Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Kapalı
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Ara

Anahtar Kelimeler-28 (İyilik ve Kötülük)

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Televizyon kanallarındaki gündüz programları âdeta sosyal lağım çukuru. Akşam ana haber bültenleri de pek farklı değil. Kelli felli isimlerin arz-ı endam ettiği, ahkâm kestiği, hüküm verdiği ama hikmetten yoksun tartışma programları da aynı lağım değirmenine su taşıyor. Hadi diyelim televizyon kanalları bunu reyting yapıp reklam almak için yapıyor. Ama o reyting de toplumun seyretmesiyle yapılıyor. Peki sosyal medyadaki kişisel hesaplardan yapılan paylaşımlara ne demeli? Felâket haberleri, kaza ve ölüm duyuruları neden daha çok "beğeni" alıyor? Neden olumsuzlukları, çirkinlikleri, kötülükleri beğeniyoruz da güzel ve iyi şeyleri beğenmiyoruz? Depremde, yangında, hastalıkta ortaya çıkan birlik ve beraberliğimiz düğünlerde, kutlamalarda, sevinci paylaşımlarında nereye saklanıyor? 

Yoksa "kötü gün dostluğu" dediğimiz şey kendimizi aldatma, bencil bir tatmin mi? Yoksa zor zamanda yanında olduğumuz insanları görüp kendi halimize şükretme fırsatı mı buluyoruz? Yoksa Nietzsche "köle ahlâkı" derken haklı mıydı? Yoksa düğünlerde ve doğumlarda hissettiklerimiz değil de hastalıklarda, ayrılıklarda ve ölümlerde hissettiklerimiz bizi daha çok mu tatmin ediyor? Dillere Tolstoy'un şu lafı pelesenk oldu: Acı çekiyorsan canlısın, başkalarının acısını hissediyorsan insansın." Eyvallah. Peki başkalarının sevincini, mutluluğu hissetmek bir insanlık vasfı değil mi? Kaza yaptığını, hasta olduğunu öğrendiğimiz arkadaşımızı "geçmiş olsun", ölen tanıdığımızın yakınlarını "başın sağ olsun" demek için arıyor soruyoruz da sosyal medyadan tanıyor olsak da bir kişi ağaç dikince, kitap yayınlayınca, bir yanlışı düzelttiğinde, bir müşkülü giderdiğinde "eline sağlık" veya "tebrik ederim" demek için arayıp soruyor muyuz veya paylaşımını beğeniyor muyuz? Oysa cehennem ehli olanların Kur’ân-ı Kerim’de sayılırken belirtilen özelliklerden biri, başkasının mutluluğuyla mutlu olmak, başkasının başarına haset ve kıskançlık etmektir. 

Başkasının başına gelen kötülüğü kendisi için şükür vesilesi olarak kullanmak, bu özellikler arasında değildir. Buna olsa olsa “köle ahlâkı” denir. Üçler'in mücâdelesi Temel direği güzel ahlak olan İslam'ın vaaz ettiği “iyi-doğru-güzel” üçlüsünün karşısında şerrin reklamını yaptığı “kötü-yanlış-çirkin” üçlüsü var. Bir şey iyi ise, doğru ve güzel de olmalıdır. Bu üçlüden biri olmayınca diğer ikisi de olmuyor; anlamsızlaşıyor, etkisizleşiyor. Oysa bir şeyin kötü olması tek başına alıp başını gidiyor. Kötü tek başına, iyiyi kenara itip doğru ve güzelin yanında yer bulabiliyor. Yâni bir şey göze güzel gelse de iyi değilse gerçek güzellik değildir. Bir şey iyi ve doğru olsa da çirkin olmakla yaftalanabiliyor ve iyilik ve doğruluk özelliği gölgeleniyor. “Doğru” yol! İyiliğin doğruluk ve güzellikle birlikte mümkün olabileceğini belirttim. Tabi buradaki güzellikten kastım kozmetik (makyaj) güzelliği değildir. İyiliğin diğer destekçisi olan doğruluk başlı başına bir anahtar kelime özelliği taşıyor. Müslümanlar olarak kutsal kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’in ilk sûresi olan Fâtihâ’yı biliriz. Namaz kılıyorsak günde kırk defa okuruz. Fâtihâ’nın dördüncü âyetinde geçen “sırât’el müstakim” ifâdesi maalesef yanlış bir şekilde “doğru yol olarak tercüme edilmektedir. Oysa bir yol, doğru olunca değil, “müstakim” (istikamet üzere) olunca işimize yarar. Yâni bir yol iyi ve güzel olabilir. Mühendislik ve peyzaj tarafı kusursuz olabilir ama bu yol, onlarca kilometre çapında büyük bir dâire çiziyor ve bizi olduğumuz yerde döndürüyorsa hiçbir yere gidemeyiz. Bir yol güzel ve iyi olabilir ama bizi yanlış yere götürebilir. 

Kötülüğün pornografisi 

Kötüleri ve kötülük yapmayı sevmesek de kötüleri ve yapılan kötülükleri, kötülük yüzünden zor durumda olanları, mağduriyet hâlini seyretmeyi, orada olmayı, şahit olmayı seviyoruz. Belki bunun sebebi, mağduriyetin izlenmeye açık ve savunmasız, desteğe muhtaç halde olması olabilir. Mağdur durumda olan kişinin, mahremiyet sınırları ihlâle açıktır. Pornografik bir durum vardır ortada. Yanan eve itfâiyecilerin girmesi gibi. Yardım için gelmiş olsalar da niyet iyi olsa da mağdur kişinin savunma mekanizması yıkılmış gibidir. Yanan evin sâhibi, yataktan çıktığı hâlde can havliyle kendini dışarı atar. Oysa iyi durumda olan aynı zamanda güçlüdür de. Onun evinde anca oturma odasına girebilirsiniz. Onunla anca tokalaşabilirsiniz ve samimiyseniz yanaktan öpebilirsiniz. 

Mağdur kişi ise sarılmaya, başını omzumuza koyup belki de ağlamaya açıktır. Cinsel olmayan pornografik bir yakınlık, müdahale edebilirlik vardır o mağduriyette. Karıştırılması sakıncalı olan bir kadın çantasının yere düşüp içindekilerin ortalığa saçılması gibi ya da gümrükten geçerken iç çamaşırların bulunduğu bir bavulun şüphe uyandırdığı için açıldığında hissedilene benzeyen bir pornografik durumdur bu. Kaçımız o çantadan saçılanlara veya bavulun içindekilere bakmamak ve o çanta veya bavulun sâhibini mağdur ve mahcup etmemek için hemen başımızı çevirebiliriz? Kötü insanları sevmesek de kötülük yapmaktan imtina etsek de, aynı oranda kötülüklerden uzak duramıyoruz. “Evlerden ırak”, “Allah düşmanımın bile başına vermesin” dediğimiz şeyleri konuşmasak, dillendirmesek, sözlü de olsa yaşamalarına imkân vermesek fena mı olur? O lağım çukuru programları seyredince o kötülükleri desteklemiş olmuyor muyuz? “Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter” hadis-i şerifini neden uygulamıyoruz? Bir taraftan o programları boykot edip yayından kaldırmak için “RTÜK yasaklasın” deyip diğer taraftan seyretmeye devam etmekten haz duyuyoruz.

Yorumlar
Aşağıdaki görselde işlemin sonucu kaçtır?
Captcha Image
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *