Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını güvenle sürdürebilmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız" dedi.
Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
"CHP Genel Başkanı ucuz polemik peşinde koşuyor"
Ülkemizi şimdiye kadar bölgesel gerilimlerden hep uzak tuttuk. Yangına benzin dökenlerden değil, söndürmeye çalışanlardan olduk. Aynı tutumumuzu bugün de muhafaza ediyoruz. Netanyahu ve cinayet şebekesi, ham hayaller görmekte ve çok tehlikeli bir maceraya atılmaktadır. Türkiye ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır. Nihai hedefin neresi olduğunu da çok net görebiliyoruz. Dün Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız Meclisimizin kapalı oturumunda bu konuyla ilgili milletvekillerimize detaylı bilgi verdi. Her iki bakanımız da idrak kapıları açık olanlar için coğrafyayı tüm netliğiyle ortaya koydu. Toplantı sonrası CHP Genel Başkanının yaptığı açıklamaları esefle karşıladık. Tüm bölgemiz bir ateş çemberinden geçiyor. Ama bakıyorsunuz CHP Genel Başkanı ucuz polemik peşinde koşuyor. Açıkçası Sayın Özel'den ülke güvenliğine dair meselelerde daha olgun bir tavır beklerdik.
"Milletimizin beklentilerine cevap üretme irademiz çok güçlüdür"
Cumhuriyet tarihi boyunca da, kimi dönemlerdeki sıkıntılı uygulamalara rağmen, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte bu ilkeler daima gözetilmiştir. 14 Ağustos 2001'de AK Parti'yi kurarken partimizin ismini bile bu ilkelere göre belirleyerek milletimize güvenliği, adaleti ve ekonomik kalkınmayı en üst seviyeye çıkarma sözü verdik. Karşılaştığımız tüm engellere, tüm zorluklara rağmen hamdolsun tüm bu konularda geçmişle kıyas dahi götürmez başarılara imza attık. Elbette bizim dönemimizde de, bu başlıkların hayata geçirilmesinde de kimi eksikler hatta yanlışlar yaşanmış olabilir. Ancak her üç husustaki samimiyetimizi ve sözümüze bağlılığımızı kimse sorgulayamaz. Burada şu noktayı öncelikle vurgulamak isterim. Biz her zaman kendi iç muhasebemizi cesaretle yapan, nerede eksiğimiz varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz. Toplumun nabzını tutma, millete kulak verme noktasında da rakiplerimize göre daima birkaç adım öndeyiz. Milletimizin beklentilerine cevap üretme irademiz halen çok güçlüdür.
"Sene başından itibaren rahatlama günlük hayata yansımaya başlayacak"
Siyaset kurumunun asli görevi de zamanla ortaya çıkan yeni meselelere çözüm bulmaktır. Son dönemde yaşanan kimi cinayetler ve müessif hadiseler üzülerek görüyoruz ki, milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet vermiştir. Ülkemizin 2018 yılından beri küresel siyasi gerilimlerin, Kovid salgınının yol açtığı çok boyutlu krizlerin ve bölgemizde süregelen çatışmaların etkisiyle yaşadığı ekonomik sıkıntılar da bu tablonun bir parçasıdır. Milletin ülkeyi yönetme sorumluluğu yüklediği cumhurbaşkanı olarak, kabinesiyle, meclis gurubuyla, parti yönetimiyle karşımızdaki bu fotoğrafı doğru okumak ve gereken tedbirleri almak en başta gelen vazifemizdir. Uyguladığımız ekonomi programıyla 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe kat ettik. İnşallah sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net bir şekilde yansımaya başlayacaktır. Sınır güvenliğimiz konusunda hem terör örgütleriyle mücadele hem komşu ülkelerle ilişkiler hususunda gayet iyi bir seviyeye geldik.
"Kriminal tipler sokakta dolaşamayacak"
Toplumda güvenlik ve asayişin temini noktasında, geçmişe ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla, çok iyi bir yerdeyiz. Ancak son dönemde, ardı ardına gelen bir polis memurumuzun şehit edilmesinden, genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine kadar bir dizi hadise, milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır. Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşması, herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Pazartesi günü yaptığımız Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda, bu olayları enine boyuna değerlendirdik. Milletimizin sesine kulak vererek, bu çerçevede, bazı önemli adımlar atma kararı aldık. İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını güvenle sürdürebilmesini sağlamak için, ne gerekiyorsa yapacağız. Emniyet Teşkilatımız içinde bir zaaf varsa, neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık varsa, yanlışlık varsa, neşteri vurup, Allah'ın izniyle, onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun varsa, gerekli müdahalede bulunacağız. Suçu önlemeden, suçla ve suçlularla mücadeleyi, yargılamalardan, infaz ve ıslah sistemimizde nerede boşluk varsa, mutlaka hal yoluna koyacağız.
Tabii bu sorunların çözümü için bir dizi düzenlemeye ihtiyaç bulunuyor. Öncelikle çok sayıda suç kaydı olan kişilerin, bu eğilimlerinin yargılama safhasında görülebilmesini ve dikkate alınmasını sağlayacağız. Bilindiği gibi, mevcut durumda, seri suç işleyen kişilerle ilgili açılan onlarca dava olmasına rağmen, bunlar sonuçlanmadan kayıtlarda gözüküyor. İlk Derece Mahkemesi, İstinaf, Yargıtay derken, bir cezanın kesinleşmesi 5 yıla, hatta 7 yıla kadar uzayabiliyor. Bu süreçte, suçlu kişi, yeni işlediği cürümlerde herhangi bir sabıka kaydı olmadığı için, tutuklama olmadan yargılanabiliyor. Özellikle suçu geçim kaynağı haline getirenler ile, suçta kibirlenenlerin, sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz.
"Suç kaydı olanlar tutuklu yargılanacak"
Kanunların suçlu lehine işlemesine yol açan çarpıklığı düzeltmek için, iki önemli adım atmayı planlıyoruz. Bunlardan ilki, kurumsal düzenlemeye; ikincisi, seri suç işleyenlerin tutuklanabilmesi uygulamasının kolaylaştırılmasına yöneliktir. Yargı erkini güçlendirmek amacıyla, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim, farklı mahkemelerde görülen davaları, düzenlenen iddianameleri, hatta emniyet kayıtlarını toparlayarak, bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra, savcılarımızın ve hakimlerimizin dikkatine sunacaktır. Gereken kanuni düzenlemeleri yaparak, mesela, 5 suç kaydı olan birinin, diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden, yeni suçlar işleme eğilimi dikkate alınarak, tutuklu yargılanabilmesinin önü açılacak. Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirlenecektir. Elbette bu husus, toplum vicdanını yaralayan, belirli suçlar için geçerli olacaktır.
Toplumda infiale neden olan bir diğer husus ise, pratikte 5 yıldan, hatta 6 yıldan az ceza alanların, maalesef, hiç cezaevine girmeden hayatını sürdürebilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için, yine belirli suçlarda infaz hükümlerinin ancak, mesela; alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Örneğin, 3 yıl ceza almış bir kişi, yaklaşık 3,5 ay cezaevinde kalmadan, serbest kalmasıyla neticelenecek hükümlerden yararlanamayacaktır. Böylece, suç işlemeye teşebbüs edecek kişilerin her halükarda cezaevine gireceğini bilerek, kendini kontrol etmesi sağlanacak ve pervasızca etrafa saldırılmasının önüne geçilecektir. Adalet Bakanlığımızdan ve Meclis grubumuzdan, çerçevesini ifade ettiğim bu düzenlemelerin, teknik çalışmalarını, Cumhur İttifakı'ndaki ortaklarımızla da istişare ederek, süratle tamamlamalarını bekliyorum.
"Mağdurlar, tekrar mağdur ediliyor"
Burada artık iyice kontrolden çıkan bir riske de, dikkat çekmek istiyorum. Son dönemde medya organlarımız, özellikle reyting kaygısıyla, basın ilkelerini umursamayan son derece sorunlu bir yayın politikası izlemeye başladı. İfade tutanaklarından, polis kayıtlarına, kaynağı belirsiz iddialardan, önü sonu belli olmayan videolara kadar her türlü bilgi, belge ekranlarda çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Haber ve tartışma programlarının saatlerce konusu oluyor. Habercilik adına üzülerek söylüyorum. Mağdurlar, tekrar mağdur ediliyor. Cinayet vakaları, insanımızın ailecek televizyon izlediği saatlerde, en ince detayına kadar anlatılıyor. Bu tür olaylarda, meselenin sosyal öğrenme boyutu, ne yazık ki göz ardı ediliyor. Bunu kabul etmemiz, buna rıza göstermemiz söz konusu olamaz. Basınımız, medyamız, elbette özgür olmalıdır. Ama bu, bilhassa toplumsal olaylarda, sorumlu yayıncılık yapmaya mani değildir. Radyo Televizyon Üst Kurulumuz, bu konuları daha hassas takip etmelidir.
"Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, boynumuzun borcudur"
Şunun bilinmesinde fayda görüyorum. Yargı organlarımızın bağımsız, tarafsız ve objektif faaliyet yürütmesinin yanı sıra, toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi için, bugüne kadar hiçbir fedakarlıktan kaçmadık. Hatta her türlü desteği sağladık. Teknolojiyle beraber ortaya çıkan yeni sınamalar karşısında, mülkün temeli olan adaletin tesisi, en öncelikli meselemizdir. Her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur. Aksi takdirde hep birlikte milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Böyle bir vebalin altına da giremeyiz. Adalet hizmetlerinin iyileştirilmesi noktasında 22 yılda yaptığımız onca reforma onca başarımıza, onca emeğimize kendini bilmezlerin gölge düşürmesine eyvallah etmeyeceğiz. Yapacağımız bu düzenlemelere, muhalefetin de destek vereceğini ümit ediyorum.
Biz, uzlaşı için, Türkiye'nin meselelerini beraberce çözmek için el uzattıkça, maalesef, muhalefet eski kutuplaştırma siyasetinde ısrarcı davranıyor. Muhalefetin, kodlarına kadar işlemiş, bu çarpık bakış açısının değişmesi, en büyük temennimizdir. Kadına şiddet meselesi, bunun en çarpıcı örneğidir. Biz, kadınlara haklarının teslim edilmesi konusuna siyaset üstü baktık. Kadın politikalarında, her zaman en ideali, en iyiyi, ülkemiz, milletimiz ve kadınlarımız için en hayırlısını hayata geçirmeye çalıştık. Destek mekanizmalarından, reform paketlerine ve yenilikçi uygulamalarla, kadının ekonomik ve sosyal statüsünü güçlendirmenin gayretinde olduk.
"Kadın haklarında bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yok"
Burada şunu, öncelikle açık ve net söylemek durumundayım. Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur. Kadına şiddetle mücadele noktasında, ülkemize çağ atlatan kadro yine biziz. Ülkemizdeki imtiyazlı azınlık bilmese de, başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımız, bizim mücadelemizi gayet iyi biliyor. Aynı şekilde, kılık kıyafetinden dolayı işinden atılan, çok sevdiği mesleğiyle inancı arasında tercih yapmaya zorlanan kadın doktorlar, hakimler, öğretmenler, bürokratlar, akademisyenler ve daha nicesi, bizim kadınlar konusundaki hassasiyetimizi gayet iyi biliyor. Evlatlarını askeri lojmanlarda ziyaret edemeyen analar, kardeşlerinin yemin törenine katılamayan ablalar, bizim hak ve özgürlükler hususunda neler yaptığımızı gayet iyi biliyor. Bu meclis çatısı altında sırf başındaki örtüden dolayı siyasi parti genel başkanları tarafından had bildirilen kadın siyasetçiler Türkiye'yi nereden nereye getirdiğimizi gayet iyi biliyor. Kimse kusura bakmasın ama AK Parti'ye, kadınları eşit görmüyor iftirası atmak, CHP Genel Başkanı'nın hakkı da, haddi de değildir.
Hatırlayın biz, kadınların eğitim ve çalışma haklarının önündeki engelleri kaldırırken, CHP, yasakların devamı için tam kadro Anayasa Mahkemesi'ne koşuyordu. Kılık kıyafet özgürlüğünün iptali için, mahkeme kapısında nöbet tutanlar, başörtüsüne 1 metrekarelik bez parçası diyerek tahkir edenler de, yine CHP yönetimiydi. CHP'li siyasetçilerdi. Eski yönetimin, bir dönem ayyuka çıkan, affedersiniz, taciz tecavüz iddialarını nasıl örtbas ettiğini de, gayet net hatırlıyoruz. CHP Genel Başkanı Sayın Özel, şayet kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa, önce kendi tarihini okusun. Sonra da yüreği yetiyorsa çıkıp AK Parti'yi eleştirmeye kalksın.
"Sayın Özel, alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor"
Bir çelişki, daha doğru bir ifadeyle büyük bir paradoksu dikkatinize getirmek istiyorum. Sayın Özel, bir taraftan kadına şiddetin engellenmesinden bahsederken, diğer taraftan da alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor. Ne demişler? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Sayın Özel, belki bilmiyor olabilir, fakat bir aşağılama ifadesi olarak kullandığı kahvedeki vatandaşlarımız, şu hakikati çok iyi bilir. Tüm dünyada, kadına ve çocuğa şiddetin en önemli sebeplerinden biri, içki tüketimi, alkol bağımlılığıdır. Ülkemizde de geçen sene, kadına şiddet uygulayan müptezellerin üçte biri, ya alkol ya da madde bağımlısıydı. Kadını, çocuğu, aileyi mahveden, evdeki şiddetin sebeplerinin en başında yine alkol geliyor. Yani, alkol kullanımıyla mücadele, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. CHP Genel Başkanı Sayın Özel'e, şunu tavsiye ediyorum. Şayet kadına yönelik şiddetle mücadeleye kendi tabirinle, gerçekten iki eli havada katkı sunmak istiyorsa, öncelikle rakı reklamı yapmaktan vazgeç, sonra da gel hükümetimizin münkiratla mücadelesine destek ol.
"Aile içi şiddeti, şikayete tabi olmaktan biz çıkardık"
Ülkemizin tüm kurumlarında özgürce çalışan, sosyal ve ekonomik hayata özgürce katılan tüm kadınlarımız, bizim çabalarımızın yakın şahididir. Burada sadece kadına şiddet konusunda birkaç başlıkta yaptıklarımızı sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum. 2004'te, Anayasa değişikliğiyle, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu ilk defa Anayasa metnine koyan AK Parti iktidarıdır. 2005'te yapılan köklü ceza kanunu değişikliği ile aile içci ve kadına yönelik şiddet ilk defa suç olarak tanımlandı. Yine bu dönemde töre namus saiki ile işlenen cinayetler ağırlaştırılmış suç kapsamına alındı. Cinsel saldırı fiili de yine ilk defa 2005'teki düzenlemede suç olarak tarif edildi. Çocuğa yönelik şiddeti de şahsa bağlı suçlar kapsamına biz dahil ettik. 2023 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanunla kararlılığımızı biz ortaya koyduk. Bu kanun ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede şimdiye kadar yapılmış en büyük devrimdir. Tarihi bir kazanımdır.
"İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin kadın haklarına en ufak bir menfi etkisi olmamıştır.
ŞÖNİM, Kadın Konuk Evi, KADES, elektronik kelepçe gibi uygulamaları biz hayata geçirdik. Tüm illerimizde, 82 şiddet önleme ve izleme merkezi, 112 kadın konuk evi ve 418 irtibat noktası ile koruyucu ve önleyici hizmetler sunuyoruz. Aile içi şiddeti, şikayete tabi olmaktan biz çıkardık. Ayrıca, 2023 yılında yapılan bir düzenlemeyle, boşanmış eşe karşı işlenen şiddetin cezası, tıpkı nikahlı eşe karşı işlenen şiddet seviyesinde artırıldı. Dikkatinizi çekiyorum bu düzenleme, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizden sonra yapılmıştır. Daha önce de söyledim, bugün tekrar vurguluyorum. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin kadın hakları ve kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye en ufak bir menfi etkisi olmamıştır.
Türkiye'de kadına yönelik şiddetin çelikten kalkanı içerisinde sıkıntılı ifadeler bulunan söz konusu sözleşme değil, 6284 sayılı kanundur. Bu konuda yürütülen propagandanın en küçük bir temeli, en küçük bir dayanağı ve haklılık payı yoktur. Şiddetsiz bir Türkiye için devletimizin tüm kurumları koordinasyon içinde çalışmayı sürdürecektir. Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddette zaafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz. Kadınlarımızdan gönüllerini ferah tutmalarını özellikle istiyorum. Muhalefete rağmen, omuz omuza yürüttüğümüz çetin mücadeleler sonucunda, elde ettiğimiz hiçbir kazanımdan geriye gidişe müsaade etmeyiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyoruz. Bu düşüncelerle bir kez daha, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.