USULÜ ERKÂN

Ümit G. CEYLAN 03 Kas 2022

Ümit G. CEYLAN
Yol yordam bilmek olarak da söyleyebileceğimiz 'usulü erkân', örnek olması gereken kişilerin kaide, kural çerçevesindeki davranışların bütünü olarak görebiliriz.

Yol yordam bilmek olarak da söyleyebileceğimiz ‘usulü erkân’, örnek olması gereken kişilerin kaide, kural çerçevesindeki davranışların bütünü olarak görebiliriz. Biz küçükler büyüklerimizi örnek alarak büyürüz. Okuldaki her davranışımızın temeli aslında büyüdüğümüz evde atılmıştır. Küfre nasıl cevap vereceğimizden tutun da, aşağılanmalara, baskılara her türlü olumlu olumsuz tutum ailede gelişir. Sonra üzerine konulan her tuğla yani genetik yatkınlığımıza bağlı olarak, doğuştan kazanımlarımız ve tabi başka bir şey daha var; farkında olduklarımız ve olamadığımız dürtülerimizin kaynakları kişiliğimizi oluşturur. Yaşla birlikte kişiliğimizin sivri tarafları törpülenip yumuşatılır bazen de iyice keskinleşir.

Farkındalıkla gelişiriz

İnsan kendini anlam dünyasında bir yere koyarken kendi duygularından bağımsız olamaz. O yüzden insanın duygularını çok iyi tanıması lazım. Hangi dürtülerin onu olumsuz yöne kaydırdığını anlaması gerekiyor. O yüzden hep bu satırlarda insan kendini tanımalı, kendini anlamalı ve muhakemeye almalı derken bir nedene bağlı olarak yazıp duruyoruz. Bazen ailede ebeveynler tarafından sürekli aşağılanmış olabiliriz, küçümsenmiş, önemsizleştirilmiş olabiliriz veya haddinden fazla önemsenmiş olabiliriz. Biz bu davranışların oluşturduğu duygulardan bağımsız değiliz. Ama bir yerde durmalıyız ve kendimize sormalıyız: “ya ben kimim? Nereye varmak istiyorum? Çevremdekilerden beklentim ne? Kendimi nasıl görüyorum. Onlarca soruyu sorabilir ve içimizde samimi cevaplar alabilirsek, farkındalık içinde kişiliğimizle ilgili hesaplaşabiliriz, hesaplaşmalıyız da.

Kutup yıldızı

Duruş bazen yanıltıcı olabilir. Çünkü herkes o duruşu okuyamayabilir. Belirli bir olgunluk kriterinin altındaki insanları kandırmak veya geçici bir süre elimizin altında tutmak kolay olabilir. Ancak aynanın da bir sırrı var ve siz onu sürekli cilalayıp parlatmazsanız o sır dökülür. Aynanın sırrı yaldızlı, janjanlı laflarla parlamaz aksine davranış, söz bütünlüğü içinde tam bir uyum ve denge halinde parlar. Örnek şahsiyetler işte bu aynaya yansıyan kutup yıldızları gibidir. Dünyanın neresinden bakarsanız bakın görünür ve göz kamaştırırlar. Böylelikle yönünüzü bulmanıza yardımcı olurlar. Usulü erkân; kurallar bütünü hayatın içinde her an vardır. Fizik kurallarından tutun da protokolde nasıl davranmanız gerektiğine kadar dünyanın bir kaide etrafında döndüğüne kadar. Kaide yani bir temelin çökmemesi için yapıyı sağlam tutan o ana sütunun çöktüğünü bir an için gözünüzün önüne getirin. Nasıl da her şey un ufak oluyor değil mi? Kaideleri, kuralları olmayan, bunlara uymayan her ne kadar yapı, insan varsa dengenin temelini bozan unsurlardır. Ama onlara da bir yere kadar ihtiyaç vardır. Yani yapının bozulması bazen gereklidir. Yerine yeni anlayışların, olguların inşası için bozulmaları görmek ve kutup yıldızlarına bakarak yönünüzü tekrar ayarlamanız gerekiyor.

Kişiliklerin usulü bozması

Bazı kavramlar gibi liyakat, ehliyet kavramlarının da içi boşaltıldı. Çünkü bu kavramları ağızına alanlar da liyakatsiz ve ehliyetsiz. Bir makamda olanların kural, kaide bilmelerine rağmen uygulamamaları ya da ben yaptım oldum demeleri çok acınacak bir durumdur. Bu toplumun, siyasi otoritenin ve kurumların topyekûn çürüdüğünün bir göstergesidir. Çünkü kaidelerin iğdiş edildiğinin bile farkına varılamaması usüle uyulmamasından daha fecidir. Kurumları kişilikler bitirdiği gibi başka kişilikler de inşa edecektir. O yüzden herkes kendi kişiliğine sahip çıksın vesselam.

POPÜLERİN PEŞİNDE GAZETECİLİK

Gazetecilik, öngörüsü güçlü insanların işidir. Popüler olanın peşinde olmaktan veya popüler konulardan daha farklı herkesin göremediği yerden bakma mesleğidir. Ancak günümüzde ne yazık ki sosyal medya patlatıyor, bütün gazeteler arkasından röportaj için sıraya giriyor. Bu da sosyal medyanın gündemi belirlediğini gösteriyor. Benim dikkat çekmek istediğim de bu nokta. Oysa gazeteci olarak bizler toplumda sorun olan hatta sorun olabilecek noktaları görüp haber yaparak çözüm için arayışta olmalıyız. Gazetecilik sadece tarihe not düşmek değildir. Toplumun sesi olmalı gazeteciler ve bunu da toplumun içinden görmeli ve duymalıdır. Sosyal medya bunu yapmıyor mu diye soracak olanlara cevabım kesin bir hayır olacaktır. Yedi, sekiz sene önce ortaya atılan bir vatandaş gazeteci kavramı vardı ama bunun artık patladığını görüyoruz. Artık bu kavram konuşulmuyor bile. Demek istediğim son günlerde bir anda herkes oyuncu Burak Haktanır ile röportajda sıraya girmiş. Yapılacak tabi konjonktür böyle. Oyuncu Burak Haktanır’ın haklı çıkışı bir yana, sırasıyla ne kadar gazete, internet platformu varsa bir anda röportaja koşmasını ben iletişimcilik açısından düşünüyorum. Oysa milli oyuncularımız hep vardı. Burak Haktanır’ın da bu duruşu biliniyordu kendi mahallesinde. Ancak bir anda gündem olması ve bizim oyuncu Haktanır’a tutunmak zorunda kalışımızı düşünüyorum. Düşünüyorum ve gerçekten üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir durum bu.

SEV VE SEVİL

Sevmek ve sevilmek aynı kökten gelen müspet iki kelime. Hani bu dünyayı sevgi üzerine yarattım diyor ya Yaratan. Sevmek ne demek, sevilmek ne demek? Sevenin ve sevilenin birbiriyle kaynaşması hemhal olması demek te denilebilir. Seversen ancak şefkat ve merhamet duyarsın. Önce sevgi gelir. Sevdin mi bir kere sevdiğinde ufak tefek hataları görmezsin. Zamanla hatalarını giderir diye ümidedersin. Doğal olarak hepimiz hata yapabiliriz, nefsimize uyabiliriz, bencil davranabiliriz. Ama esas olan bizim birbirimizi anlamamızdır. Sadece insanın insanı anlaması değildir, birbirimizi anlamalıyız. İnsanın ilişki kurduğu, iletişim içinde olduğu, her canlıya, hatta değer yüklediği cansız varlıklarla da kurbiyet içinde olması ne güzeldir. İşte bizim dışımızdaki her varlık bizim muhatabımızdır. Dolayısıyla Yaratandan dolayı yaratılanı severiz dememiz bundandır. Ne güzel bir inanış, ne güzel bir teslimiyet, ne güzel bir sorumluluk. Bir kuşa, bir kediye, bir köpeğe yiyecek vermek, su içirmek, onlara sevgi göstermek; Allah’a bir kulluk gösterisidir. Bir gönül borcudur. Gönül rızası severek alınır. Merhamet et ki merhamet edilesin.  Sev ki sevilesin.

İNSAN EVİNİ KENDİ GÜZELLEŞTİRİR

Yaşadığımız yeri güzelleştirmek kendi elimizdedir. Yeter ki ev halkı ile uyum içinde olalım. Boya badanayı eskiden evde babalar yapardı. Ya da mahallenin ustaları vardı. Şimdi ise daha da kolaylaştı. Yapı marketlerinden alacağımız onlarca seçeneklerle internet marifetiyle gezip beğeneceğimiz malzemeleri evimize uyarlayabiliyoruz. Tabi zaman gerekiyor. İyi bir hesaplama, ölçme gerekiyor bunlar için. Bir de malum internet sitelerinde evinde değişiklik yapmış ve bu konuda bilgi veren siteler var. Bunlar da yol gösterici oluyor. Yorucu, zahmetli ama sonucu da eminim çok keyiflidir. Oturduğunuz mekânı kendi ellerinizle yenilemenin mutluluğu saraylara değişilmez.

ARTI EKSİ

Medeni toplum

Artı

Türkiye Cumhuriyetle birlikte bir sürü atılım yapılmış, muasır medeniyetler seviyesinin ötesi işaret edilmiştir. Bu güzel bir tabir. Tekâmül ve Terakki açısından, vizyoner bir bakış.  Dolayısıyla meslek liselerinin oluşumu, çoğalması, ara elemanlar ihtiyacının karşılanması kadar doğal bir durumdur. Bu gelişme son zamanlarda proje okullarla sürdürülmesi, araştırma, geliştirme ve birlik ruhuyla sanayi, ticaret ve sosyal hayatta birlik ruhu içinde paylaşımların yapılması ancak takdir edilecek bir ilerleyiş olarak görebiliriz. TOGG milli bir otomobildir. Otomobilden öte TOGG akıllı bir cihazdır. Cihaz denmesi de bir vizyoner tutumdur. Esas olan sadece muasır medeniyetler üzerine çıkmak değil, aynı zamanda insanlığa yol gösterecek icatlar, araştırmalar içinde olmak ve gençlerimize dünyayı anlayacak faydalı olabilecek, meraklarını iyi yöne sevk ederek önünü açmak olmalıdır.

E k s i

Milli duygu, düşünce ve eylemlerde, hepimizin bir ve birlik olması gerekirken, niye ayrılık gayrılık. Millet hayrına yapılan her şeyde, millet ve devlet yanında olmamak milli şuurdur. Aslı astarı olmayan şeylerle yapılan hayırlı işlere çamur atmak ne kadar doğrudur. Yollar köprüler yapılıyor, hava alanları, nükleer santraller, hızlı trenler yapılıyor, hastaneler, millet bahçeleri, kültür evleri, adalet sarayları yapılıyor. Okullar açılıyor öğrencilerin kitapları sıraların üzerine konuyor. Dar gelirliye korut ve arsa projeleri, yaşlıya, yoksula, engelliye, şehit ailelerine el uzatılıyor. Ancak belirli bir güruh karşı çıkıyor. Bizim işimiz karşı çıkmaktır deniyor. Adil ve ahlaklı davranılmıyor. Hakaretamiz bir dil kullanılıyor. Batı vatandaşlarımızın kutsalları ve insanlık haklarına dil uzatılıyor. 21. asırda medeni bir topluma bu yaklaşım açıkçası yakışmıyor.

ERİL DİL

Türkçe’de eril veya dişil ek yoktur. Bunu burada kim bilir kaç kez ifade ettim bilmiyorum ancak son günlerde gündemde olduğu için tekrar etmekte fayda var. Neredeyse birkaç dil hariç eşyaları dâhil cinsiyet kavramı üzerinden ifade eden ekler ve benzeri gramer uygulamaları olan diller vardır. Ancak Türkçe’de hiç yok. Bu da bizim millet olarak geldiğimiz yere götürüyor. Yani bizde kadın, erkek ayrımı yok. Bunu cinsiyetsizlik olarak da almayalım. Çünkü böyle bir tehlike de var şu aralar. Cinsiyet var ama cinsiyeti ayırarak üstünlük kurmak yoktur. Dolayısıyla doğruyu dillendirmenin erillikle de bir bağlantısı yoktur. Erkek, kadın diye insanları kamplara bölen Avrupa’dır. O yüzden feminizm Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Kız çocuklarını gömen de Türkler değildi. Türküm diyen birinin, birine hakaret edeceği zaman ‘bu bir eril dil’ derse kendi cahilliğini ortaya koymuş olur. Onu alkışlayanlar da cehalete ortak olmuş olur.