Tekelleşmenin görünmeyen yüzü: Kast direktörlerinin rolü
Son on gündür sanat dünyasının gündemini sarsan tekelleşme haberleri, adeta bir deprem etkisi yarattı. Bu haberlerin odak noktasına yerleştirilen Ayşe Barım, linç kampanyalarının hedefi haline geldi. Ancak Ayşe Barım’a yöneltilen bu iddiaların ardındaki gerçekler, göründüğü kadar basit değil. Ortada yıllarca büyüyerek bir düzen haline gelmiş bir sistem, ve bu sistemi yöneten gizli bir çark bulunuyor.
Elimize ulaşan bilgilere göre, bu sistemin işleyişinde sadece menajerler değil, yapım şirketlerindeki kast direktörleri de aktif bir rol oynuyor. Sanatçıların kariyerlerini manipüle eden bu kast direktörleri, menajerlerle birlikte hareket ederek, dışarıdan bakanların fark edemeyeceği bir tekelleşme zinciri oluşturuyor. Bu zincirin halkaları, güçlülerin kendi aralarında pastayı paylaşmalarından ibaret. Bir yapımcı, bir televizyon kanalıyla dizi için anlaştığında, ilk iş olarak bir kast direktörü ile çalışıyor.
Bu direktör, senaryoyu alıyor, okuyor ve hemen notlar tutmaya başlıyor. Ardından, daha önceden oyuncu başı yüzde 10 komisyonla anlaştığı belirli menajerlerle bir araya geliyor. Bu toplantılarda başrol oyuncuları belirleniyor ve birkaç gün içinde yapımcıya sunuluyor. Sunulan isimler genellikle "celebrity" yani halkın yakından tanıdığı ünlü oyuncular oluyor. Ancak şovun asıl döndüğü yer, yan roller ve yardımcı kastların belirlenmesi. Bu yan roller için yine anlaşmalı menajerler devreye giriyor.
Telefon trafiğiyle, yan roller ve ünlü olma yolunda ilerleyen oyuncular kadroya dahil ediliyor. Geriye kalan küçük rollerse göz ardı edilen menajerlere "kırıntılar" olarak sunuluyor. Figürasyon oyuncuların yer aldığı bu rollere ise sistemin "artık parçaları" gibi davranılıyor. Bu şekilde, yapımcının eline, hızlıca tamamlanmış bir dizi kadrosu teslim ediliyor. Ancak bu teslimatların ardında yüksek oranlarda komisyonlar, gizli iş birlikleri ve köklü bir tekelleşme yatıyor. Ortada, sadece Ayşe Barım’ın yüklenebileceği bir sorumluluk yok.
Asıl mesele, bu çarkın nasıl işlediği ve kimlerin bundan fayda sağladığı. Bugün Ayşe Barım’ı eleştirenler, bu sistemin yıllarca nasıl var olduğuna dair suskun kalmış kişiler olabilir mi? Bir sistem eleştirisi yerine bireyleri hedefe oturtmak, sorunun büyük resmini görmezden gelmekten başka bir şey değildir. Edindiğim duyumlar ve belgeler, bu tekelleşme zincirinin tam ortasında bulunan kast direktörlerini ve menajerleri işaret ediyor.
Bu kişilerin kim olduklarını, hangi projelerde hangi rolleri oynadıklarını şimdilik saklı tutuyorum. Ancak doğru zaman geldiğinde, bu çarkın bütün halkalarını tek tek açığa çıkaracağım. Sanat dünyasındaki bu yozlaşmayı, perde arkasında dönen oyunları ve kırılan adalet terazisini ifşa etmek boynumun borcu. Bu noktada herkesin şunu anlaması gerekiyor: Sorun tek bir bireyden ibaret değil; sorun, sistemin kendisi.
Ayşe Barım gibi isimler, sadece bu sistemin bir parçasıdır. Ancak bu parçayı oluşturan diğer aktörlerin rolü aydınlatılmadan, bu yozlaşmadan kurtulmamız mümkün değildir. Adaletin ve şeffaflığın egemen olduğu bir sanat dünyası, hepimizin hakkıdır ve bu hakkı aramaktan asla vazgeçmeyeceğim.