzden en iyi film ödülünü
‘Kader’ filminin kazandığı açıklanmadan hemen önce bayıldığını iddia etti.
Ayrıca gecenin başında aralarında hiçbir sorun olmamasının, lobide sohbet etmelerinin
fakat gecenin ilerleyen saatlerinde hem Ceylan’ın, hem de Ceylan’ın eşi ve yapımcısının
kendisiyle konuşmamasını da bu olayı tasdikleyen bir unsur olarak görüyor
Demirkubuz. Konu sadece ‘kıskançlık’ davası değil tahmin edersiniz ki..
Bugün geldiğimiz nokta tehditler,
karalama kampanyaları, küfürler ve en üzücü olanı da intihal iddiaları..
Türkiye’nin sinema sektöründe uluslararası başarılar için bel bağladığı iki
önemli yönetmeninin bu kavgalarda taraf olması da içler acısı..
E işin bir de ego savaşı ve
zamanında alınan ödüllerin maddi bir karşılığı olduğu boyutu var ki, orasını
düşününce işler daha da vahimleşiyor.
DEĞER Mİ CİDDEN?
Kimileri kendi ‘Tarantino ve Spike
Lee’ kavgamıza şahit olduğumuzu söylese de sinefil ya da sıradan bir sinema
takipçisi olarak bu kavganın yeniden alevlenmesinin, ikilinin vizyondaki ‘Hayat’
ve ‘Kuru Otlar Üzerine’ filmlerine de reyting sağladığının farkında olmamız
gerek.
Verdiğim örneğe dönecek olursak hatırlarsanız
zamanında Spike Lee de Tarantino’nun fazla kan ve şiddet içerikli senaryolar
yazmasını eleştirmiş, hatta Lee Tarantino’yu The Hateful Eight filmi yüzünden
‘ırkçı’ bulduğunu dile getirmiş ve ikili kendilerini spekülatif bir atışmanın
içerisinde bulmuştu. Ancak bugün baktığınızda ikisi de kendi alanında önem arz
eden temsilciler olduğunun farkındalığına varmış ve birbirlerini saygıyla anar
hale gelmiş durumdalar.
Böyle tartışmalar eğer fikirlerin
ayrılığına ya da tartışmaların çıktığı temeli olan konulara dayanıyorsa pek
tabii anlayabileceğimiz durumlara dönüşüyor. Lakin içinde bulunduğumuz Ceylan
ve Demirkubuz kavgasında olduğu gibi ‘Acaba danışıklı dövüş mü?’ soru
işaretinin bu denli büyük isimleri kapsar şekilde akıllarda cereyan etmesi ne
yazık ki, ne kabul edilebilir bir durum ne de izahı olabilecek bir durum
kanımca. Umarım en kısa zamanda taraflardan bir zeytin dalı uzanır ve Türk
sinemasında yeniden sulh hakim olur; bizler de böyle konularda takılıp kalmak
yerine ‘gerçek’ sinemayı tartışırız..