Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

CIA ile “tavuk mu, yumurta mı” meselesi ve fonzadeler

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Birkaç hafta önce okuduğum araştırma yazısı, uzun zamandır zihnimi kurcalayan bir konuya devasa boyutta spot ışıkları tuttu;
“İsimler mi uluslararası örgütlere ve kurumlara farkında olmadan ilham oluyor yoksa aynı örgütler ve kurumlar mı isimlerin kulağına dünyaya duyurmak istediklerini üflüyor?” 
YeniBirlik Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Okan Sarıkaya’nın 14 Mart 2025’te köşesinde yer verdiği “Kenize Murad ve CIA Gerçeği” başlıklı yazıyı mutlaka ve itinayla okumanızı tavsiye ediyorum. Okuduğum en iyi yazılardan biri diyebilirim. Son yıllarda yorumdan-özgünlükten-bilgiden uzak, sığ sularda boğulan konularla var olmaya çalışan ekranlardan ve köşe yazılarından fazlasıyla sıkıldığımı itiraf etmek istiyorum.
Fakat Okan Sarıkaya’nın kaleme aldığı “Kenize Murad ve CIA Gerçeği” başlıklı yazıyı bir solukta okudum, dostlarıma gönderdim, üzerine sohbetler ettik ve hatta kendi hayatımıza dair “acaba bize de mi?” sorularını sorguladık.
Sarıkaya’nın kaleme aldığı yazı ruhumda ve zihnimde uzun zamandır asılı kalan pek çok sorunun ve sorgunun ait olduğu cevaplara kavuşmasını sağladı diyebilirim.
Arşiv ve uzman verileri eşliğinde Kenize Murad’a yöneltilen “casusluk” suçlanmasının çürütülmesi üzerinden kaleme alınan yazıda anlatılanlara inanıyorum ki pek çok yazar, araştırmacı ve düşünür maruz kalmıştır.
Gelelim sözünü ettiğim yazının kısa özetine.
Kenize Murad 1970'ler ve 1980'lerde gazeteci-araştırmacı-yazar kimliği ile özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki önemli siyasi gelişmeleri yakından takip eden ve önemli röportajlar-analizler yapan bir isim. CIA arşivlerindeki resmî belgelerde Murad'ın yazılarının ve röportajlarının bulunması bir kesim tarafından “casusluk” olarak adlandırılsa da, konunun uzmanları onun CIA için çalışmadığını, yalnızca yaptığı çalışmaların CIA tarafından izlenip değerlendirildiğini, referans alındığını, depolandığını gösteriyor.
CIA’nin, diğer istihbarat örgütleri gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan siyasi olayları, gazetecilerin-araştırmacıların-yazarların yayınlarından takip ettiğini ve bu materyalleri ‘açık kaynak bilgisi’ olarak arşivlediğini zaten biliyoruz. Bilinen bu gerçeğe rağmen Kenize Murad’a yönlendirilen suçlamaların arkasındaki senaryoyu doğru okumak gerekiyor. Okan Sarıkaya yazısında tam da bu gerçeklik üzerinden
verileri sunuyor ve benzeri olaylara değiniyor.
Kenize Murad üzerinden kaleme alınan bu yazıyı ben de günümüze uyarlayarak düşünülmesi/güncellenmesi gereken başlıkları maddeler halinde konuşalım istiyorum:
a)CIA ve benzeri örgütlerin kıskaca aldığı araştırmacı-yazar-gazeteci şahsiyetlerini kendi devletleri ne kadar fark ediyor, önemsiyor ve değerlendiriyor? Bu soru çok önemli olmakla birlikte ülkelerin kendi bilgi-analiz-öngörü-saha çalışanlarına (cevherlerine) sahip çıkmasının, değerlendirmesinin, istişare halinde olması gerektiğinin gözler önüne serilmesini sağlıyor. Tıpkı Kenize Murad gibi pek çok saha çalışanı mesleğinde başarılı olabilmek ve fark yaratabilmek adına elde ettiği sonuçları yazılarıyla ve konuşmalarıyla aktarıyor kamuoyuna. Bu sunumlardan faydalanmak isteyen örgütlerin önüne geçmek elbette ki imkansız çünkü bu doğal bir durum fakat bu tarz “alanında fark yaratan kişileri” öncelikle kendi ülkelerinin görmeyip
faydalanmaması normal değil.
Saha, analiz ve ön görü yeteneği üstün kişiler rutinin dışında özgün bir fark yarattığı için günümüz basın-medya-kurum sektöründe de ciddi duvarlara maruz bırakılıyor. Aslına bakarsanız “Kenize Murad vakaları” güncel versiyonlarıyla devam ediyor. “Fark yaratan özgün araştırmacı ve yazarlar” için önceden görmeyi başarmak onore edici bir sonuçtur. Fakat zamanla bu sözü edilen öngörüler ve analizler, geleceği/olayları tahmin etmenin ötesine geçip “içeride ve dışarıda yapılmak istenenlere ilham olma-yol haritası çizme” sonucuna varabiliyor.
Yani “aslında sen onların yapacaklarını önceden okumuyorsun tam aksine senin yaptığın okumalar, onların yapmak istediklerine ışık tutuyor” gerçeğiyle yüzleşiliyor. Bu nedenle öncelikle devletler kendi bünyesindeki araştırmacı-yazar-gazeteci isimlerini ciddiye almalı.
b)Devletler kendi bünyesinde nasıl bir yapılanmaya gidebilir “istihbarat örgütlerine ilham olmalarını” önlemek için?
İçinde bulunduğumuz Yeni Dünya Düzeni, “algı yöneticilerinden ziyade algı yaratıcılarını” talep ediyor zira toplumların zihnini kontrol altına almayı hedefleyen algı yönetme işi uzun zaman önce teknolojiye ve sosyal medyaya teslim edildi. Teknoloji ile robotize timlere dönüştürülen toplumlar bilinçaltına gönderilen bir paylaşım, bir sinyal ya da bir görsel ile “isteneni” hemen yerine getirmeye başladığını fark etmiyor
musunuz? Bu nedenle tüm ülkeler üstüne basa basa her başlıkta yapay zeka diyor. Teknoloji son sürat gelirken aslında bir nevi de kendi sonunu hazırlayacak bir süre sonra.
Ve “işin ehli insanlar” tüm dünyanın kendisini resetlemeye gittiğini, bu süreçte kitabi bilgilerden ziyade sahada tutunmayı bilen-anlayan-gören-dokunan-üreten-sil baştan başlama azmine ve kıvrak yaşam zekasına sahip olan algı yaratıcılarının peşine düşüyor. Teknoloji bugün var yarın yok lakin doğal yaşam azmi her zaman var olmalı. Ülkeler kurumsal çatıları altında bu yönde başarılı isimleri toplamalı ve
değerlendirmeli. Bu değerlendirme bilinci konusunda hem siyaset hem de iç-dış bürokrasi kademeleri
oldukça zayıf.
c)Algı yönetme/yaygınlaştırma işinin teknolojiye ve sosyal medya ağlarına teslim edilmesi emperyalizmin hegemonya arzusuyla icat ettiği “fonlama elemanları”nın da miadı doldu. CIA ve benzeri örgütler fonladığı sivil toplum kuruluşlarını, sanatçıları, yazarları birer birer gözden çıkarmaya başladı. Son süreçte tüm dünyada hızla ortaya çıkmaya başlayan ve önümüzdeki süreçte çok daha fazla-büyük boyutta göreceğimize inandığım “fonzadelerin deşifre edilmesi ve gözden çıkarılması” emperyalizmin bir üst kademeye geçerken silkelenme ihtiyacının sonucu… Emperyalizm, kendi ülkesine zarar vermek için sarf edeceği üç beş cümle için milyonlar harcadığı sanatçı-gazeteci-yazar-STK’lar yerine bir tweet atmayı tercih
ediyor artık! 
Ve son olarak şunu söylemek istiyorum; casusluk suçunu sadece veri toplama ve sızdırma olarak algılamak günümüz dünyasında çok sığ kalıyor çünkü bunca teknolojik gelişme arasında bilgiye ulaşmak giderek kolaylaşıyor. Dünyanın öbür ucundan sizi dinlemek, görmek, tüm teknolojik verilerinize ulaşmak ve hatta imha etmek artık rutin bir olay.
O halde bilgilerin-tecrübelerin-ön görülerin-saha notlarının, yazılar ve konuşmalar eşliğinde paylaşımını ve bunlardan faydalanan istihbarat örgütlerini nereye koyacağız? 
Yeni Dünya Düzeni’nde bunun adı mesleğini icra etmek mi olacak yoksa kamuoyunu bilgilendirmek mi olacak ya da sohbet esnasında yapılan rutin konuşmalar mı olacak? 
Ya da örgütleri besleme üzerinden casusluk mu olacak? Peki şimdiye kadar ülkesini içeriden vurmak için çaba gösteren aleni “fonzadeleri” tarih nereye yazacak? 
Ve her ülkeye sorum şu: dünya her başlık kendini güncellerken, ince ve hassas çizgiler eşliğinde “casusluk” başlığı da kendisini revize edecek mi?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *