İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkan Almanya, ABD, İngiltere, Fransa ve eski Sovyetler Birliği tarafından 4'e bölündü. 1949'da ABD, İngiltere ve Fransa'nın kontrolündeki bölgelerin yönetimlerini birleştirilerek Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) kurulurken eski Sovyetler Birliği yönetimi altında bulunan bölgede de aynı yıl Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) ilan edildi ve Almanya ikiye bölündü.

Daha sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı genç ve iyi eğitimli 2,5 milyondan fazla kişi, Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya kaçtı. Bu kaçışları engellemek isteyen Doğu Almanya yönetimi, 12 Ağustos 1961'de Berlin'de gizlilik içinde sınırı kapatma kararı alarak eski Sovyet yönetiminin yer aldığı bölgeyi dikenli tellerle çevirdi. Bu teller de kaçışları engelleyemeyince 17 Ağustos 1961 gecesi, daha sonra "Utanç Duvarı" olarak anılacak 3,6 metre yükseklikteki Berlin Duvarı tuğlalarla örülmeye başlandı ve Almanya fiziki olarak da duvarlarla bölünmüş oldu.

Böylelikle Berlin Duvarı aynı zamanda Almanya'yı, Avrupa'yı ve dünyayı iki blok şeklinde ayırdı ve "Soğuk Savaş"ın simgesi oldu. "Demir perde" olarak da anılan ve Berlin'in ortasından geçerek kenti ikiye ayıran duvar, şehrin çevresinde yaklaşık 155 kilometre uzunluğunda örüldü. Daha sonraki yıllarda duvarın etrafında güvenlik önlemleri artırılarak gözetim kuleleri ve iç duvar gibi başka unsurlar da eklenerek genişletildi. Süreç içinde bölgeye 302 gözetleme kulesi yerleştirildi ve toplam 11 binden fazla Doğu Almanya askeri Berlin sınırında görev yaptı. Doğu ve Batı Berlin arasında 8 sınır kapısı kuruldu. Doğu Almanya'da yaşayanlar bazı istisnalar dışında Batı Almanya'ya geçişlerine izin verilmiyordu ve bu, suç teşkil ediyordu.

Doğu Almanya rejiminde çok sayıda kişi, sınırı ve Berlin Duvarı'nı aşmak isterken öldürüldü. Kayıtlara göre bu sayı 136 olsa da 250 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

- Duvarın yıkılış süreci

1980'lerde eski Sovyetler Birliği'nin Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un açıklık ve yeniden yapılanma (Glasnost ve Perestroyka) politikasıyla başlayan süreç 1989'da Doğu Almanya'yı da etkisi altına alınca insanlar özgürlük için sokaklara çıktı. Binlerce eski Doğu Almanya vatandaşı 1989'un yaz aylarında Macaristan ve o dönem adı Çekoslovakya olan ülke üzerinden Batı Almanya'ya kaçmaya başladı. Doğu Almanya'da ise ülke yönetimine protestolar arttı. Başta Leipzig ve Berlin olmak üzere, Doğu Almanya'nın birçok kentinde "Wir sind das Volk (Biz Halkız)" sloganıyla protestolar düzenleyerek ülke siyasetinin değişmesini istedi. Bu gösterilere Doğu Almanya hükümeti kayıtsız kalmadı ve bir seyahat düzenlemesi yapmak zorunda kaldı. Doğu Almanya'yı yöneten Almanya'nın Sosyalist Birlik Partisi (SED) Sözcüsü Günter Schabowski, 9 Kasım akşamı basının karşısına geçerek hükümetin seyahat düzenlemesine ilişkin kararını okudu. Schabowski, bir gazetecinin bu düzenlemenin ne zamandan itibaren geçerli olacağını sorması üzerine, "ivedilikle hemen" yanıtını verdi. Bu sözlerin yayılması üzerine Doğu Alman halkı sınır geçiş noktalarına akın etti. İnsanlar üstlerine çıktıkları duvarı yıkmaya başladı. Sınır kapılarından veya duvarın üzerinden atlayarak kentin diğer tarafına geçen Doğu Berlinliler ile onları karşılayan Batı Berlinliler kucaklaştı. Böylece 28 yıl, 2 ay, 28 gün ayakta kalan "Demir perde", 9 Kasım 1989 tarihinde yıkıldı ve bu, Soğuk Savaş döneminin de sonu oldu. Soğuk Savaş'ın sembolü "Utanç duvarı" ülkenin her iki tarafında yaşayanlarda derin izler bıraktı.

- Yaşananlara tanıklık edenler duvarın yıkılmasını hayal bile edemiyorlardı

Söz konusu dönemde Doğu Berlin'de yaşayan Sabine Hammer, Berlin Duvarı'nın yıkılmasını hiçbir zaman beklemediğini belirterek "Akşam televizyonda gördük ve 'Bu, doğru olamaz zaten doğru değildir' dedik. Sabah olunca yaşananlardan haberdar olduk. İnsanların Doğu'dan Batı'ya geçtiğini gördük ve o zaman doğru olması gerektiğini algıladık. Bu, bizim için hayal bile edilemezdi." ifadelerini kullandı. Duvarın inşasına ve yıkılışına tanıklık eden 1942 doğumlu Hammer, o yıllarda bir çocuk yurdunun yöneticisi olarak görev yaptığını anlatarak "DDR'de bir kiliseye üyeydim. Kimseye kiliseye bağlı ya da üye olduğumu söylemezdim çünkü beni işten çıkarırlardı." dedi. Hammer, bunun sosyalizmin anlayışına aykırı olduğunu belirterek "Duvarın yıkılışı sanki özgürlüğe açılan bir kapı gibiydi." diye konuştu.

Hammer, sosyalizm konusunda kendi çevresinin de aynı şekilde düşündüğünü anlatarak "Hepimiz şu anda sahip olduğumuz ve o dönemde verilen bu özgürlüğe sahip olacağımızı hiç tasavvur edememiştik. Neyi yapıp neyi yapamayacağımıza dair kurallara göre yaşamaya alışmıştık. Neleri kaybettiğimizi ancak duvar yıkıldıktan sonra anladık." ifadelerini kullandı. 1961'de duvarın yapımı aşamasını da hatırladığını aktaran Hammer, o dönemde Batı televizyonlarından duvarın inşasını gördüklerini ve buna inanamadıklarını belirterek "Biz kendimizi hapsedilmiş şekilde hissettik, böyleydi." değerlendirmesini yaptı.

Filipinler'de etkili olan tayfunlar can almaya devam ediyor Filipinler'de etkili olan tayfunlar can almaya devam ediyor

Hammer, DDR'de güzel anılarının da olduğunu dile getirerek şöyle devam etti: "Güzel bir hatıra, mahallede hepimizin birbirine kenetlenmiş olmasıydı. Maaş hakkında konuşmak bile engel değildi ya da ne kadar emekli maaşı aldığımız. Duvardan sonra bu çok gizli. Ancak ne istersen söyleyebilirsin. Doğu'da bu, mümkün değildi." Soğuk Savaş döneminde Potsdam yakınlarında öğretmenlik yapan Brigitta Heinrich de duvarın yıkıldığı gün Baltık Denizi'nde olduğunu söyleyerek "Buna inanamadım çünkü herkes gelip duvarın yıkıldığını söyledi ve ben 'Hayır, bu mümkün olamaz' diye düşünüyordum. Ancak sabah olduğunda gördüm." dedi. İki gün boyunca Berlin'e dönemediğini anlatan Heinrich, "İnanamadım. Yıllarca bu şartlarda yaşadım ve bu koşullar çok karmaşıktı. Bu dönemi neden yaşamak zorunda kaldığımı düşündüm. Bu dönem boyunda neden hapis tutulduğumuza ve imkanlarımızın olmadığına inanamıyordum." diye konuştu. Heinrich, öğretmenlik yaptığı okulda da durumun "karmaşık" olduğunu kaydederek okulda tarih dersini veremediğini belirtti. "Duvarın yıkılması benim için bir rahatlamaydı." ifadesini kullanan Heinrich, okulda üzerinde hissettiği yükün kalktığını, daha özgürce ders vermeye başladığını dile getirdi.

Kaynak: AA