İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

BAHOZ ERDAL ÖLDİ Mİ , ISSIZ ACUN KALDİ Mİ? -)))

YAYINLAMA:

Kod adıyla Bahoz Erdal, gerçek adıyla Fehman Hüseyin öldü mü? Valla bilmiyorum. Kuvvetle muhtemel öldü. Ama kesin emin de değiliz. Eee bu yazıyı niye yazıyorum o zaman? Çünkü PKK televizyonuna bir “Medya okuması” yaptım. “O ne ya hu?” derseniz şöyle anlatıyım: Anlatmadan önce bir parantez açtım sayın. Başlığı aman yanlış anlamayın. Bir teröristi kimseye benzettiğim yok. Sadece PKK’lıların Bahoz ismini mitleştirmeye çalışmalarına atıf yapmak istedim. Üç cümle önce açtığım parantez kapandı.

Evet “Şöyle anlatayım demiştim. Medya okuması yayın organlarının birşey söylerken aslında ne demek istedikleriyle ilgilidir. Özellikle ideolojik yayın organlarında, gazetelerde ve televizyonlarda çok sık görülür. Bu yayın kuruluşları, ideolojileri gereği gerçeği değil propagandayı amaçladıkları için genellikle ‘havada uçarlar’ . Yani, bir işin gerçekliğine değil propaganda değerine bakarlar. İşte ben de PKK’nın televizyonu Med Nuçe’yi bu gözle inceledim. Öncelikle terörist örgüt, Bahoz Erdal’ın ölmüş olabilme ihtimalinden hiç mi hiç mutlu değil. Bu her hallerinden belli. Çünkü ha bire ölmedi yayını yapıyorlar. Ama gösterebildikleri tek kanıt PKK’lı üst düzey bir başka teröristin Twit mesajı. Onun dışında hiç bir görüntü, açıklama, ses kaydı yok.

Bahoz’un ölümünü yalanlamak için yaptıkları ikinci şey ise baştan aşağı bütün Türk basınına “Yalancılar” diyerek saldırmak. Demek istiyorlar ki “Bunlar zaten yalancı. Hiç bir dediklerine inanılmaz.” Bu amaçla VTR bile hazırlamışlar. VTR’nin televizyon dilindeki karşılığı kurgusu yapılmış haber. Benim anladığım, eğer Bahoz Erdal’a ulaşabilmiş olsalar, hemen yayınlayacaklar. En ufak bir ses kaydına bile ihtiyaçları var. Ama henüz böyle bir şey yok. Belki sonradan ortaya çıkar.

Med Nuçe’de ikinci dikkatimi çeken konu ise Lice’de yapılan operasyon. Hani güvenlik güçleri esrarın ham maddesi olan milyorlarca kök hint kenevirini imha etti ya. Bu konuda da dertliler. Hem de çok. Bu operasyonun başarısız olduğunu, sadece 7 militan kaybettiklerini söylüyorlar. Ama yok edilen kenevir tarlalarına hiç değinmiyorlar. Bu konu onlara o kadar koymuş ki, örgütün en tepe yöneticilerinden Duran Kalkan bile bunu tekrar ediyor. Duran Kalkan kendisi ile yapılan bir röportajda, Lice operasyonunu kendince eleştiriyor ve örgütüne çıkan haberlere inanmamaları gerektiğini söylüyor. Bu açıklama bile bana göre açık bir yenilgi işareti. Çünkü çok önemli bir gelir kaynağından oldukları o kadar açık ki.

Plajda fotoğrafı çekilen ünlüler için rehber

Halka hizmetim devam ediyor. Dün, dizi aşkları için bir rehber yazmıştım. Bugün ise konum, sahillerde fotoğrafı çekilen ünlüler. Nasıl çekiliyorlar, nasıl çekilmeyebilirler? Öncelikle, fotoğrafının çekilmesini istemeyen, oralara gitmez. Bodrum’a değil, Antalya’ya gider, gönlünce de tatil yapar. Mesela Sinop’a gidip sahilde bikini ile yakalanan ünlü gördünüz mü siz? Çünkü gazete ve televizyonların kaynakları aslında sınırlıdır. Her yere adam yollayamazlar. Yolladıkları yer Bodrum, biraz Marmaris, belki belki Göcek. Onun dışında her yer boştur.

Bodrum’da bikinileri ile denize girerken veya güneşlenirken fotoğrafı çekilen hanım kızlarımızın aslında derdi çekilmeleri değildir. Fotoğrafta nasıl çıktıklarıdır. En büyük merakları, “Acaba karnım nasıl çıktı, acaba göğsüm nasıl çıktı?” dır. Kaçamak yapıyorsa zaten oraya gitmez. Eğer sahilde bir yerde güneşleniyor ve fotoğrafınızın çekilmesini istemiyorsanız veya en azından göbeğinizin gözüktüğü bir fotoğraf olmasın diyorsanız yapacağınız şey ufku taramaktır. Ufukta ufak bir balıkçı motoru sahile paralel adeta köpek balığı gibi gidip geliyorsa, kesin hedeftesiniz. Çekilmez istemiyorsanız, saklanın, iyi çıkıyım diyorsanız karnınızı içeri çekin. Çünkü gazeteler ve televizyonların magazin programları aslında muhabirlerine lüks tekne kiralayacak para vermezler. Bizim gariban çocuklar da balıkçı motoru kiralamak zorunda kalır. Onda da balıkçı söylenir durur. “Abi daha bitmedi mi?”diye.

Sakın siz güneş gözlüğünüzün ardından bakıp, “Çok uzakta. Oradan beni çekemez” diye düşünmeyin. Çekerler. Çünkü kameralar ve lensleri artık çok gelişti. Eh güneş de uygun. Diyafram da kurtarır. Herşeyi çekerler. Eğer siz onların teknesini görüyorsanız, onlar sizi çoktan görmüş olabilir. *Bir tekne kiralarım, magazincilerden kurtulurum” diye düşünebilirsiniz. Bu mümkün. Ama şartları var. Yat sahiplerine veya günlüğü 5 bin euroya kiralayanlara da hizmette sınır yok. Eğer bir teknenin içinde görülmek istemediğiniz bir durumdaysanız, sakın kıyıya yanaşmayın. Bu magazinci tayfası, dağ tepe tırmanmaktan keçi gibi oldu. (Zaten çalışma koşulları yüzünden ben onları biraz keçilere benzetirim. Çeviktir ve azla yetinirler.) Hadi bunu başardınız. Bir sahile yanaştınız. Kimsenin de haberi yok. Yiyeceğiniz yanınızdaysa ne ala. Eğer acıkırsanız sakın sahildeki lokantalardan birini arayıp tekneye yemek istemeyin. Balık tutup yiyin daha iyi. Siz yemek istediğiniz anda haber uçar. Denize girecekseniz, açığa gidin. Gazetecilerin parasının yetmeyeceği yere kadar gidin. Oraya gelemezler. Anca çok büyük bir skandal olacak, muhabir müdürünü arayacak. Müdürün bütçesi varsa tekne parası verecek. Bütçesi yoksa yayın yönetmenine danışacak, yayın yönetmeni finansı arayacak. Bütün bunlar olup bitene kadar siz yüzmüş ve çıkmış olursunuz bile. Merak etmeyin hiç bir muhabir kendi cebinden para vererek denizin ortasına kadar tekne tutmaz. Çünkü bilir ki iyi birşey çıkartamazsa müdüründen “Bana mı sordun da gittin?” cevabını alır. Parayı verdiğiyle kalır. Ama adınız sanatçı, yaptığınız işin sanatla uzaktan yakına bir ilişkisi yoksa. Ses mikseri ve anfi olmadan söyleyemiyorsanız. En son filminizi 10 yıl önce çektiyseniz ya da mesleğiniz ve hiç bir yeteneğiniz yok ama iyi bir vücudunuz varsa, “Biraz gündem yapıyım. Belki akıllara gelirim” diyorsanız, bu dediklerimin tam tersini yapın. Karınlar içeri, göğüsler dışarı hemen sahillere dizilin.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *