İNSANIN ASLİ GERÇEĞİ: "HİÇ"

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bir dostumuzun hat atölyesini gezerken; insanı bu âlemden ötelere götüren, anlam derinliği olan müthiş eserler, birbirinden güzel yazılar, süslemeler arasında âdeta kaybolduk.

 Atölyenin kuytu bir köşesinde, yerde duran küçük bir çerçeve dikkatimi çekti. Kenara itilmiş, ortada kalmış ve hafif tozlanmıştı. Kenarda kalmışlar merak edilir ya, ona yöneldim ve dostuma sordum. Kendisi itina ile çerçeveyi yerden kaldırdı ve oldukça sade, süsten uzak bu hattın hikâyesini aktardı. Hat üzerinde, Arapça “H” ve “Cim” harfleri alttan birleştirilmiş hâlde yer alıyordu. Harflerin bitiş noktası, tablonun altında yer alan ve daireyi andıran çizgiye bağlanıyordu. “Bu eserde ‘Hiç’ yazıyor.” dedi ve ekledi: “Hiç, bütün dünyanın üzerindedir.” Zaten nicedir üzerinde düşündüğüm, okuyup yazmaya çalıştığım sıfır noktasında yer almak, “hiç” olmak; bir hat ile tekrar karşıma çıkmıştı. Belki de nicedir unuttuğumuz bu gerçekle yeniden hemdem oldum. Yoğun dünya gündemi içinde ve gün ortasında beni buraya davet eden “Hiç”in gizemiydi belki de kim bilir…

LAŞEY’İN HİKÂYESİ

Duygulu bir çocuk vardı, adı Laşey’di. Meraklı, araştıran, düşünen ve sık sık gözleri uzaklara dalan Laşey’in en önemli özelliklerinden biri de çok soru sormasıydı. Bir gün babasına yakındı ve dedi ki: “Arkadaşlarım dalga geçiyor, bana Laşe diyorlar. Benim adımın anlamı nedir?” Babası cevap verdi: “Evladım, benim şeyhim bana şöyle nasihat etmişti bir zaman: Ya Laşe olursun ya da Laşey! ‘Laşe’ ölü hayvanın kokan cesedi, yani pislik demek. ‘Laşey’ ise ‘hiç’ demektir. Yani insan, hayatında ya hiç olup her şeyi bulur, ‘hiç’te yok olur, O’nu bulur, O’nunla olur, O’nda yok olacak bir yolculuk hâlinde olur ya da pislik olur! Şeyhimin aktardığı yolculuğun son durağı olan hiç makamının derinliğini öyle sevdim ki kendimi bu yolculuğa layık görmedim. Ebu Laşe olmayı tercih ederek, evladımın adını Laşey koymaya karar verdim.” Genç çocuk, hayatın ve insanın anlamını, amacını kavrayarak; Laşe olup cehennem yolcusu olmak yerine Laşey olup O’nu aramaya koyuldu.

Genç çocuk bir gün babasına miracı ve yolculuğu sordu, aldığı cevap ile bir kez daha irkildi: “Asıl yolculuk, kalbin kendi anlamının farkına vararak Rabbine olan yolculuğudur. Biz tarikat ehliyiz ve yolculuğumuz dört adımdan oluşur: Terk-i dünya (dünyayı terk etmek), terk-i ukbâ (ahireti terk etmek), terk-i hesti (varlığını terk etmek), terk-i terk (terkleri terk etmek). Hakikat ehli bu yolculuğu; ‘acz-i mutlak’, ‘fakr-ı mutlak’, ‘şevk-i mutlak’ ve ‘şükr-ü mutlak’ şeklinde aktarır.” ©Dr. İlhami Fındıkçı, 2 / 2 Genç Laşey, bu sözlerden sonra kendi yolculuğunu düşünmeye başlar. Ne zaman yola çıkacağını, nasıl bir yolcu olacağını, yolun neresine kadar gideceğini sorgular ve bir an önce bu yola çıkmak için can atar. Daha küçük olduğundan, babası bir süre razı olmaz. Ama küçük Laşey her vesileyle babasına yolculuğunu hatırlatınca, babası sonunda onu göndermeye karar verir. Onu mürşitlik yapması için çok güvendiği bir şeyhe gönderirken sıkı biçimde tembih eder ve “Bundan sonra o, baban gibidir. O ne derse onu yapacaksın.” der. Laşey, uzun bir yolculuktan sonra şeyhin yanına varır. Şeyh onun meraklı ve istekli gözlerinden, hâlinden etkilenir. Dergâhta nefsini terbiye edecek bazı işler verdikten sonra onu asıl yolculuğuna gönderir…

TERK-İ DÜNYA

Laşey’e der ki: “Seni bir tüccar dostumun yanına Bağdat’a gönderiyorum. O dostun yanında ticaret yapacaksın. Olabilirse evlenip yuva kuracaksın. Ama hiç unutma; ben seni ne zaman geriye çağırırsam, elinde ne iş olursa olsun derhal bırakıp bana geri geleceksin.” Genç derviş, ilk sınavının dünya malı ile olacağını anlar. Tüccarın yanına gider, ticareti öğrenir. Kısa zamanda zengin olur. Tüccarın dillere destan kızına âşık olup her şeyi unutur ve sonunda kızı tüccar babasından ister. Tüccar, genç dervişin tüm mal varlığını vermesi ve kendi yanında karın tokluğuna çalışması karşılığında kızını ona verir. Düğün yapılır ve gelin henüz eve gelmiştir ki, bir ulak yoluyla şeyhinden bir mektup alır. Mektupta, hemen geri dönmesi istenmiştir. Önce tereddüt eder ama elini henüz sürmediği gelini bırakıp verdiği söz gereğince yola çıkar, yolda olmaya devam eder. Böylece ilk sınavı olan “terk-i dünya”yı başarıyla tamamlar. (Devam Edeceğiz)