Adalet ve idam...
Son dönemlerde kamuoyunu meşgul eden en önemli konuların başında İDAM yer alıyor.
İDAM gelmeli mi?
İDAM gelirse kimleri kapsamalı?
Çocuklara tecavüz edip hayatlarını arartan insan müsveddeleri cezalarını ceza evlerinde yaşayarak mı çekmeli?
Yoksa insanlık dışı bir şekilde bilerek ve isteyerek canice cinayet işleyenler asılmalı mı?
Elbetteki bu ve buna benzer sorular kamuda enine boyuna tartışılacak, hukukçular, siyasetçiler, kanaat önderleri tarafından incelenip en doğru karara bağlanacaktır.
Benim kafamı kurcalayan sorular başka.
Bir çocuğun hayatını karartan insan müsveddeleri sapıklar ve canilerin İdamları tartışılıyorken,
Ülkenin geleceğini karartan,
Kamu mallarına, varlıklarına çöken,
Ülkeyi, kentleri ilçeleri, beldeleri kendi çıkarları doğrultusunda sömüren,
elde ettikleri veya edecekleri rant uğruna çarpık kentleşmelere, çoğu kezde sözde vatanseverlik kisvesi altında müsade ederek rezil rusva eden İhalelerle, Kiralamalarla, Satın almalar ve satışlarla çocuklarımızın emaneti olan ülkeyi soyup soğana çevirerek geleceğimizi karartanların, Adalete saygı ve güvenin sarsılmasına sebep olan kamunun çıkarlarını hiçe sayarak milleti vicdanında yaralar açan sözde toplumun liderleri özde yüz karalarının ülkemiz ve milletimizin geleceğini karartmasıyla ilgili işledikleri suçlar canilerin, tecavüzcülerin işlediği suçlardan daha mı önemsiz?,
Bunun kararını vermek sadece yüce Türk Milletine düşer
Sahi İDAM gelmeli mi gelecekse evet diyenler söyleyebilir mi kimler İdam edilmeli ?
En ağır cezayı hak edenler bireylere karşı suç işleyenler mi?
Yoksa rant uğruna kamuya zarar verenler midir?
Adalete olan güvenin sarsıldığı ve yapılan işin yapanın yanına kar kaldığı bir dönem de böylesine önemli bir konunun göz ardı edilmeyeceğini beklemek biraz saflık olsada ben yine de adalete güvenmeye devam edeceğim.
Gelelim bu günkü hikayemize…
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.
Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı."Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.
Usta, çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Az ilerdeki gölün kıyısına götürdü çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
-Tadı nasıl
-Ferahlatıcı -Tuzun tadını aldın mı?"
-Hayır. diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve söyle dedi:
"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
Vesselam