ÖĞRENİLMİŞ SAMİMİYET

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Aile şirketlerine sunduğumuz danışmanlık hizmetleri ve verdiğimiz konferanslar nedeniyle çok sık seyahat ediyoruz. THY uçuşlarındaki kıymetli kabin görevlileriyle neredeyse akraba olduk.

Herkes gibi onların da işi kolay değil. Çoğunlukla ilk kez gördükleri insanlara hizmet ediyorlar. Ve onların işi, insanları rahat ettirmek ve memnun bırakmak.

Diğer insanlar gibi hostesleri de dikkatle izlediğinizde, davranışlarındaki samimiyetin içeriğini ayırt etmeniz mümkündür. Gerçek samimiyet ya da öğrenilmiş samimiyet.

Bazı insanların mayasında, insan ilişkilerinde ustalık vardır. Rahatça konuşurlar, göz temasını hemen kurarlar ve kendilerini kolayca ifade ederler. Beden dilleri adeta çevrelerine; “Gel, ben buradayım.”, “Seninle iletişime hazırım.”, “Senin gibi biriyim” der gibi şefkat dolu mesajlar verir. Özellikle jest ve mimikleri açık ve anlaşılırdır. Belki de en önemlisi, tüm hücreleriyle iletişim hâlindeki kişiye yönelirler. Onu dinlemek, anlamak, daha da önemlisi onun dünyasına kendinden bir şeyler katmak için var güçleri ile çalışırlar. Bazen bir tebessümle, bazen bir espriyle, bazen de küçük bir yardımla kendilerini hissettirirler. “Hayır”, “Olmaz”, “Kurallara aykırı” dediklerinde dahi itici olmazlar. Duygularınızı incitmezler, işin olumlu tarafını görürler. Eksiğiniz konusunda sizi yermekten çok, önce artılarınız için olumlu mesajlar verirler. Kısacası bu insanların davranışlarının her karesinde yoğun bir samimiyet ve içtenlik görürsünüz. Onların içtenliklerinden ve samimiyetlerinin oluşturduğu davranış atmosferinden keyif alırsınız.

SAMİMİYET HER İNSANDA VAR MIDIR?

Samimiyet her insanda vardır var olmasına ama bir kısmımızda kıttır. Sanki o içtenliği, o güzelliği, o samimiyeti kıskanırız da içimizde tutarız. Bloke ederiz adeta… İçimizde tuttuğumuzdan dışarıya çıkamaz, davranışlarımıza eşlik edemez. Bu durumu “İnsan Kaynakları Yönetimi” kitabımızda uzunca ele almıştık.(1) Bu insanlar karşısındakini dinlemez,  hizmet etmekte zorlanırlar. İşlerini yapmış olmak için yaparlar. Asıl olan çevredekilerin ne düşündüğü ya da ne söylediği değil asıl olan kendi öngörüleridir. Faydalı davranışları bile çoğu zaman karşısındaki insanlara batar. İşte bu, “öğrenilmiş samimiyet”tir. Davranış, samimiyet boyasının rengini yeterince almamıştır. Bu tür davranış hamdır, yapaydır, soğuktur, iticidir. Belki gülümseyebilirler ama bunun bile samimi olmadığını sezersiniz.

İki davranış arasındaki kritik fark şudur: Gerçek samimiyette, davranışlarımızın asıl hedefi kişilerin rızasını kazanmaktır. Esas olan onlara bir katma değer üretmektir. Öğrenilmiş samimiyette ise bir yapaylık, yapmacıklık vardır. Davranışın asıl hedefi, bireyin kendi arzusu ve rızasıdır. Esas olan işi yapmaktır.

İletişim sürecindeki genel tebessüm hali işinizi kolaylaştırır ve işi başarı ile bitirmenizi sağlayabilir. Ama samimiyet ile insan kazanırsınız. Samimiyetten uzak davranış adeta kemikleşen bir karşıtlığı, ötekileşmeyi zorlar. Samimiyet ise aynılığı, birlikteliği körükler.

ENGİN BİR PINAR

Öğrenilmiş samimiyetle başa çıkmak, gerçek samimiyeti körüklemek mümkün mü? Tabii ki evet. Ama kolay değil. Örneğin sizin için bu dünyadaki en önemli kişilik tek kelime ile “siz” iseniz, kendi önceliğiniz her zaman ve her yerde ötekilerden baskın ise işiniz kolay değil. Bunun için istekli olmanız, hayal etmeniz ve yapabileceğinize inanmanız gerekir.

Aslında samimiyet ve içtenlik engin bir pınar ve kaynak olarak bizde zaten var. Önemli olan bu kaynağın taze, temiz, el değmemiş şekilde, olduğu gibi dışarıya yansımasını sağlamaktır. Unutmayın ki; insan psikolojisi ve insan ilişkileri ile ilgili öğrendiğimiz kimi eksik bilgiler, bazen bize bir fayda sağlamadığı gibi içten samimi davranışlarımızı da engelleyebilir.

Psikiyatri uzmanı bir hocamız anlatmıştı: Büyükşehirlerde çocuklarını daha iyi yetiştirmek için seminerden seminere koşan, pedagoglara giden, gerekmediği halde zekâ testi, kişilik testi yaptıran anne-babalar az değil. İlginçtir ki, bu anne-babaların çocuklarında rastlanan uyum ve davranış sorunları da az değil. Hâlbuki köy ortamında ebeveynler; çocuklarını doğal annelik ve babalık becerisiyle, sorun yaşamadan yetiştirebiliyorlar. Tabii ki anne-babaların çocuk yetiştirme ve kişisel gelişim konularında kendilerine yatırım yapmaları kaçınılmazdır. Ancak söylemek istediğimiz şu ki; konu ne olursa olsun öğrendiklerimiz içtenliğimizi gölgelememeli, samimiyetimizi geri götürmemeli, davranış kumaşındaki samimiyeti yapaylıkla bezememeli. Öğrendiklerimiz; samimiyetimizi pekiştirmeli, geliştirmelidir ve insani büyümemize yardımcı olmalıdır.