Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Kapalı
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:27:16
İftar vaktine kalan
İSTANBUL
00:43:16
İftar vaktine kalan
Ara

Ayna

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İnsanın maneviyatını gösteren MR gibi bir cihaz olsaydı veya kalbinin rengini, görüntüsünü; ruhunun kokusunu; niyetinin safiyetinin yüzdesini gösteren aletler veya içini dışına çeviren bir ayna... Bunlar olsaydı işlediğimiz günahlardan, yaptığımız kötülüklerden kararmış, görünmeyen uzuvlarımızın zavallı halini görebilseydik, kendimizle ilgilenir miydik?

Tedavi için çabalar mıydık? Yoksa nasıl olsa görünmüyor diye kafamızı gaflet kumuna sokup yok mu sayardık bu durumu? Kendimizden tiksinirdik belki aynayı kırardık. Bedenimizde bir sivilce çıksa doktor doktor gezeriz, tahliller yaptırırız, ilaçlar kullanırız da manevi hastalıklarımız için kılımızı bile kıpırdatmayız çoğu kez.

Elbette maneviyatımızı tedavi edebilmek için önce farkındalığımızın olması gerekiyor. Yanı manen hasta olduğumuzun farkına varmalıyız. Allah'ı tanımamak, ahireti bilmemek günahları düşünmemek, ibadet edememek maddi hastalıklardan çok daha ehemmiyetli dehşetli hastalıklardır ki, onlar ebedi olan ahiretimizi tehlikeye atıyorlar. Maddi hastalıklar ise kısa olan bu dünya hayatını etkiliyor. 

Bu sebeple en büyük musibet dine gelen musibet,en dehşetli hastalık manevi hastalıklardır. İbadet etmek için maddi manevi bütün uzuvlarıyla buna müsait olarak yaratılan insanın Allah'ın zikrinden, O'na olan kulluğundan nefret edercesine yüz çevirmesi nasıl bir musibettir? Güneşin doğmak istememesi gibi bir şey bu. Günümüz itibariyle Allah'ı hakkıyla tanıyan, seven gayesi yalnız O'nun rızasını kazanmak olan, ibadetini şevk ile yapan pek az insan olduğu için çoğumuz manen hastayız, yaralıyız. Her ne kadar kalplerimizin tertemiz pir-ü pak olduğuna inansak da Kur'an ve sünnet aynasında kendimize baktığımızda kalp ve ruhlarımız paslanmış, kulluk libasımız yıpranmış hatta parça parça olmuş.

Kalbi en temiz olan Peygamber Efendimiz (sav) sabahlara kadar namaz kılardı Günde yüz defa istiğfar ederdi. Kalbimiz O'ndan daha mı temiz ki Allah'ın zikrinden yüz çeviriyoruz? İnsanız, elbette hata yapabiliriz fakat tevbe edildiği takdirde Allah hataları affedeceğini söylüyor. Önemli olan yaptığımız şeylerin farkına varıp O'nun huzuruna gidebilmek, manevi abdest olan tevbe ve istiğfarla, gözyaşlarıyla affımız için O'na yalvarmak. Pişman olmayıp kibirlenerek hatalarını kabul etmemek, dua edememek şeytanın özelliğidir ve bu aşağılık kibir hali onun lanetlenmesine sebep olmuştur. 

Evlerimizin tuvaletlerini bile düzenli bir şekilde en pahalı deterjan ve çamaşır sularıyla temizlediğimiz halde Allah'ın "Yere göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım" dediği kalbimiz başta olmak üzere manevi bedenimizi tevbe ve istiğfar ile düzenli olarak neden temizleyemiyoruz? Ruh, kalp gibi uzuvlar latiftir. Gözümüze toz girdiğinde nasıl rahatsız oluyorsak manevi uzuvlarımız en küçük sandığımız bir günahtan yara alıp ölebiliyorlar. 

Sebebini bilmediğimiz huzursuzluklarımız, buhranlarımız ,depresyonlarımz, isyanlarımız bunun delilidir. İçeride olan hastalıklar orada kalmıyor ve fiziki bedenimizi de etkiliyorlar. Çoğu sıkıntıların sebebi manevi hastalıklarımızdır. Manen iyi olmadığımızda fiziki hastalıklarımız en modern ilaç kullanılsa, en iyi hastaneye gidilse bile düzelemiyor birçok kez. Ruhsuz, şuursuz ilaçlara iyileştirme özelliğini veren, doktorlara tıp ilmini öğretip hastanın şifasına vesile olmalarını sağlayan ancak Şafi-i Hakikidir. 

Hakiki şifa bunu idrak ettiğimiz zaman olur.Sabır ve şükürle, gerçek şifa verenin Allah olduğunu idrak ettiğimiz takdirde iyileşme sağlanır, hastalık bir nimete dönüşüp uhrevi faydalar da getirir. Allah'ı yok sayıp her şeyi maddede arayan, kendi manevi hastalıklarını teşhis edemeyen doktorların uyguladığı tıp ilmi ancak bir yere kadar gidebilir. İleride tevbe, istiğfar, sadaka dua, sıla-i Rahim, ibadetle birlikte uygulanan Rabbani tıp metodları en çaresiz hastalıklar için uygulanıp dertlere deva olacaktır Allah'ın izniyle .Bazı doktorların hastalarına oruç tavsiye etmeleri, namaz hareketlerini egzersiz olarak reçete etmeleri bunun başlangıcıdır. Dönüş yalnızca O'nadır.

Yorumlar
Aşağıdaki görselde işlemin sonucu kaçtır?
Captcha Image
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *