O MÜZENİN ADI NEDEN "BRITISH MUSEUM"?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Avrupa enerji krizi ile, ABD'de soğuk hava şartlarıyla, Fransa beslediği PKK'nın gerçek yüzüyle cebelleşirken, İngiltere viskisini alıp şömine başına geçen aristokrat gibi işine bakıyor.

İngiltere’de – yâni gerçek adıyla Birleşik Krallık’ta – taht el değiştirip krallığın başına bir “kral” geçtiğinde dünya medyası stüdyosunu Londra’ya kurmuştu. Biz de bile kraliçelerine(!) gıyâben “tâziye” mesajları gönderenler oldu. Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika, demokratik ülkeler olmalarında rağmen, krallarına monarşik bağlılıklarını bildiren resmî açıklamalar yaptılar. Müzmin prens Charles, III. Charles nâmıyla tahtta oturduğunda İngiltere’deki birkaç bulvar gazetesi dışında dünya medyası “Kraliçe öldü, yaşasın kral” dercesine haberler yaptı. Ardından her zaman ve şimdi olduğu gibi, dünya gündeminde İngiltere perde arkasına çekildi.

Avrupa enerji krizi ile, ABD’de soğuk hava şartlarıyla, Fransa beslediği PKK’nın gerçek yüzüyle cebelleşirken, İngiltere viskisini alıp şömine başına geçen aristokrat gibi işine bakıyor. Herkes telaş içindeyken birisinin sâkin davranması gerekiyor ve bunu da hep İngiltere yapıyor. Churchill, başbakan sıfatıyla Amerikan Temsilciler Meclisi’nde konuşma yapıp ABD’den borç isterken bile durum pek de farklı değildi. “Sıfır Meridyeni” Greenwich’ten geçtiği sürece farklı olmayacak.

İngiltere’yi anlamak

İngiltere’yi anlamak için Londra’yı iyi bilmek lâzım. “İyi bilmek” derken, taksi şoförü için gerekli olan sokak, cadde, meydan, park, bahçe bilgisinden bahsetmiyorum. Mesela Londra’ya giden herkesin ziyâret ettiği “British Museum” adlı müzeyi hakkıyla gezmek gerekir. Hakkıyla gezmek için de en az bir, hatta iki gününüzü ayırmanız gerekir.

British Museum yâni “Britanya Müzesi” deyince insanın aklına sâdece İngilizlerle ilgili ve o topraklarda olan şeylerin sergilendiği bir müze geliyor. Ben de bu müzeyi gezene kadar pek de farklı düşünmüyordum. Mesela Topkapı Sarayı’nı, Dolmabahçe Sarayı’nı gezerken Osmanlı’nın hâricinde bir şey göremeyiz. Diğer müzeler de öyledir. Kapısında ne yazıyorsa, içeride onunla ilgili şeyler vardır. Ama söz konusu British Museum olunca meselenin öyle olmadığını gezince – gezebildiğim oranda – anladım.

Dolaylı bir benzer hissi, askerliğimi yaparken sabah ve akşam ictimalarında “rahat-hazır ol” emirlerine mâruz kalıp aynı emirleri bütün orta öğretim yıllarımda okul bahçelerindeki törenlerde duyduğumu hatırladığımda ve sivil bir öğrenci olarak aslında sanki askerî bir eğitim almışım gibi bir duyguya kapıldığımda yaşamıştım. (Bununla ilgili ayrıntıları yine bu köşede 19 Eylül 2018 târihli ve “Rahat-Hazır ol” devri bitsin artık” başlıklı yazımda yazmıştım.)

İngiliz aklı

Her millet için kullanılabilecek bu ifâde, söz konusu İngilizler olunca başka bir önem kazanır. Mesela “İngiliz aklı”, Amerikan, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan gibi misyoner okulu açmaya gerek duymamıştır. Ama bütün okullarımızda “İngilizce eğitim” verilmektedir.

Aynı İngiliz aklı, bu müzeye “English Museum” (İngiliz Müzesi) bile dememiş. Müzeyi gezerken şaşkınlığınıza hâkim olmanız pek kolay değil. O yüzden ben aynı gün içinde iki defa girip gezdim. İkinci defa girip çıktığımda aklıma şu soru geldi: Bu müzenin adı neden “Global Museum” (Küresel Müze) değil?

Bana, bu müzenin adının “Global Museum” (Küresel Müze) olmasının daha uygun olduğunu düşündüren şey, müzenin onlarca bölümünde dünyânın dört bir yanından eserlerin sergilenmesiydi. Mesela Orta Doğu Bölümü’ndeki (Middle East Section) Türkiye (Turkey) kısmında, Karacaahmet Mezarlığı’nda kenara atılmış ve çoğu kırılmış hâldeki mezar taşlarından örnekler var. Hatta erkek ve kadın mezar taşlarındaki detay farklılıkları yazılı olarak ziyâretçilere sunuluyor.

Birleşmiş Milletler’den daha “küresel”

Hindistan’dan Afrika’ya, Kuzey Amerika’dan Cebelitarık’a eski ve mevcut bütün İngiliz sömürgeleri olsa, belki “British Museum” adı bu kadar dikkat çekmezdi. Ama neredeyse Birleşik Krallık, bu müze ile Birleşmiş Milletler’den daha fazla “küresel” olduğunu ilân ve iddia ediyor. Kısaca “bütün dünya, zâten Britanya” dercesine, içinde tüm dünyâdan parçaların bulunduğu müzeye “British Museum” diyor. Kapısında “British” yazan bu müze, sanki dünyânın İngilizler’e âit olduğunun ve diğer milletlerin bu dünyâ “turist” olduklarının “sanat sosu” katılmış bir ifâdesidir.

Birleşik Krallık devletinin tüm dünyâda açtığı kültür merkezlerinin adının “The British Council” olması normaldir, çünkü bu kültür merkezlerinin binâlarına girdiğinizde, sanki İngiltere’deki kamusal bir binâya girdiğinizi hissedersiniz. Kültür merkezlerinin amacı da zâten budur. 

“Dünya dili”den “dünya müzesi”ne

İngiliz aklı, bunu zâten İngilizce ile yaptırıyor. Kendi yapmıyor yâni. “Dünya dili İngilizce” yalanına narkotik mutluluk içinde inananlar vâsıtasıyla yapıyor bunu. Dünyânın her köşesinde bu yalana inanıp tekrarlayanların olması, İngilizlere kendilerini dünyânın sâhibi olma güveni ve cesâretini veriyor. Biz “Turkey” değil “Türkiye” demekle avunurken, dünyânın en çok turist çeken şehirler arasında her zaman ilk üç sırada olan Londra’nın bu müzesi, âdeta Buckingham Sarayı’ndan daha emperyal bir marka olmayı sürdürüyor.

Giriş “bedava” ama…

British Museum’a giriş bedava, ama çıkarken birkaç yüz pound harcamış oluyorsunuz. Çünkü neredeyse sergilenen her şeyin büyüklü küçüklü kopyaları satılıyor. Buna şaşmamak lâzım. Koskoca Hindistan’ı bir şirket üzerinden sömürgeleştiren İngiliz aklının, sizden hiçbir şey almadan size gücünü bile göstermeyeceğini bilmek gerek. 

“Sömürge çağı” resmî olarak bitti ama fiilen devam ediyor. Gülay Güngör’ün aynı eserindeki (Cinius Yayınları) ifâdeyle “sömürgenler” sâdece şekil ve renk değiştirmiş durumda. Sömürülen dünyânın insanlarının el ve ayak bileklerinde ve boyunlarında prangalar yok. Bu prangalar gözlerinde, dillerinde, kulaklarında, parmak uçlarında ve cüzdanlarında, kıyâfetlerinde, televizyonlarında ve hatta küfürlerinde. Bu prangalar, demir prangalardan daha tehlikeli değil mi?!

Bu prangalar sebebiyle, British Museum gibi girişin bedâva olduğu bir dünyâda, yine British Museum’dan çıkarken cebimizdeki paranın azalması gibi, dilimizde, geleneklerimizde, müziğimizde, mimarimizde, edebiyatımızda, eğitimimizde telâfi zor kayıplar yaşıyoruz.