
Kaybederse…
Gülseren Budayıcıoğlu’nun uzun zamandır hayata geçirmeye uğraştığı “Kral Kaybederse” nihayet yayınlandı. Yerimden kalkmadan ilk bölümünü izledim. Halit Ergenç her zamanki gibi şaşırtmadı. Rolüne tam oturmuş, karakterin ruhunu gayet güzel yansıtmış. Merve Dizdar’a gelirsek…
Üniversiteli bir kızı canlandırması, herkes gibi bana da garip geldi. Ama dizi final yapana kadar Merve’yi öğrenci olarak izlemeyeceğimizi düşünerek, yanlış bir seçim olduğunu “henüz” söylemeyeceğim. Oyunculuğu iyi ama hâlâ Masumlar Apartmanı’ndaki Gülben’in izleri var. Aynı mimikler, aynı ağlama, bağırmalar ve yoğun tepkiler... Dizideki diğer oyuncular da iyi iş çıkarmış diyebilirim. Fakat Fadime’nin ailesindeki her birey muhteşem seçilmiş, ba-yıl-dım. Dizi akıcı, merak ettiriyor. Öyle yürek hoplatan bir temposu yok ama sıkmıyor da. Sanat departmanı harika iş çıkarmış, 90’lar atmosferi, müzikler şahane. Ama o konser sahnesi... Mirkelam dublörü sahnede zıplıyor, flu görüntülerle saklamaya çalışmışlar filan... Ne gereksiz, ne saçma bir sahneydi o! Gelelim mevzunun Aslı astarına… İlk bölüm keyifliydi ama daha iyi olabilir miydi? Kesinlikle!

Salonlar bizi çağıyor…
Şubat ayı geldi mi, sinema dünyası hareketlenmeye başlar. Oscar adayları belli olunca, Türkiye’de de aday filmler bir bir vizyona girer ve meraklılarını sinema salonlarına çeker. Filmleri izleyenler; hangi filmin Oscar alıp, almayacağını bilirkişi edasıyla tartışır. Bu yıl da durum farklı değil. Oscar yarışında öne çıkan bazı filmler nihayet Türkiye’de vizyona giriyor. 31 Ocak’ta gösterime giren "The Brutalist", ünlü isimleri kadrosunda barındırıyor ve etkileyici bir 2. Dünya Savaşı hikayesi anlatıyor. Hemen ardından, 7 Şubat’ta "A Complete Unknown" ve "Conclave" izleyicilerle buluşacak. Biri Bob Dylan’ın hayatına odaklanırken, diğeri Vatikan’daki gizemli olayları ele alıyor. Biraz daha sabrederseniz, herkesin merakla beklediği Haluk Bilginer ve Angelina Jolie’nin başrollerini paylaştığı "Maria", 21 Şubat’ta beyaz perdede olacak. Bu film, izleyicileri derin bir biyografik yolculuğa çıkaracak. Vizyona girecek filmlere bakınca, önümüzdeki haftalarda sinema salonları dolup taşacak gibi görünüyor.

Şikayetim var!
Son zamanlarda Netflix’e girip yeni bir şeyler izlemeye çalıştıysanız fark etmişsinizdir ki kalite fena halde düştü. Eskiden büyük bütçeli, iddialı yapımlar varken, şimdi daha düşük bütçeli ve sıradan içerikler var. Özellikle Türk yapımlarında bu durum daha belirgin. Bir zamanlar güçlü kadrolarla ve iddialı senaryolarla vizyona giren diziler, şimdi aceleye getirilmiş ve sınırlı imkanlarla çekilmiş görünüyor. Eskiden Netflix’te bir Türk dizisi gördüğümüzde heyecanlanırdık, şimdi ise o heyecanın “H”si yok! Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Netflix dünya genelinde de içerik politikasında değişikliğe gitti. Büyük bütçeli yapımlara daha az rastlanıyor, düşük maliyetli prodüksiyonlar çoğalıyor. Ve içerik bütçelerinin azaldığı konuşuluyor. Peki neden böyle? “Pandemi sonrası değişen izleme alışkanlıkları, artan rakip platformlar ve Netflix’in daha fazla içerik üretme isteği…” gibi gibi bir dolu sebep var. Sebep ne olursa olsun, kalite hissedilir bir şekilde düştü. Bu tatsız tuzsuz içeriklerle platformu doldurmaya devam ederlerse, Netflix kısa zaman sonra büyük abone kaybeder. Demedi demeyin!