Özgürlük diye bir şey
“Özgürlük veya hürriyet, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Kişinin diğer bireylerin haklarına saygı duyduğu sürece dilediği şekilde davranmasını, kimse tarafından zorla engellenmemesi ya da durdurulmamasını belirtir.” Diyor literatürler özgür yaşam ve davranışların tanımı için..
Yani diyor ki; Başkalarının haklarına saygı duyduğun sürece İnanç, siyasi düşünce, ırk, dil, giyim, kuşam ve bir sürü şeyi, dilediğin gibi yaşamanın adıdır özgürlük.
Müdahalesizlik değil, aksine saygı ve insani kuralların çevreleyip koruduğu bir yaşam tarzıdır hürriyet…
Bireyin diğer kişilerin haklarına tecavüz etmesi özgürlük olmadığı gibi, böyle bir durumun özgürlüğün kötüye kullanılması anlamına gelmesi kaçınılmazdır.
Serbestlik, kişinin hakları dahilinde hareket etmesi demektir. En kısa tanımıyla: “kendi hareketlerini kontrol edebilme niteliği“dir. Özgürlük…
Tarih boyunca insanı her zaman meşgul etmiş bu kavram. Ama tartışma hala da sonuca bağlanmış değil. Kavramın cazibesi tartışmayı hep canlı tutuyor. Nasıl oluyorsa köle de, efendi de sözde özgürlüğe aşık.
Sorun nerde diye sorarsanız sorun herkesin kendi özgürlüğünü başkalarının özgürlüklerini hiçe sayarak yaşamaya çalışmasından başka bir şey değil aslında..
Demokratik bir hak olarak yapmış olduğunuz seçimle, yönetime getirdiğiniz kadronun, çıkaracağı yasaların sizin bireysel özgürlüğünüzü kısıtlama ihtimali her zaman vardır. Yasa koyucu toplumsal faydayı esas alırken, sizin birey olarak bundan hoşnut olmamanız mümkün.
İşte tam da burada ‘’Çağdaş demokrasinin, bireyi bütün dış kısıtlamalardan kurtardığı’’ fikri ile çelişmeye başlıyor özgürlükler…
Oysa yasakları seçmekte bir özgürlüktü.
Bir yerlere gitmek için otobüse binmek istemekte özgürsünüz. Bunun yanı sıra otobüs sahibinin yada şirketinin koyduğu kurallara uymak zorundasınız. O da onun özgürlüğü. Dahası otobüse binme özgürlüğünüzü yaşabilmeniz için paranızın olması şart. Yoksa o otobüsle seyahat etme özgürlüğünüz eyleme dönüşmeden sadece düşüncede yaşar ve biter.
Tıpkı Allaha inanan insanların kutsallarına hakaretler saydırmayı özgür düşünce şemsiyesi altına sığdırmaya çalışırken, yaptığı saygısızlığı ve yarattığı toplumsal infiali özgürlükle bağdaştırmanın mümkün olmadığı gibi.
Zevzekliğin, hakaretin, ithamın, nifakın ve cehaleti dillendirmenin özgürlüğü olmaz. Bu hayatın işleyişine aykırıdır.
Dalai Lama: “Eğer herhangi bir sorun varsa, önce sorunun çözümü olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer yapabilecek bir şey var ise üzülmeye gerek yoktur. Yapılabilecek bir şey yoksa yine üzülmeye gerek yoktur. “ Diyor.
Buna göre sizi kısıtlayanın seçimleriniz, düşünce tarzınız, davranışlarınız, konusunda bir şey yapmak istemiyorsanız, yapılacak tek bir şey kalıyor; özgür olamadığınıza dair üzülmeye ya da şikayet etmeye gerek duymamak.
Yok ben bir şeyler yapmak istiyorum diyorsanız; özgürleşmek için aklınızı başınıza alıp her şeyi ince, ince düşünmekten başka çareniz yok.
Konu özgürlük olunca Zülfü LİVANELİ’nin bestelediği Pablo Neruda şiirini yazmadan olmazdı
Senin adını yeryüzünde her yere yazarım ben, bir sözünün coşkusu yeter, seninle dönüyorum ben hayata, senin için doğmuşum, senin adını haykırırım. Ey özgürlük!
Okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını
Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını
Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına
En güzel gecelere, günün ak ekmeğine, yazarım adını
Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına
Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya, serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını ey Özgürlük
Kapımın eşiğine, kabıma kacağıma, içindeki aleve
Canların oyununa, uyanık dudaklara yazarım adını
Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa, çırçıplak yalnızlığa, yazarım adını
Geri gelen sağlığa, geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını, yazarım
Bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum, haykırmaya
Ey özgürlük
VESSELAM