İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ!

YAYINLAMA:

Başlığa baktığınızda bununla ne demek istediğim konusunda biraz kafanız karışabilir ama geçen yazımızda nerede olduğumuz ve nereye gittiğimizle ilgili biraz söz etmiştim. Aslında bir süreden beri nerede olduğumuz konusunu çevremdekilerin birçoğuna sordum ve o sorduklarımdan nerede olduğumuza pek ümit veren yanıtlar alamadığımı gördüm. Birçoğunun “neredeyiz” sorusu karşısında yaşadığı yanıt verememe kararsızlığından ne söylemek istediğinin yüzüne yansıyanında biraz olsun anlayabiliyordum. Sorduğum sorunun devamı yanıtı pek de anlaşılır bir yanıt olarak geri dönmüyordu ama yüzlerine yansıyanları anlamak çözümlemek pek de zor değildi. Anlayıp anlam oluşturup algılalayabileceklerimize yönelik bir durumun varlığından söz edilebilir gibi görünmüyordu.. Şu anlamı çıkarabileceğiniz bir bakışın ardında “boşuna sorma anlatmak istediklerimi pek de anlayabilecek gibi görünmüyorsun”.

Ayrıca anlatılacak pek de bir şeylerin olmadığını ben de çok iyi biliyordum. Öyle dayatma başkalarının kurguladıkları zoraki bir yaşamın içindeyiz ki, tam anlamıyla bir bilinmeyene doğru kendimizi bırakmış gidiyorduk. Toplumumuzdaki insan manzaralarından yansıyanlardan çok net görünenin ne yaşadıklarının pek de farkında olmadıkları şeklindeydi.

Haklılar da. Ben de “neredeyiz, nereye gidiyoruz” sorusunun tam yanıtını bulamadığım için bu soruyu kendime sormakta bile çekiniyor durumdayım. Bir an düşündüm soruyu soran benim bile böyle bir soruya verebilecek bir yanıtım yoksa, karşılaştıklarıma yanıt veremeyecekleri veya yanıt vermek istemedikleri böylesine sıkıntılı bir soruyu sormama gerek yoktu. Benim bile yanıtını veremediğim, dahası, yanıtını vermekte zorlandığım böylesine yanıtı zor bir soruyu karşılaştıklarıma sormaktan vazgeçtim. Açıkçası, içimden de gelmiyor artık. Görünen o ki, çevremizdekilerden, toplumumuzdakilerin bir çoğu “Nerede oldukları ve nereye gittikleri ile ilgili kafa karıştırıcı bir yaşam biçimiyle” pek de ilgileniyor gibi görünmüyorlardı.. Toplumun birçoğu iyice hesap tutturamadıkları günlerini kurtarabilmenin ve yarını nasıl karşılayabileceklerini düşünmenin derdine odaklanmış durumdalar.

Burada yazdığım bu tür yazılarımda hep vurguladığım bir söz vardı, memleketimden yansıyan insan manzaralarından görebildiklerimden anlatabileceklerim pek de anlaşılabilir bir duruma odaklanamıyor.

Ülke ekonomisinde sıkıntılı bir durumdan geçtiğimizi rahatlıkla görebiliyoruz. Bu arada yurt dışında iletişim halinde olduğum, gerek üniversiteden arkadaşlarım, gerekse oralardan tanıdığım iş insanı arkadaşlardan bana yöneltilen sorulardan, ülkemizde yaşanan sıkıntılarla ilgili gördüklerine dair soruları bana sıklıkla ilettikleri oluyor. Onlara dilim döndüğünce yanıt verdiğim oluyor.

Bu arada şunu da söylemeden geçmeyeyim. Yaşanan bu ekonomik durumdan kurtulabilmek için çözüm arayışları var ve bu çözüm arayışlarında yoğun çaba harcandığını da göz ardı etmeyelim. Yaşanan bütçe açığının giderilebilmesi konusunda birçok düzenleme olmasına karşın dar gelirlilere ulaşan çözüm mesajının en anlaşılabilir olanında en anlaşılanın şimdilik düzelme yolunda sabır ve süre istenmesidir.

Ve tabii ki, en büyük sorun, enflasyonun ekonomi üzerindeki olumsuz baskısı, döviz hareketliliğinin Türk Lirası üzerindeki baskısı ve tüm temel tüketim maddeleri üzerin yansıyan aşırı fiyat artışlarının önlenemiyor olmasıdır.

Bu durumu anlatırken yaşanan birçok olayın ülke ekonomimize yüklediği olumsuzlukların yanı sıra, sanki hiç dert yokmuş gibi Hamas ile İsrail arasında Ortadaoğu’da yedi gün önce başlayan, giderek büyüyecek gibi görünen savaş toplumumuzu ve ülke ekonomimizi ne kadar etkileyeceği ise kocaman bir bilinmeyen.

Bu şartlarda yaşamaya çalışan dargelirlinin yaşadığı en büyük sorunun hiç şüphe yok iyice daralan bireysel aile bütçe yetersizliği ve bu bütçe yetersizliğini yarattığı geçim sıkıntısını iyice sürüklediği darboğaz. Hala nasıl ve ne zaman bir çözüm bulunabileceği belirsizliğini korurken yaşanan fiyat artışlarının yaşamı iyice sıkıntılı bir ortama getirdiğini rahatlıkla görebiliyoruz.

Asıl sorun, bugün yapılan alışverişlerin yarın farklı ve daha da yükselen rakamlarla yapabileceği endişelerinin giderek gerçek uygulamalara dönüşmesidir. Bazı alışveriş merkezlerinde, marketlerinde fiyatlar haftalık hatta bazen günlük değişime yönlendirilmiş olmasıdır. Bazı marketlere girdiğinizde sık sık rastladığımız en dikkat çeken durum, marketler içinde yeni gelen ürünlerin yerleştirilmesi sırasında sürekli değiştirilen raflardaki fiyat etiketleri manzaralarıdır. Hatta bazen, raflardaki fiyatlarla kasadaki ödeme sırasındaki fiyat farklılıklarının kasalardaki tartışmalara yansıdığına rastlayabiliyoruz. Bir markette ben şahsen yaşadım.. Raftan aldığım bir malzemenin alışverişimi tamamlayıp kasaya geldiğimde fiyatını değişmiş olduğunu gördüm. Yani markette raftan kasaya gelinceye kadar ürünün fiyat değişmişti.

Böylesi durumların münferit yaşananlar olduğunu göz ardı etmiyoruz tabii ki. Ama her ne olursa olsun, bu gibi yaşananların son zamanlarda şikayet konusu olmasının arttığını da unutmayalım.

Buradaki son sözüm, çarşıda, pazarda, marketlerde etiketlerdeki hızlı fiyat artışları bundan pek farklı değil. Tüketim malzemelerinde, yiyecek içecek fiyatlarındaki aşırı fiyat artışları iyice kontrolden çıkmış duruda.

Anlaymadığım ve anlam veremediğim bir şeyi burada söyleyerek bugünkü yazımı bitireyim. Son zamanlarda bankalara ait bankomatlardan çektiğimiz paraların büyük bölümü, hatta emekli maaşlarının neredeyse tümü; 200 TL’lik kağıt banknotlar halinde veriliyor.

Birkaç kez bankomattan 200 TL çekmek istedim, 200 TL'lik banknot olarak verdiler. Ekmek almak için fırına gitiğimizde bozuk yok mu direnişiyle karşılaşıyoruz, biline..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *