İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

GURUR VE KİBİR

YAYINLAMA:

Şerrin en kötüsü, kendisinde hayır olmayan ve hayırla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmayan kibirdir. Kibir, nefsini insanlardan üstün görmendir. Bir kul için tevazuu tercih etmekten daha iyi bir şey yoktur.

Kibir, ancak Allah'a yaraşır. Çünkü Allah'tan başka her şey kuldur. O ise, ilâh ve kâdir (her şeye gücü yeten/kudret sahibi) olan meliktir.

Din konusunda kendini beğenmekten kaynaklanan kibir, ilim ve amelden dolayı olur. İlimden dolayı olması şöyledir: Âlim kendi ilmini beğenir bu da onu diğer insanlara karşı kendini büyük görmeye götürür ve ondan daha muttaki de olsalar avama (halka) karşı büyüklenir. Hz. Ömer'in âlimler hakkında duyduğu endişe buydu. Nitekim onlara şöyle demişti: "İlim öğrettiğiniz kişilere karşı mütevazi (alçak gönüllü) olun, zorba âlimlerden olmayın ki Allah katında ilminiz cehaletiniz olarak görülmesin!" Yani kibirlendiğiniz zaman, ilminiz Allah katında sizi tezkiye etmez (aklamaz). Âlim, ilmiyle kibirlendiği zaman ilimde kendisinden aşağıda olanı hakir (hor) görür, onu aşağılar, ondan uzaklaşır.

Kibir, din ve dünya konusunda derecesini bilmekle ortadan kalkar. Gene bilinir ki kul, başlangıcını hayatını ve sonunu bilmekle kibirden kurtulur. İnsanın, kendi hayatının başını ve sonunu aklından çıkarmaması, öncesinin bir damla kan, sonunun ise bir leş olduğunu unutmamasıdır.

Kalpte kibre sebep olan şey kişinin kendisinin Müslüman kardeşinden daha iyi olduğunu düşünmeye ve ona basit ve değersiz bir gözle bakmaya ve bu yüzden kendisini beğenmeye götüren havâtır (irâdesi olmadan kulun kalbine gelen mânevî hitaplar) ve benzerleridir.

Bilelim ki kibir, nefsi yüceltme konusunda kalbe gelen bir manadır. Kendini büyük görmek, büyüklenmek de onun ardından gelir. Kendini aşağı görmek de nefsi alçaltma hususunda kalpte meydana gelen bir manadır. Nefsi hakir görmek ve tevazu da onun ardından gelir.

Kibir ve tevazuun her biri umumi ve hususi olmak üzere ikiye ayrılır. Umumi tevazu giyecek mesken ve bineceğin asgarisiyle yetinmektir. Bunun karşısında tekebbür (büyüklenmek) vardır ki bu, kendini üstün görmektir. Hususi tevazu, düşük seviyede ya da değerli bir kimse tarafından ortaya konulan hak bir kanaati kabul etmeye nefsi alıştırmaktır. Bunun karşısında büyüklenmek vardır ki bu da, hakkı kabule yanaşmamaktır. Bu ise azîm bir günah ve büyük hatadır. Umumi tevazua gelince, o da başlangıcını ve sonunu, şu anda içinde bulunduğun afet ve kirlilikleri hatırlamandır.

Büyüklenmek, nefsin, (hak etmediği hâlde, gerçek) değerinin üzerine çıkmasıdır. Tevazu, kibirle zillet arasında dengeye uymaktır. Buna göre kibir, insanın kendini olduğundan yükseğe çıkarması; aşağılamak ise, insanın kendisini ayıplanacak ve hakkını kaybetmeye götürecek bir duruma düşürmesidir.

Kibir, Firavun gibi, kişide kulluktan önce Rabbiyetin tecelli etmesidir. Olmayan benliği ile Allahlık iddiasında bulunmak yahut kendinde bir varlık addetmek kibirdir.

Peygamber efendimiz gibi insan, önce kulluğunu kabul ederse, onun her hali öğretmek kesilir. Sâmiha Ayverdi bu hali “Batmayan Gün” adlı eserinde şöyle anlatır:

Senin hâlin neye benziyor, biliyor musun Tosun? Baba, çocuğunu kolları ile havaya kaldırmış. Çocuk da kendini babasından büyük zannederek gururundan yere göğe sığmıyor. Halbuki bu kollar onu bir bırakacak olsa düşüp parçalanacak, fakat bundan haberi yok. Çünkü çocuk... Yâni idraki tekâmül etmemiş! İşte sen de bir akıl cücesi, bir akıl bebeğisin. Şimdiki yüksekliğine aldanma ve bu eğri görüş sende iken daha fazla yükselmek isteme. Zira yüksekten düşmekle alçaktan düşmek bir değildir. Bu yarım akılla kaldıkça her şeye rağmen cahilsin; zira maddî bilgiler manevî cehaleti gideremez. Unutma ki senin gibi yere göğe sığmayan nice Tosunların bar bar bağıran ağızları toprakla tıkanmıştır.

Kenan Rifai hazretleri ise aynı konuda şöyle söyler:

Kibre ayak basan kimse, Allah'ın kibriyâ (ululuk/yücelik) sıfatını benimsemiş, ona karşı: Ben de senin gibi kibirliyim, demiş olur. Riyaya (iki yüzlülüğe) gelince; Allah’ı her yerde gören ve onun mevcudiyetini her zerrede tanıyan için, riyakâr olmaya lüzum kalır mı? Kime riya edeceksin? Madem ki her gördüğün Hak'tır.

Burada idare ile riyayı birbirine karıştırmamak lâzımdır. İş ve geçim icabı, karşınızdakinin kötü hallerini bilmekle beraber bir fenalığa sebebiyet vermemek için idare etmek ayrı bir iştir.

Anlaşılıyor ki kibir günahların en büyüklerinden olup Allah’a karşı varlık iddia etmektir. Allah bizi bu halden muhafaza eylesin vesselam.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *