KALBÎ İLETİŞİM

Ümit G. CEYLAN 28 Eyl 2023

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Merhamet üzerine kurulmayan bir iletişim mümkün değil başarılı olamaz.

Merhamet üzerine kurulmayan bir iletişim mümkün değil başarılı olamaz. Merhamet ile girişilen her işte mutlaka bize göre geç de olsa âkibet hayırdır. Kalbimizin ilk teması insana, doğaya merhametledir. Merhametsiz bir dokunuş kalbe ait değildir. Peygamber Efendimizin kendisine yapılan onca eziyet onca çirkin davranışa rağmen merhametle karşılık vermesine anlam veremeyenlere söylediği şu iç yakıcı cevap, beni derinden sarsar; “Onlar bilmiyorlar”. Peygamber Efendimiz gibi olabilmek zor ama en azından yaklaşmaya çalışmak, çaba göstermek kalplerin iştiyakıdır. Kalp her an merhameti tartarak hareket eder. Kalbin varlığı ve yeri merhamet otağıdır. Rabbinin rızasından alıkoyulmaktan çekinen bir kalp merhametle çarpacaktır. 

Kalpleri görmek

İlişkide olduğumuz herkesi anlamakla mükellefiz. En azından bir seviyeye ulaşmışlar için bu böyledir. Kuluz hata da yapılabilir. Ancak temelde merhamet varsa yanlış bile yapılsa farkında olmadan kusur da işlemiş olsa kalbine bakmak gerekir. Kalp insan ruhunun MR çekilmiş yeri gibidir. İnsan ısrarla kalbine zarar vermeye devam ediyorsa o kişiye merhamet etmek gerekir. Yardımcı olmak kendisiyle doğru iletişim kurması için yol, yöntem göstermek için üzerimize düşeni yaparız. İnsan olmak ya da insanlık sadece, yemek, içmek ve üremekten ibaret değildir. Kendi keyfimizi yapma yeri de değildir bu dünya. Çalışıp çalışıp yiyip içip yan gelmek hiç değildir bu dünya. Bu dünyada varlığımızın en önemli amaçlarından biri birbirimizi anlamaktır. Buna da biz kalpleri görmek diyoruz. Sabah güne başlar başlamaz önce kendi kalbimizi tartmakla başladığımız güne sonrasında karşılaştığımız, konuştuğumuz herkesle merhametle muamele ederek günü bitiririz. Gece yine yatmadan kalbimize bir dönüp sorarız, acaba bir kalp kazandım mı? Veya bir kalp kırdım mı? Kime kalbini açması için izin verdim?

Kalplerin diriliği

Kalp, Allah korusun kasvete düşmesin. O zaman o kalp gönülsüz bir et parçasına dönüşür. Kalp öyle bir merhamet taşıyor ki ortaya dökülse dünya dünyalıktan çıkar. İnsan hak ve batılı ayırt edemeyecek duruma düşer. Düşmanın, zalimin esiri olur. Müslüman asla gaflette olmaz ve bu yüzden de iletişim kurarken önce haysiyetini korur. İnsanlık onuru bencilce bir onur değildir. İnsanlığı koruyan ve insanlık ideali için kalbî iletişim kuran bir iletişim şeklidir. Kalpler bu yüzden hep diri olmalıdır. Kalpleri iyi, güzel, doğru duygularla besleyip kalbi hep diri tutmalıyız. Hayat kısa ve bu yolculukta kalplerimizi kirden pastan temiz tutarak insanlığımızı ve Allah’ın takdirini kazanacak şekilde bir hayat sürmemiz gerekmektedir vesselam.

TÜRK DİL BAYRAMI

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül’ü her yıl “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz. Resmi bir bayram değil ancak üzerinde düşünülmesi gereken bir gün. 32 yılında Türkçe’yi arı duru bir dil haline getirmek için atılan adımlar bugün ne halde bir bakmak ve konuşmak lazım. Aslında hep konuşulan hep tartışılan ve de hep yakınılan bir konu. Öyle değil mi? Türk dilini sadece bir alfabeye sıkıştırmak doğru olmayacaktır. Türk dilini, dilin doğuşuna kadar getirdiğinizde işin içine giren etimoloji ile birlikte Türk yaşayış ve anlayışı da göreceksiniz. Temennimiz o dur ki Türk dilimiz gerçek değerini bulur ve bu anlamda önemli adımlar atarız. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı’mızın yeni aldığı kararı doğru buluyor ve bu konuda daha derinlemesine çalışmalar yapılacağına inanıyorum. Bu kararı bir hatırlatalım. Orta öğretimde Türkçe sınıf geçme notu 70 olarak belirlendi. (Yönetmelik yayımlandığında konuya daha iyi açıklık getireceğiz). Üniversitelerde ders veren bir iletişimci olarak şunu diyebilirim ki gençlerin Türkçe yazma ve ifade etme durumu içler acısıdır. Elbette istisnalar var. Ancak Türkçe istisna kaldıracak bir konu değildir. Hepimizin dilimize sahip çıkması gerekmektedir.

…….

İsveç radyosunda Türkçe servisi kaldırılıyor. Gerekçe; Türkler çok iyi İsveççe konuşuyormuş. Peki! Kürtçe servisi neden var? Onlar da çok iyi İsveççe konuşuyor. Cevap: Çünkü o dili (Kürtçeyi) konuşanlar var. (2006 yılında Banu Avar’ın programından). Ne garip değil mi? Bugün İsveç’in her konuda ırkçı, islamafobik tutumunu dikkate alırsak bizlerin daha fazla dilimize ve kültürümüze sarılması gerektiği aşikârdır.

ZAMANA ALDANMA

Foto Kritik2809

Çok yanılmışım zamansızmışım meğer. Ne yelkovan ne akrep dostummuş, ben aldanmışım. İkide birde zamanı kollayan, gözeten, dakik davranan ben, bir anda koca bir boşlukta kalmışım. Oysa ne kadar sadıktık birbirimize. Zamanı sonuna kadar kullanacağımıza inanmıştık. Zamana dikkat etmiştik. Karşılıklı koşturuyor olmamıza rağmen, arada bir nefes almamıza izin veriyorduk. Onca iyilik, hatta aradaki toleranslar ne uğrunaymış? Zamansızlık için mi? Şimdi bu boşlukta düşünüyorum da, ey aldatıcı zaman; yitip giden bunca şeyi bana geri getirebilecek misin? Geriye sarabilecek misin hayatımı? Ya giden dostlar, sevgiler, elde edilen kazançlar onlar da zamanın girdabında yok olduysalar eğer, ben neden buradayım? Üzülmemek elde mi tüm giden şeyler için! Ama bir de bu taraftan bak diyen zamanının tik tak sesini duyuyorum. Yitip giden sadece onlar değil. Endişelerin, sıkıntıların, dertlerin de akıp gitti zamanla birlikte. Zamanın prangalarından kurtulmak üzeresin, ey zamansız insan. Buna üzülmek yerine sevin. Saatlerin baskısından, zamanın esaretinden azâd olacaksın. Yakında kendini başka bir âlemde yenilenmiş bulacaksın. Ey dirilmiş insan! Kuş gibi hafifleyecek,  zaman zangoçların yurdundan, zamansızlık âlemine geçeceksin. 

Özlem Yılmaz MERİÇ

DUYGUSAL İLETİŞİM

Yenice öğrendim ki, çocukken anne babamızın bize davranış şekli, büyüyünce iç sesimiz olurmuş. Bazılarımızın iç sesi ne kadar da çaresiz, bazılarımızın içindeki çocuk ne kadar da savunmasız ve bazılarımızın kendine neden bu kadar duygusal baskı yaptığını da bir ucundan tutup anlamış oluyorsun. İyi yönü de yok değil, neyi anlarsan oradan iyileşiyor hayat ve neyi anlarsan oradan çiçek açıyor.

Gel gelelim bu engelin başkaca kısmına. Yabancı dizilerde hep şöyle bir sahne görürüz. Bir cenaze vardır ve ölenin arkasından, bizdeki "nasıl bilirdiniz"in başka bir hâli cereyan eder. İnsanlar gelen kalabalığın önüne çıkar ve vefat eden şahıs hakkında bir olay örgüsü anlatıp duygu durum konuşması yapar. Hislerden bahsedilir ve bunu herkes dinler. İşte tam da bu kısmını itinayla dinler heveslenirim.  Ölünün ardından işlenen bu sahneyi çok severim çünkü gerçek ve samimidir fakat daha güzeli var ki; yaşarken de aynı şeyi yapmak... Ölenin arkasından hep güzel anılar anlatmaları yaşarken de hislerini anlatıp biriktirmemeleriyle çok alakalı bence. Zira birikmeyen duygulardan daha sağlıklı daha güzel bir şey yok.

Ne diyorduk, bizde ise hal çok başka. Neredeyse etrafımızdaki hiçkimse duygu durum konuşması yapmıyor. Bir şeyler hissediyor hissettiğinin altında eziliyor ama asla belli etmiyor, dönüp de ben bu durum karşısında böyle hissediyorum ya da bana böyle hissettirdi diyemiyor. Velev ki dedi, karşısında duyguya karşılık duygu konuşması ile karşılaşmadığı için hayal kırıklığı yaşıyor ve içine kapanıyor. Hayatın içindeki kavgalar duyguları açmakla ve onu kucaklayacak insanlar bulmakla kolaylaşacakken olanı oldurmayıp olmayacak şeye sürükleniyoruz, "gıybet".

Oysa açabilsek içimizi, hislerimizin değer bulduğu sağlıklı iletişimler ile yol alsak, hiç birikir mi içimizde onca olumsuz duygunun ehvamlı hali. Biz bile kendi içimizde kendimizi azarlarken pek mümkün olmuyor bu gönül iletişimi. Hadi içimizi açtık, kendimizi ve duygularımızı anlamayı sevmeyi öğrendik yine de etrafımızla, "duyguya duygu, mantığa mantık" iletişimi kurmadıkça bunu başarmış sayılmayız. Bize mantıkla yaklaşana mantık, duyguyla gelene duygu iletişimi kurmadıkça, karşıdakiyle bir diyalog kurmuş olmuyoruz. Başı ağrıyana ilaç, gönlü ağrıyana omuz lazımken bazen gönlüne bile reçeteli ilaç önerdiklerimizin gönül kapısı bize hızlıca kapanıveriyor. Böyle böyle, duygularından konuşmaktan vazgeçiyor insanlar. 

İçimizdeki çocuğun azarından, dışımızdakilerin verdiği o yetmeyen duygu halinden çıkmak için en güzel senaryo öldüğümüzü düşünmek.  Şayet ölse ona hangi hislerini anlatmak isterdin? Şayet ölsem bana hissettiklerini anlatışını ne kadar önemserdim? Ölmeden önce musallaya uzanınca insan yaşamın kıymetini hissedermiş, belki ölenlerin ardından yaşanan bu replikleri de kendimize uyarlarsak içimizi açmayı ya da açanı aynı dilden kucaklamayı başarmak için bir yol bulmuş oluruz. Vesselam...

İSTANBUL’DA EVSİZ KALMAYACAK

İstanbul valiliğinden yapılan açıklamaya göre İstanbul sokaklarında evsiz kalmaması yönünde bir çalışma başlattı. Avrupa ülkelerini dolaşmış biri olarak diyebilirim ki bizim metropolümüzde evsiz yok. Çok nadiren bir iki kişiye rastladıysam bankta yatan eden o kadar. Emniyet elbette daha iyi bilir mutlaka Taksim, Beyoğlu gibi semtlerimizin arka sokaklarında kalanlar vardır. Bunlar da takipte zaten. Ancak daha önce bu sayfalarımızda da paylaştığım gibi Londra, Berlin, Köln gibi gelişmiş ülkelerin metropollerinde ünlü mağazalarının önüne yatak, yorgan 2+1 ev kurmuş olanlar yok. Avrupa şehir içlerini görseniz gözlerinize inanamazsınız. Valilikten yapılan açıklamaya göre vatandaşlarımızın da dikkatini çeken sokakta kalan insanımızı 112 nolu hatta bildirmeleridir. Evi olmayanlar kamu misafirhanelerinde misafir edilecekler. Talep edenler meslek edinmek için kurslara gidebilecek. Bu çalışmanın kalıcı çözüme yönelik olduğu aşikâr. Türk yurdunda olup da sokakta kalmak bizlere ve devlet anlayışımıza zaten yakışmaz. El birliği ile insanımıza sahip çıkacağız.

ARTI

.....

T a s a r r u f

Aynı anneden ve babadan olan iki kardeş o kadar birbirinden farklı karaktere sahip ki; birbirinden taban tabana zıt iki insan. Birisi bütünüyle tutumlu, diğeri bütünüyle savurgan. Tutumlu olan, kendisine verilen harçlıkları biriktiriyor. Vakti zamanı gelince hayallerinin gerçekleşeceğine inanıyor. Üç kuruş, beş kuruş oluyor, beş kuruş yirmi beş kuruş, bir lira on lira olmuş, on lira yüz lira oluyor… Derken bin lira... Sonra da biriken paralar altın hesabına çevriliyor. Altın değer kazanıyor ve meblağ büyüdükçe büyüyor. Çocukta özgüven duygusu artıyor. Bu çocuğun kişiliğinde de etkili oluyor. El yıkarken lavaboda suyu kısıyor. Suyun israf olmasından içi sızlıyor. Sofraya oturduğunda, ihtiyacı kadar ekmek dilimliyor, tabağında yemek bırakmıyor. Düşünüyorum da bu tutumlu çocuk gibi biz de onun gibi olsak, o zaman susuz kalınabilir mi!. Ne kadar tutumlu olursak o kadar iyi ve ahlaklı oluruz. Ne kadar iyi ve ahlaklı olursak, o kadar mutlu ve huzurlu yaşarız.

.....

EKSİ

.....

İ s r a f

Savurgan olan çocuk, aynı zamanda düzensiz ve dağınık ta oluyor. Yüz lira harçlık veriyorsunuz kendisine, on liralık yetecek iken, paranın hepsiyle gidiyor jelibon alıyor. Jelibon denilen şekerlemenin içeriği nedir biliyor muyuz? Anne babalar çocuklarını sıkı bir disiplinden geçirmeleri gerekiyor. Örneğin israf, tasarruf nedir öğretmeleri gerekir. Dünyanın her yerinde kuraklık var. Dünya kirletildi ne yazık ki! İklim değişti. İnsan önce kendini kirletiyor, sonra da bütün çevresini. Yazık değil mi! İsraf ve tasarruf, ifrat ve tefrik gibi, aynı iki kelime, fakat birbiriyle zıt manaya gelen kelimeler. Müsrif olan çocuk, büyüdüğünde de işinde de müflis olmaya aday bir birey olacak. Asıl mesele olumsuzluğa yatkın olan çocuklar çocukluk yaşında üzerinde durulmazsa, ihmal edilirse, büyüyünce tabiri caizse. Toplumun çıban başları olacak. Üzerimize düşeni yapalım.

PARK ETMEK YASAKTIR

Sokak arasındaki bir apartmanın en alt katındaki bu daire öğrenci evi olmalı. Daire camının önüne A4’e yazılmış bir not var. Daire zemin katta hatta kot farkıyla aşağıda duruyor o yüzden kağıt hemen dikkat çekiyor. Muhtemelen içeride pencereden bakan kişi insanların ayaklarını görüyor. İşte böyle bir yerde ikamet ettikleri anlaşılan öğrenciler pencerelerinin önüne araç park etmemesi için bir de levha koymuşlar. A4’ün üzerinde şunlar yazıyor;” Park etme! Işığımız kapanıyor. Ders çalışıyoruz”. Bu gülümseten, mâsumhâne yazıya insan kayıtsız kalamıyor. Herhalde sokak lambasının da ışığından faydalanıyorlar ki bu uyarıyı yapmışlar. Öğrenci olmak kolay değil hele bu kira fiyatlarında. Bir de faturalar eklenince cümlesine Rabbim yardım etsin. Herkesin birbirine destek olduğu, yardım etmek için dikkat kesildiği zamanlar diliyorum.