
Hafıza durağı 28 Şubat süreci
28 Şubat süreci, 1997 yılında Türkiye’de yaşanan ve “postmodern darbe” olarak adlandırılan bir dönemi ifade eder. Bu süreç, özellikle askeri otoritenin, hükümeti ve toplumu etkileyen çeşitli sosyal, ekonomik ve politik düzenlemeleri ile dikkat çekmiştir. Sürecin başlıca hedeflerinden biri, muhafazakâr ve dindar bireylerin toplumsal hayattaki yerinin sınırlandırılmasıydı. Başörtüsü takan kadınlar, eğitim ve kamu kurumlarında ciddi ayrımcılığa maruz kaldılar. Bu dönemdeki uygulamalar, “türban mağdurları” olarak adlandırılan grupların yaşadığı zorlukları pekiştirdi. Sincan’da tankların yürütülmesi, askeri müdahalenin somut bir göstergesi olarak hafızalara kazındı. TSK’nın, dindar kesimlere yönelik sert tavrı, toplumda büyük tartışmalara neden oldu. Bu süreçte, TÜSİAD gibi iş dünyası örgütlerinin de etkisi önemliydi. Ekonomik ve sosyal dinamikler, askeri ve siyasi otorite ile iç içe geçmişti; muhafazakâr kesim, ekonomik alanda da baskılarla karşılaştı. 28 Şubat süreci, Türkiye’deki toplumsal ve siyasal düzenin yeniden şekillenmesine neden oldu ve uzun vadede dindar kesimlerin siyasi ve sosyal hayatta daha görünür hale gelmelerine yol açtı. Bu dönemin yarattığı travmalar ve yaşanan zulümler, hala tartışılan ve hatırlanan bir konu olarak varlığını sürdürmektedir.

ASKERİ VESAYETİN KARANLIĞI
Askeri vesayet, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir kavramdır ve askeri darbelerin, muhtıraların ve cuntacı zihniyetin toplum üzerindeki etkilerini ifade eder. Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından bu yana çeşitli askeri darbeler yaşamış; bu süreçte askeri yönetimler, sivil hükümetler üzerinde baskı kurarak belirli dönemlerde siyasi istikrarı sağlamayı amaçlamıştır. E-muhtıra, 2007 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından internet üzerinden yapılan bir bildiri ile, hükümete yönelik bir uyarı niteliği taşıyan bir muhtıra olarak değerlendirilebilir. Bu tür müdahaleler, darbeci zihniyetin ve askeri vesayetin devam eden etkilerini göstermektedir. Tarihsel olarak, Adnan Menderes’in 1950-1960 dönemindeki iktidarı ve sonrasında yaşanan askeri darbe, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir kırılma noktasıdır. Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi siyasetçiler, farklı dönemlerde Türkiye’nin siyasi arenasında yer almış, ancak askeri vesayet ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

Necmettin Erbakan, siyasi İslam’ın Türkiye’deki temsilcilerinden biri olarak, Milli Görüş hareketiyle bilinir. Süleyman Demirel, Türkiye’nin siyasetinde önemli bir figür olarak, askeri müdahalelere karşı duruş sergilemiş ve demokratikleşme çabalarına katkıda bulunmuştur. AK Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesi, askeri vesayetin zayıfladığı bir dönüm noktası olmuş ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’de önemli değişimlere yol açmıştır. Ancak, askeri vesayet ve darbeci zihniyetin izleri, toplumda hala tartışılan konular arasında yer almaktadır. Tarih boyunca yaşanan suikastlar ve siyasi cinayetler, Türkiye’nin siyasi tarihinin karanlık noktalarından biridir ve bu olaylar, siyasi iktidar mücadelesinin ne denli sert geçtiğine dair birer örnek teşkil etmektedir. “Kahrolsun” gibi ifadeler, bu dönemdeki toplumsal tepkilerin ve kutuplaşmanın bir yansıması olarak görülebilir. Türkiye’nin askeri vesayet ve darbelerle dolu tarihi, toplumun siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını derinden etkilemiş; bu süreçte yaşananlar, günümüzde de tartışmaların merkezinde olmaya devam etmektedir.
GÜNÜN SÖZÜ: Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz… “Yürüyeceğim” de bas ve yürü…
NECİP FAZIL KISAKÜREK