İSRAİL-HİZBULLAH KAPIŞMASI: SAHADA VE MASADA DEĞİŞEN BİR ŞEY VAR MI?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz hafta herkes ateşkes görüşmelerinden ne sonuç çıktığını anlamaya çalıştı. Taraflar birbirleriyle çelişkili ifadeler verseler de pazarlıkların iki koridor (Philadelphi ve Netzarim) üzerindeki İsrail taleplerine sıkıştığı gibi bir algı oluştu.

Bir çözüm olmadı tabi ki yine de taraflar Kahire’de görüşmelere devam etme kararı aldılar. Derken cumartesiyi pazar gününe bağlayan gece İsrail ve Lübnan’ın vuruştuğu haberleri geldi. Pazar sabahı, bu sefer herkes, bu vuruşmanın doğasını anlamaya çalışıyordu. Kim kime ne kadar zarar verebildi, hala sahadan net haberin gelmediği bir noktada bu yazıyı kaleme alıyorum. Anladığımız kadarıyla Lübnan Hizbullah’ı Şükür’ün öldürülmesinin intikamını almak için harekete geçmeye hazırlanmış, durumun farkına varan İsrail önleyici bir vuruş ile Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah pozisyonlarını vurmuş. Sonrasında Hizbullah, ilk planlanan Şükür’ün intikamı eylemi dahilinde mi değerlendirebileceğimiz yoksa İsrail’in önleyici saldırısına misilleme mi olduğu belli olmayan dron ve füze saldırıları ile İsrail’in çeşitli yerlerini vurdu. Her iki taraf da başarı açıklamaları yapıyor (gerçi Nasrallah’ın bu akşam saatlerinde konuşacağı da söylendi) ve her iki taraf da kayıplar konusunda net bir şey söylemekten kaçınıyor. Bu arada İsrail heyeti Kahire’ye, Hizbullah ile yaşanan didişmeye rağmen gideceğini açıkladı. Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: bu vuruşma taraflar arasındaki görüşme dinamiğini çok değiştirmedi. Masaya oturmak için hala yeterince sebep var ama anlaşmak için yeterli motivasyon ya da konjonktürde tarafları anlaşmaya zorlayacak derecede radikal bir değişim yok.

Hizbullah ne bekledi/bekliyor?

Hizbullah’ın saldırmak için bu anı seçmesi (eğer İsrail doğru söylüyorsa) masayı bozmak için bir hamle miydi, bunu bile net söylemek mümkün değil. Hizbullah’ın Şükür’ün intikamını almak gibi bir zorunluluğu oluşmuştu. Sadece koskoca Lübnan Hizbullah’ı olduğu için ve Gazze savaşının uzaktan tarafı olduğu için değil, İran bu şekilde bir karar verdiği için de. Hatırlanacaktır, Tahran, Haniye’nin intikamını kendi uygun bulduğu koşullarda alacağını söylemişti. Bu arada Hizbullah ve Hamas’ın Şükür ve Haniye’nin intikamlarını almak için bağımsız hareket edeceği de hatırlatılmıştı. Tahran, Direniş Eksenine desteğini açıklarken (-ki İran’ın yeni dış işleri bakanı da iş Direniş Ekseni olduğunda İran’ın varlığı orada dedi) İsrail üzerinde iki yönlü bir baskı oluşturuyor. Bir yandan direnişin Gazze ile sınırlı olmadığını ve İsrail’in çok cepheli bir savaş tehdidi ile karşı karşıya kalacağını hatırlatıyor; diğer yandan Direniş Eksenini koordine ediyorum yani Tel Aviv, sadece çok cepheli değil koordineli bir saldırı ile karşı karşıya kalabilir diyor. Hizbullah kartı bu mesaj için önemli, ayrıca Hizbullah Lübnan siyasetinin çok ötesinde bir varlık olarak bu mücadeleyi kullanarak da ortaya çıktı. Bu nedenle İsrail karşısında yarattığı tehdit, çok cepheli savaşa İsrailli zorlama tehdidi, kuvvet kullanmasından çok daha önemli. Nasılsa Hamas hala ölmedi, Gazze direnişi bitmedi ve İsrail Gazze’de ve Gazze sınırındaki iki koridoru kontrol etmek için onun-bunun rızasını almak zorunda. Bu koşullar altında Hizbullah’ın masayı bozmak için bir motivasyonu aslında yok. Üzerlerinde kuvvet kullanmak konusunda bir baskı var çünkü Gazze savaşını izleyen taraflar, çok cepheli savaş riski, caydırıcılık gibi süslü kelimelerden hoşlanmıyor. Ateşkes görüşmeleri şurada burada süredursun İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da saldırgan tavrı devam ediyor, ölü sayısı giderek artıyor. Dolayısıyla Hizbullah, İsrail’in bir istihbarat açığını yakaladığını hissetmiş ve ateşkesi Tel Aviv’in daha ciddi düşünmesine sebep olacak bir şeyler yapmayı, bu arada Şükür’ün intikamını da aradan çıkartmayı düşünmüş olabilir.

İsrail ne durumda?

Eğer olaylar böyle seyretmişse anlaşılan o ki, durumu yakından izlemeyi başarmış İsrail ve müttefikleri İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik başlatacağı saldırının önünü açmışlar. İsrail, Lübnan konusunda zaten fırsat kollayan bir aktör. Çok cepheli, topyekûn savaş ihtimali Tel Aviv için son derece riskli. Öte yandan Gazze savaşının bu şekilde sürüp durması da İsrail için sürdürülebilir değil. Netanyahu Gazze işgalini başlatırken bunun uzun soluklu bir savaş/mücadele olacağını söylemişti. Gerçekten de 7 Ekim’in seneyi devriyesine yaklaşıyoruz. İsrail, tüm kullandığı şiddet araçlarına rağmen Gazze’yi Hammas’tan arındıramadı, savaş hedeflerine ulaşamadı. Gazze savaşını bölgeselleştirmesi demek çok cepheli savaşa girişmesi demek. Tel Aviv’in istediğinin bu olduğunu zannetmiyorum. Belki Netanyahu hükümeti, hatta Netanyahu’nun kendisi doğrudan İran’ı karşısına alarak iki aktör arasındaki meseleyi halletmek niyetine sahiptir ama bunun çok yıkıcı, yıpratıcı bir çatışma döngüsüne yol açabileceğini bilen, İsrail’in gücünden de çok emin olamayan ABD, Netanyahu ve İsrail aşırı sağının ipini bu noktada tutuyor gözüküyor. Fakat, İsrail’in iki yıkıcı opsiyonun ortasında sıkışmış olması da kimseyi rahatlatmıyor. İran’ın kapı arkasında ABD ile yaptığı pazarlıklarda eline bir pazarlık gücü de veriyor olabilir bu. Bu nedenle İsrail’in sınırlı el yükseltme hamlelerini Washington kendi caydırıcılığı üzerinden yumuşatıyor. Kimine ironik hatta çelişkili görünebilir, Washington İsrail’in caydırıcılığını güçlendirip, İsrail’in sınırlı saldırganlığını cesaretlendirirken İsrail’in Lübnan’a işgali de içeren bir kontrol stratejisi ile girmesine de izin vermiyor. ABD dışında, İran dışında da yeni bir Lübnan savaşını istemeyen bölgesel aktörler ve en önemlisi Hizbullah var. Lübnan üzerinde mücadelenin keskinleşmesi Doğu Akdeniz denklemini etkileyeceğinden savaşın yayılması, İsrail’in burada da direnişle hep çatışma içerisinde olacağı düşünülürse çok fazla aktörü yerinden oynatacak. ABD, seçim öncesi seçim sonrası ilk iş olarak küçük bir Ortadoğu savaşı ile uğraşmak istemiyor. Bu nedenle İsrail’in İran üzerinden ve Lübnan üzerinden el yükseltmesine soğuk bakıyor ama Lübnan’ın güneyinde pundunu yakalarsa (İsrail’in kendini savunma hakkı) Hizbullah hedeflerine zarar vermesini memnuniyetle karşılıyor- ki dün gece ve bu sabah yaşananlar bu sınırlar içinde kalmış görünüyor. İsrail, yakalamış olduğu fırsat üzerinden tüm hafta ayak sürünen görüşmeler ve Gazze’de dökülen kan üzerinden verdiği mesajı tekrarladı: Gazze’de kalıcı olacağım ve Hizbullah dahil birilerinin tünellerden, denizden, güney Lübnan sınırından Hamas’ı/Direnişi (eee bölgede herkes direniş olduğuna göre Filistinlileri/Gazzelileri) beslemesine izin vermeyeceğim.

Koridorların kontrolü İsrail adına geçici çözüm

Bu noktada İsrail adına iki çok temel sorun var: İlki şu; bu tür bir kontrol stratejisi 7 Ekim öncesi daha uygun bir bölgesel ve uluslararası ortamda İsrail başaramamıştı. O dönem başarılı olmak için Arap Baharı’ndan itibaren neler neler yapıldı. En son Gazze Marin üzerinden Filistin Yönetiminin ve dolaylı yollardan Hamas’ın ağzına bir kaşık bal dahi çalınmıştı. Yine de olmadı. Kontrol stratejileri direniş devam ettikçe başarılabilir stratejiler değil. İsrail, bünyesindeki herkesi askere dönüştürse dahi başarılabilir değil. Dolayısıyla, İsrail adına da geçici bir çözümden bahsediyoruz. İsrail, arkada ABD’nin Ortadoğu’da güçler dengesini tekrar kendi lehine olacak şekilde kurmasını bekliyor. Eh İbrahim Anlaşmaları ölmedi, artık oradan mı başlanır, Mısır hattından mı başlanır İsrail ABD’den bir mucize bekliyor. Şunu da sanki bu mucizeyi beklerken unutuyor. İsrail bu kadar güçsüzken ABD sadece İsrail’in kazanç ile sıyrılacağı bir denklemi kolay kolay kuramaz. Arka kapılarda kazanç beklentisi ile el ovuşturan İran, Suudi Arabistan gibi aktörlere mutlaka bir şeyler düşecek; düşmez ise bu aktörler Ortadoğu’da statükonun önünü kolay kolay açmayacak. Yani İsrail’in yapması gereken tek bir şey vardı; güçlü görünmek. Bunu da başaramadı ve o andan itibaren kontrol stratejileri İsrail adına maliyetli, geçici ve tüm Ortadoğu dengeleri onların küçük planlarına endeksli değil. İkinci sorun aslında ilki ile iç-içe. İsrail’in bu tür bir kontrol stratejisi için Mısır ve Ürdün’ü ikna etmesi gerek. Bu iki ülke ikna olmaya meyilli görünebilirler ama yine de intihar etmeye meyilli rejimler değil Mısır ve Ürdün rejimi. Direniş ruhunu bir şekilde zar zor bastırdıklarının bilincindeler. Filistin davasının aksine kolay kolay cümle kuramazlar. Mısır, İsrail’e Rafah ve Gazze sınırında meydan okuyamayacağını biliyor, ama açık açık buyursun İsrail bütün koridoru kontrol altında tutsun Arap politikasından iyice silineyim, içerde de birileri bunun üzerinden canıma okusun demek başka bir şey. Bu yüzden Doha’da İsrail’in koridor kontrolü ile ilgili önerilerine Hamas’tan önce Mısır’ın itiraz ettiği basına yansımıştı. Arap politikası da taşlar hiçbir yere oturmamışken Suriye ve Lübnan üzerinden bir yeni mücadele - şiddet sarmalı istemiyor. Mısır, bu nedenlerle, temel dengeleyici adımlardan bir tanesini Ankara ile yakınlaşma üzerinden gerçekleştirmişti. Bu yakınlaşma belirli noktalarda (Somali-Etiyopya hattı) Mısır’ı rahatlattı ama belirli noktalarda (Libya) sınamalar devam ediyor. Bu sebeple Kahire’nin hem arabulucu olarak hem de Gazze’nin komşusu olarak ateşkes görüşmeleri için çalışma çabalama arzusu var. Fakat ABD’nin bölgesel dengelerle ilgili kararları netleşmeden her şeyin geçici, her adımın muğlak olduğunu kimse unutmuyor, Kahire de unutmuyor.

ABD: kim kime dum duma

ABD kararlarını netleştirebilir mi, bu soruya cevap vermek için son hafta Trump ve Harris cephesinde olanlara bakmak yeterli. Harris, Demokrat Parti Kongre’sinde partinin başkan adaylığını kabul etti. Kongre binasının önünde Gazze protestoları sürüyordu ama içeriye bu protestoların ruhu yansımadı hatta parti bölünmüşlükle ilgili bir resim de vermedi. Zira hiçbir konu ciddi olarak konuşulmadı. Büyük bir fikir (Amerika ileriye) slogan haline dönüştürülerek ortaya atıldı o kadar. Harris ABD’nin nevi şahsına münhasırlığını bir Yeni Muhafazakar gibi savundu, tekno-milliyetçilikle orta sınıfla barışma duygusunu (yalnız annem beni apartman dairelerinde büyüttü, malikanelerde değil…) buluşturdu. Trump zaten orta sınıf-tekno milliyetçilik buluşması için 900 sayfalık Proje 2025’i yazdırmıştı. Onun büyük fikir sloganını zaten biliyoruz: Amerika’yı yeniden büyük yapalım (MAGA). ABD seçimleri, şu anda sadece bununla ilgili. Bu tabloyu bozacak, dikkatleri New Way Forward ve MAGA dışında bir şeye kaydıracak gürültü patırtı istemiyor ABD eliti ve halkı. O nedenle İsrail’e sınırlı kuvvet kullanma izni veriliyor, İran/Hizbullah vb Akdeniz’deki güç projeksiyonu ile caydırılıyor ve görüşme masası bir o şehirde bir bu şehirde toplanıyor.