Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şiir gibi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Yazmanın önemi ve sorumluluğu

Yazmak; yaşamak, düşünmek, şiir, hatta aşk kadar önemli bir eylem olmalıdır. Kalemi tutan elin sorumluluğu ile yazılanı okuyanın sorumluluğu arasında bir tefekkür insicamı bulunur. Bu açıdan bakıldığında insanın seçilmişliği ortaya çıkar ve bu, akıl ile kalbin, akıl ile gönlün, akıl ile hissin aynel yakın ilişkisini gözler önüne serer. Aşk, yalnızca dille değil, gönül ve ruh ile irtibatlıdır. Dil ise şiirle, kendi varlığından haberler taşır.

Şiire yakışanı kesinlikle okumaktır. Çünkü şiir, önce bir okuma eylemiyle ruhu sarmalar, anlam katmanları arasında gezdirir ve insanın içinde yeni sesler uyandırır. Yazmak ise bu yankının bir cevabı, bir devamı niteliğindedir. Ama önce şiiri duymak, hissetmek gerekir ki yazmak mümkün olsun. Şiir, yazanın kaleminde doğmaz; okuyanının ruhunda yankılanarak var olur. Şiir önce söylenir, sonra okunur. Ama en çok okunduğunda yaşar şiir.

İNSAN VE ÇEVRESİ

Gelişigüzel her eylemde bile kişi, ruhen algıladığı tüm bilgileri ve hayatının farklı evrelerinde edindiği birikimleri yansıtır. Doğduğu aileden toplumuna, eğitiminden iş hayatına kadar her detay, kişinin düşünce dünyasını şekillendirir. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü, insanın işine ve eylemlerine yüklediği anlamı hatırlatır. Burada önemli olan, insanın gönül sofrasında neyle beslendiği ve neyi beslediğidir. “El işte, gönül yârda” denildiğinde de insanın iş hayatı ile gönül dünyası arasındaki bağlantının kopmaması gerektiğine dikkat çekilir.

DÜNYA VE ÖTE ÂLEM ARASINDAKİ BAĞ

Yaşanan her olay, yalnızca dünyevi bir eylem değil, aynı zamanda öte âlemin izlerini de taşır. İnsan, bilsin ya da bilmesin, maddeyle temas ederken metafizik bir atmosferi de solur. Ahirete iman, burada yaşanan hayatın anlam kazanmasını sağlar. Bu nedenle uğraştığımız hayatı kutsallaştırmadan, ancak tefekkür çizgisi içinde anlamlandırarak yaşamak gerekir. Bu farkındalık, bizi edeple söz söylemeye ve güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirir. Kalbin açılması, gönül gözünün görmesi anlamına gelir. Basiret dediğimiz şey, sadece görüneni değil, onun ötesindekini de fark edebilmektir.

FITRAT VE ESTETİK

İnsanın yaptığı her şey, onun karakterini belirginleştirir. Bu belirginlik; samimiyet, dürüstlük, estetik ve güzellikle kendini gösterir. Tercih edilen, fıtrata uygun olandır. Fıtratı bozacak kibir, gurur, kötü söz ve bakışlardan uzak durmak gerekir. Çünkü fıtrat bediidir; yani estetik, güzellik ve seçilmişlik üzerine kuruludur. Sesin kulağa dokunuşu bile bir bedii unsurdur. Ahengin gönülde bulduğu yer ise aşka dairdir. Aşk, hem sözü hem bakışı hem de duyuşu anlamlı kılar. Aşkın dili ise şiirdir. Şiiri aşkla terennüm etmek, hayatı aşkla boyamakla mümkündür.

Aşk arıdır, arı baldır
Gönlünü sen Hakk’a daldır
İçten içe nurla doldur
Buldurduğun Resul olsun
Doldurduğun Allah olsun

SEÇİLMİŞ İNSAN VE SANAT

Seçilmiş insan, seçkin bir hayat yaşamalıdır. Sıradan, basit, yüzeysel ve estetikten uzak bir hayat, insanın fıtratına uygun değildir. Bediilik; güzel, özel ve seçkin olanı ifade eder. Dolayısıyla sanat, edebiyat ve şiir, bu bilinçle ele alınmalıdır. Şiir, sözün edep havuzunda yıkanmış hâlidir. Kelimeler dünyasına yeni bir ruh elbisesi giydirmektir.

TEFEKKÜR VE ŞİİRİN DİLİ

Doğaya, denize, dağlara, gökyüzüne tefekkürle bakmak gerekir ki, bu bakışın dili şiire uğrasın. Hayatı doğru yaşamak ve kıymetini bilmek, lüzumsuz sözlerden, bakışlardan ve işlerden arınmakla mümkündür. Şiirin ana kaynağı olan kelimeler dünyasından en anlamlı, en estetik olanları seçmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de, Âl-i İmran Suresi 159. ayette şöyle buyrulur:

“Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”

ŞİİRİN RUHUNU YAKALAMAK

Şiir, gereksiz ayrıntıları, fazlalıkları, gelişigüzel vurguları reddeder. Kendine özgü bir iç ve dış ahenk, musiki, coşku ve imgelerle şekillenir. Şair, gözyaşının ayrıcalığını gülün yaprağında, bülbülün sesinde, martının kanadında, yağmur damlalarında bulur. Ama unutmamak gerekir ki, her söylenen söz şiir olmadığı gibi, şiirimsi ifadeler de şiire yük olabilir. Emek vermeden istenilen nimeti elde etmek hayaldir. Öyleyse emek ver, ekmek ye. Hayat, ancak böyle anlam kazanır.

ŞİİR VE HİKMET

Yazma eylemi ile yaşama eylemi, şiir ile ahlak arasında derin bir ilişki vardır. Şiir, cemiyetin gözüdür; kelimelerin canlanışıdır. İlhamın sızdırdığı derin tema, bir aşk iksirine tutulmuş kişilerin çabasıyla hayat bulur. Şair, bireyselleşmek yerine toplumun kalbi olmalıdır. Şiir, hakikatin peşinde olan kişiyi bilgeleştirir. Gerçek şiir, meleklerin sesi ile şeytanın sesini ayırt edebilmektir. Kabukta debelenmek değil, ötelerin ötesine ulaşmanın hikmetini kavramaktır. Sözü şu mısralarla tamamlayalım:

Hak sözündür her şeyde sen
Varsın birsin nefeste sen
Dualarda kafeste sen
Dayanağın Resul olsun
Söylediğin Allah olsun

www.recepgarip.com

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *