​YAŞAM HAKKI KUTSALDIR

Ümit G. CEYLAN 12 Eki 2023

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
İnsanlık onuru yemek, içmek salt insani ihtiyaçlarını gidermekten ibaret değildir.

İnsanlık onuru yemek, içmek salt insani ihtiyaçlarını gidermekten ibaret değildir. Hatta nefes almak bile yeterli değildir insanın onurlu yaşaması için. İnsanın var olma sebebi insana verilen, insanlık onurunu koruma mücadelesidir. İşte bu yüzden yaşar insan. Haysiyetini, varlığına üstün tutar. Onursuz bir yaşam zillettir. Onursuz bir yaşam en aşağılık yani esfeli safilin denilen yaratıktan bile aşağılık konumdadır. Hiçbir inanışta, hiçbir kültürde insanı perişan etmek, rezil etmek yoktur. Olamaz, olmamalı. Varsa eğer bugün böyle alçak bir millet, o ancak şeytanın ta kendisidir. Bir insan sırıtarak yaptığı pislikleri iğrençlikleri nasıl da haysiyetsizce insanlıktan yoksun bir şekilde anlatabilir ki.. Bu olsa olsa vallahi de billahi de filmlerde bile göremeyeceğimiz derecede bir zavallılıktır. İnsan onurunu ayaklar altına alanlar şeytanla iş birliği içinde kendi cehennemlerini hazırlıyorlar hem de sonsuza dek. 

Hak için varız

Bazı milletler inanç ve karakterine göre var olurlar ve varlık gösteririler. Türklerin yedi düvele karşı cansiperhane göğüs göğüse savaşmaları inançlarındandır. Milletimizin adalet anlayışı dünyaya hep örnek olmuştur. Düşmana ise dert olmuştur. Çünkü insanız sevilmek, korunmak, sarıp sarmalanmak ister ve huzuru ararız. Şu dünyada geldik gidiyoruz. İnancımız varsa ne taraftan olursa olsun, hangi siyasi görüşten olursa olsun, insanlıktan çıkmış bir hayatı istemeyecektir. Biz Türkler onurlu bir yaşam mücadelesi için İslam toplumlarından yardım gördük. Türk yurdu ve Türk milletinin onuru insanlığın onurudur. Türkler bu dünya sahnesinden çekilirlerse dünyada adalet kavramının da yok olacağını biliyoruz. Bu kıyametten farksızdır. 

İnsana karşı değil batıla karşı savaş

Günümüzde Ortadoğu’da gelişen olaylar öteden beri dünyanın tam ortasında yaşanan hak ile batılın savaşıdır. İslamın siyonizmle dolayısıyla üstakıl ile olan savaşıdır. Amerika’nın, İngiltere’nin, Avrupa devletlerinin ve imtiyazlı ailelerinin, silah tüccarlarının savaşıdır. İnsanlığın onurlu yaşam hakkı için mücadeledir bu savaş. Savaş darken bile aklıma yatmıyor. Sahada iki onurlu milletin savaşı değil ki bu savaş. Bu direniş bu ayakta duruş tüm küfür milletine karşı bir ayaklanmadır. İnsan ne zaman ayaklanacak ki? Onursuzluk bugün topyekun bütün silahları bütün değersizlikleri bütün bencillikleri bütün zalimlikleri ile cehennemin içinden köpüre köpüre taşıp geliyor. Birbirimizin yaşam hakkı için ayağa kalkmadıkça bize yarın kim acır? 

İnsan hakkı

İnsanın yaşam hakkı kutsaldır. İnsan yaşadıkça, inancı, iffeti, namusu, yaşam biçimi, kültürü, özgürlüğü de bir insan hakkıdır. Kim bu hakları ihlal ederse zulmetmiş olur. Dünya ne medeniyetler görmüş! Yeni yeni falanca tarihten diye başlayan tuhaf, ilginç medeniyetlerin varlığından söz ediliyor. İnsan bunlardan da mı ibret almaz! Ama asıl ibret almamız gereken bizleriz. Zalimler ibret alsaydı dünya zulüm yeri olmaktan çıkardı. Etkiye tepki kaçınılmazdır. Gün gelir hesap döner ve hak kazanır. Buradaki duruşumuz kuru sloganlardan öte olmalı. Hepimiz kendimizi bir yoklayıp bu zulmün durdurulması için ne yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Biz insan olarak da millet olarak da sığınılan olmalıyız. Allah hepimize feraset, basiret ve siyaset şuuru versin vesselam.

BÜYÜKLERİMİZİN FERASETİ 

Tecrübe en büyük yol göstericidir. O yüzden büyüklerimizin tecrübelerini, yaşanmışlıklarını dinlemek ders almak faydalıdır. Mesleğinde bir yere gelmiş ustalaşmış hocalarımızın mutlaka bildiği şeyler vardır. Her şeyi beklediğimiz gibi açıklamaları da gerekmez. Hocalarımız öğrencinin kişiliğine, zaaflarına göre reçete yazar. Söyleme şekli bir konuyu açıklama şekli öğrencinin kişiliğine uygundur. Öğrencinin hatasını söylemesi hocanın egosundan olduğunu zannetme veya hocaya bir suç istinad etmek yapılabilecek en büyük nankörlüktür. Hoca ile birlikte geçirilen zamanların her anı bir ders niteliğindedir. Öğrenci her an hocasından ne öğrenebilirim ne kapabilirim bunun derdinde olmalıdır. Hoca zamanı gelince öğrencinin olgunlaştığını düşündüğünde gerekli hamleyi yapar ve öğrencisini azad eder. Ama bu azadlık ebedi değildir. Dünya gözüyle bir görevdir. Bir uç beyliği gibi başka illere gidip hocasından aldığı cevheri orda yakma görevidir. Hoca öğrenci ilişkisinde menfaat, beklenti hesap kitap olamaz. Hocaya nankörlük hocaya bir zarar vermez. Ama öğrenciye büyük zarar verir. Çünkü verilen emek intikamını öğrenciden bir şekilde alır. 

YUVA KUR DÜŞLERINDE

yvkft

Pencere önünden bir kızıl ağaca bakan yuva, sığınağındır. Mazlum yüreklere hep açık bir yuva. Gönülleri ferah tutan, bacası tüten ve ocağı aş pişiren. Kime? Kime olacak?! Bir yuva kuracaksın, o yuva sadece sana mı ait olacak? Olur mu, öyle şey! Yuvan olacak, orada huzuru bulacaksın. Huzuru gönüldaşlarınla paylaşacaksın. Yaralı kalplere soğuk su içireceksin. Şifalı otlardan hastalara derman göndereceksin. Güzel günlere amin demek için helva kavuracaksın, paylaşacaksın. Yoğuracaksın hamuru yüreğinden geldiği gibi. Kalbin kadar pişirdiğin kurabiyelerden sevgi dağıtacaksın. Öyle bir yuva olacak ki bu evinin önünden geçenler, guruba dalacak. Mahalle kızıllığa büyülenecek, şerbetlenecek. Sanki masal diyarından bir yuva önümüze düştü de biz bunu neden hiç daha önce görmedik, diyecekler. Bir yuva düşle, gökyüzünde. Kıpkızıl bayrak gibi özgürce perdeleri dalgalanan. Bir yuva düşün, düşündükçe şekillenen, büyüyen ve tüm insanlığı içine alan. Gönlünü yuva yapanlar, yuvayı her yere kuranlar bilirler. Huzur ve mutluluk gönül yuvasından gökyüzüne dağılan, mis gibi kahve kokusudur. Sen! Yuva kur düşlerinde, her gün. Hiç bırakma.

DİJİTAL BİLGİ YIĞININDA KAYBOLMAMAK İÇİN KÜTÜPHANELER

Bilginin hiç bu kadar çabuk ulaşılabildiği bir çağ olmamıştı. Günümüzde hızla artan bilgi yığınında doğru bilgiyi bulmak, öğrenmek, anlamak ve hayata uygulamak bu kadar kolayken yine bu bilgi yığınında kaybolmak, yanlış yollara sapmak ve aradığını bulamamak da mümkün. Yanlış bilginin kopyala yapıştır mantığı ile paylaşılması sonucu katlanarak artan hatalar, yanlış anlamalar ve dijital cehalet de bu çağın getirdiği sorunlar arasında.  Bilginin her dönemde kıymetli olduğunu bilen atalarımızın onu korumak için yazma eserleri sayfa sayfa istinsah ettiği yani onları elle yazarak bire bir çoğalttığı ve kütüphanelerinde özenle saklayıp gelecek nesillere armağan ettiği yüzyıllardan, dijital kopyalama araçları ile parmaklarımızın ucuna gelen hatta dijital doğan bilgi kaynaklarının oluşturduğu bilgi seli içindeki müthiş bir çağa geldik. Hem bu kaynaklar içinde kaybolmamak hem de okuduğunu anlamak, öğrendiğini hayata geçirmek için kütüphaneler bize rehberlik ediyor. Peki bunu kaç kişi biliyor?

Biz kütüphaneciler arka planda dijital kaynaklar için depolamayı, telif sorununu, kopyaların çoğaltılmasını, kaliteli görüntü oluşturmayı düşünürken, onları sunduğumuz internet üzerinde oluşan yeni bilgi kaynaklarına da rehberlik yapmak durumundayız. Kütüphaneler, hizmet verdikleri kişilere, dijital cehalet içinde kalmamaları için de yol göstermek zorunda. Çok kısa videolarla adeta hap şekline gelmiş bilgiyi öğrenmek isteyen bir nesille karşı karşıyayız. Hatta genç nesil arasında bilgiyi özümsemek yerine görüntüleri hızla geçiştirip, ilgi çekene hızla ulaşmayı isteyen sayısı hiç de az değil. 

Bu noktada yeni dijitalleştirme çalışmaları geçmişle bugün arasında köprü kurmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen YÖK akademik yılı açılış töreninde Üstün Başarı Ödülleri arasında bir kütüphane projesinin adının geçmesi bizi gururlandırdı. Dijital Türk Müziği Kütüphanesi, Toplumsal Sorumluluk Ödülü’ne layık bulundu. Bu güzel ödülün arka planında Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü mezunlarının, kütüphaneci ve arşivcilerin emeğinin de olduğunu belirtmek isteriz. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü, İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) ve Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (TMDK) iş birliğinde hazırlanan projede, İTÜ TMDK Prof. Ercümend Berker & Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Kütüphanesi, Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’nde muhafaza edilen kırk beş bin üzerindeki kıymetli materyal dijitalleştirilmiştir. Projenin tanıtım sayfasındaki bilgilere göre, temel amaç Türk Müziği kültür mirasının korunması ve gelecek nesillere aktarılması olarak belirlenmiştir. Türk müziğinin kaybolmaya yüz tutmuş kaynaklarının tek bir çatı altında toplamak, Türk Müziği kültürünün temsilinin kuvvetlendirilerek geniş kitlelere ulaştırmak projenin ana hedeflerindendir. 

Çoğunluğunu el yazması ve matbu notaların oluşturduğu kaynakların içerisinde nadir eserler, fotoğraflar, konser programları, gazete kupürleri, arşiv belgeleri, afişler, kasetler, plaklar, dialar ve çalgılar gibi çok değişik türde materyaller de detaylı şekilde ele alınarak dijitalleştirilmiştir. Projede 23 adedi şahıs arşivi olmak üzere toplam 32 ayrı koleksiyon üzerinde çalışılmıştır. Kültür ve sanat etkinliklerinin kanıtı olan efemeralar yani davetiye, bilet gibi özel belgeler de bu kapsamda kullanıcılara sunulmaktadır. Özellikle ülkemizdeki sanat etkinliklerini, tarihsel süreçleri içerisinde yakından incelenmesine olanak veren konser programı, davetiye, etkinlik bileti ve afiş gibi materyaller de dijitalleştirilerek kalıcı bir kaynak türü haline getirilmiştir.

https://tmdkarsiv.itu.edu.tr/giris.php adresinden binlerce nota, kişisel arşiv ve nadir eserlere çevrimiçi olarak erişilebilmek mümkün. Bu sayfa üzerinden yapılacak basit bir üyelik ile dijital bilgi yığınında kaybolmadan doğru bilgiye erişebileceğiniz bir kaynak daha elinizin altına gelmekte. 

Günlük hayatta teknolojik araçlar ile kolayca erişebildiğimiz, karşımıza birdenbire çıkan ve sosyal medya aracılığı ile hızla yayılan ama kontrol edilmeye muhtaç bilgi karmaşası içinde bu tür dijital kütüphaneler adeta birer vaha gibi. Bu önemli kaynakları tanıtmak; yanlış bilgilerin değil, onlardan elde edilecek doğru bilgilerin sosyal medyada paylaşılmasını sağlamak da bizim bilgi okuryazarlığı eğitimleri kapsamında ele aldığımız bir konu. Dijital bilgi yığınında kaybolmamak için kütüphaneler ve kütüphaneciler her zaman hizmete hazırlar.

Ülkemizde çok farklı konularda oluşturulan dijital kütüphaneler gün geçtikçe artmakta. Her biri ayrı birer yazı konusu olacak ve büyük emeklerle hazırlanan bu dijital koleksiyonlar, kullanıcılarını bekliyor. Her an kapımızı çalması muhtemel afetler, savaş ve benzeri sorunların atalarımızdan bize emanet bilgi kaynaklarını yok etmemesi için de dijitalleştirme projelerine yatırım yapılması son derecede önemli. Bu kadar emek ve çaba ile oluşturulan dijital kütüphanelerin adreslerini bilmek, doğru bilgiye ulaşmak açısından çok kıymetli. Sadece araştırmacılara değil, kendini geliştirmek isteyen her yaştan kullanıcıya ücretsiz hizmet olarak sunulan bu tür bilgi kaynaklarını tanıtmaya devam edeceğiz. 

ÇOK SEVİMLİ VE ÇOK DEHŞET

Batı basınının özellikle İngiltere kaynaklı medyayı takip ettiğinizde, okuyucularını nasıl aptal yerine koyduklarını görüyorsunuz. Kucağında sevimli beyaz köpekçikle diğer elinde silahıyla bir İsrail askeri. Her şey çok masum! Son derece insani güya. Savunmasız canlıyı koruyan bir asker insana mı zarar verecek değil mi?

“Öte yandan diğer başlıkta saf kötülükle 40 bebeğin kafaları kesildi” yazıyor. Tabi Hamas tarafından. Burada yer almayan bir başka haberde de şöyle karşılaştırmalı bir haber analizi yapıyorsunuz. İsrailli bebekler için “öldürüldü” ifadesi kullanılırken Filistinli bebekler için “öldü” ifadesi kullanılıyor. Yani biri kasıtlı öldürülüyor İsrailli bebekleri. Filistinli bebekler de kazara belki düşen bombalardan ölmüştür algısı yaratılıyor. Annesi dikkat etseydi de ölmeseydi diyecekler neredeyse. Peki feryâd, figan çocukları sofra başında ölen ve cinnet geçiren anneyi neden görmüyor Siyonist batı medyası? Doğru ile yanlış algının içine konuluyor karıştırılıyor. Ortaya çıkan sonuç çok sevimli ve çok dehşet olarak ikiye ayrılıyor. Ayıkla pirincin taşını. Vicdanımızla başbaşayız.

ARTI

Öksürük

Metro istasyonunda treni beklerken aniden boğazıma yapışan bir gıcıkla dakikalarca cebelleştim. O kadar şiddetli ve acı vericiydi ki su içmeme rağmen geçmiyordu. Hasta değildim. Arada böyle nedenini bilmediğim bir gıcık boğazıma yapışıverir benim. Ama bu kez çok fenaydı. Allah’tan eşim yanımdaydı. Sırtımı sıvazlıyor ara sıra hafif darbelerle gıcığa gıcık olduğunu anlatmaya çalışıyordu ama nafile. Artık sanırım mosmor kesilmiştim ki sütunların arkasından turist olduğu belli olan bir hanım bana fazla yaklaşmadan elindeki matarayı gösterdi. O an ne diyeceğimi de bilemediğim için eşim su şişesini gösterdi. Ben de el kol hareketi ile teşekkür ederim işareti yaptım. Kadın da gülümseyerek ve yardım edememenin verdiği bir buruklukla o an gelmiş olan trene bindi. Benim öksürük de kesilmişti. Nasıl oldu anlamadım ama gerçekten kesilmişti. Belki hanımın yardımsever hamlesi belki ona cevap vereyim derken bir anda öksürükten dikkatimi almam etkili oldu bilmiyorum ama iyilik her zaman güzel bir şey.

EKSİ

Ezan okuma adabı

Ünlü bir müezzinin ezan okuyuşu geçen günlerde soysal medya başta olmak üzere bütün TV’lerde haber oldu. Anadolu’da sanırım Konya olmalı bilinen bir camiinin ödüllü müezzini olan kardeşimiz İstanbul’da Ayasofya’dan ezan okudu. Eyvallah çok güzel. Ancak bağırarak okunan ezan benim kulağımı tırmalıyor. İçime huşu vermesini isterim ezanın. Yumuşak bir şekilde insanın içine akmalı ezan. Mal satan satıcılar gibi ezan okumanın nesi övülür. Övülmeli mi? Sesi güzel olmasına güzel ama bağırmasa çok daha iyi olacak. Birde mahalle aralarında hoparlörden bağırarak ezanı çığırtarak okuma bir İstanbul geleneği değil.

BATI KÖKENLİ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

Başka şeyler için dünyayı ayağa kaldırmayı başaran ve bir anda bütün dikkati o yöne toplamayı bilen batılı sivil toplum örgütleri nedense Suriye’de kaçırılıp malum terör örgütlerinin ağına düşürülen çocuklara ses çıkarmazlar. Son alınan bilgilere göre özellikle daha çok kız çocuklarının kaçırılma sayısının erkek çocuklarından daha fazla olduğu belirtiliyor. Burada elbette mesele kız erkek cinsi değildir. Çocukların kaçırılması karşısında o meşhur çocuk hakları örgütleri neden ayağa kalkmıyor ve neden kıyameti koparmıyorlar? Sivil toplum kurumlarına çok temkinli bakılmalıdır. Hele hele bazılarına. Web sitelerine girdiğinizde bol bol çocuk fotoğrafları ve savaşlar ve açlıklar sloganları. Sadece sloganlardan beslenen bu yalancı kurumların samimiyetine inanmamı kimse beklemesin. Kız çocuklarının veya çocukların terör örgütü tarafından kaçırılmasına nasıl sessiz kalınabiliyor? Mesele Türkiye’ye karşı örgütlenen bir terör örgütü olunca herkes sus pus.