İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

Anahtar Kelimeler-20 (Mürşid-Mürid)

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Anahtar Kelimeler-20 (Mürşid-Mürid)

Herhâlde içinde yaşadığımız toplumun bireyleri olarak bir yol göstericiye en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemden geçiyoruz. Ama maalesef “yol gösterici” olarak ihtiyaç duyduğumuz insanlar çok yok. Olanlar da hızla değişen sosyokonomik, kültürel ve teknolojik şartlar sebebiyle yetersiz kalıyor. Ancak asıl sorun, ihtiyaç duyulan yol göstericinin kavram olarak toplumda karşılığının olmamasıdır. Bunun sebebi, yol gösterici yâni “mürşid” kavramının itibarsızlaştırılmasıdır.

 “Mürşid” kelimesi hem çok ihtiyaç duyulan hem de en çok kirletilen kelimelerin başında geliyor. Her ne kadar Atatürk’ün “Hayatta en hakikî mürşid, ilimdir” sözünü okullarımızın duvarlarına yazmış olsak da diğer taraftan yabancı istihbarat örgütlerinin desteğiyle “cemaat”, “tarîkat” kurduklarını iddia eden, etrâflarına topladıkları insanlara boş, köksüz, geçici teselliler empoze edip onlara “mürid” diyen soytarılar var. Bu soytarılar yüzünden “mürşid uçmasa mürid uçurur” lafıyla “mürşid” kavramı ayaklar altına alınıyor. Evinin etrâfında toplanan sözde “mürid” grubuna pencereden, balkondan el sallayıp onları “aşkım” diye bağırtan, Youtube videolarında sözüm olan “irşad” yapanlar bu değirmene su taşımaktadır. Toplumu oluşturan bireyler her zaman bir yol göstericiye, yâni mürşide ihtiyaç duyarlar. Bu yol göstericiler, bilmediğimiz bir yolda ilerlerken ihtiyaç duyduğumuz tabelalar, levhalar gibidir. Bu yol göstericiler; anne-baba, arkadaş, dost, hısım-akraba, öğretmen, komşu olur, kitap olur, bilimsel bilgi olur.

 Bu mürşidler kendileri önden gidip insanları arkalarına takmaz. Tecrübelerine dayanarak gidilecek yönü, yürünecek yolu, yöntemi gösterir. Yol gösterdiği kişiyi sırtına alıp götürmez. “Mürid” denen kişi de, bu yolu yürüme irâdesi gösteren kişidir. “İrâde sâhibi kişi”, demek olan “mürid”, hazırcı değildir. Mürşid pişirsin, ben yiyeyim, demekle mürid olunmaz. Mürşid de yol gösterdiği kişiyi – müridi – çocuğun elinden tutar gibi irâdesini elinden almaz. Düş peşime, beni adım adım tâkip et, demez. Mürid, kendi yürür, düşecekse düşer, kalkarsa yola devam eder. Ama mürşidin söylediği ile yaptığı tutarlı olur. Fikri başka, zikri başka kişiye mürşid denmez. Mürşid-mürid ilişkisini “Küçük Şeyleri Anlama Kılavuzu” adlı kitabımın “Dinî görünümlü grupları anlama kılavuzu” adlı bölümde ayrıntılı şekilde anlattım. Burada “mürşid” kelimesinin anahtar kelime olma özelliğine değineceğim. 

Mürşidlik şeytanla danstır 

“Mürşid” kavramı bu kadar itibarsızlaştırılınca insanlarda akıl danışma, fikir alma, istişâre etme kültürü de zayıflıyor. Bilimsel doğrular bile inanılırlıklarını kaybediyor. “…dır” gibi kesin ifâdeler değil de “…mış” gibi muğlak ifâdeler daha câzip geliyor. Sosyal medyadaki elli saniyelik manipülatif videolar da bu câzibeyi canlı tutuyor. Tasavvuf kültürünün kurumsallaşmış yapıları olan tarikatlarda en önemli kavramlardan biri “mürşid”dir. “Yol” anlamına gelen “tarik” kelimesinin çoğulu olan “tarikat”, tabela asılıp ticârî sicil gazetesinde ilânla kurulmaz. Yol göstericiliği, nasihatı, tavsiyesi işe yarayan kişilerin etrâfında doğal olarak toplanan kişiler, bu mürşidin yol gösterdiği müridlerdir. Mürid, mürşidin karşısında irâdesini, bilincini, aklını, fikrini bir kenara koymaz. Zâten akıl ve bilinç kaybı, iman açısından o kişiye sorumlu olmaktan çıkarır. Bilinçsizce yapılan kötü bir eylem günah bile değildir. Mesela oruçluyken unutup su içmek orucu bozmaz.

 Bu kadar basit ama tutarlı bir zemine oturması gereken mürşid-mürid ilişki çarpıtılarak “mürid” irâdesiz bir kişilik ve “mürşid” de körü körüne inanılan ve söylediğini yapmayan kişi gibi gösterilmektedir. Böyle olunca birey, sürüden ayrılıp çobansız kalan koyun gibi koyun postu giyen kurtların eline düşmektedir. Peki bu kurtlar kimdir? Kötü niyetli olanları bir tarafa bırakırsak, kötü niyetli olmasa da iyi niyetinden şüphe edilebilecek “kişisel gelişimciler”dir. Hiçbir tıbbî ve psikolojik akademik eğitim almamış, psikiyatr ya da psikolog olmayan, üç beş haftalık sertifika programlarına ya da “online” kurslara katılan, tuzu kuru, ekonomik kaygısı olmayan ama para kazanma hırsını yenemeyip bunu “insanlarla tecrübelerini paylaşma” kılıfı ile örten bu kişiler, mürşidliğin medya soytarılığı zannedilmesine sebep olmaktadır. Kadim bilgeliğin yüzlerce yıllık teorik ve pratik birikiminin sonucu olarak ortaya çıkan mürşidilik, İslâm düşmanlığının hedef tahtası hâline getirilip itibarsızlaştırılıyor. Ama insanlara fikir sorma ihtiyâcı, kapitalist tüketim toplumundaki “gelişim” söylemi ile “bilgi tüccarlar”nın elinde kişisel gelişimcilerin oyuncağı hâline geliyor. Selden kütük toplamaya çalışan bu istismarcılar, itibarsızlaştırılan mürşid kavramından boşalan yeri doldurmak için dinden eğitime, borsa yatırımcılığından emlak danışmanlığına, yemek tarifinden tâtil plânlamaya, eş seçiminden sağlıklı beslenmeye, küresel siyâsetten teknik direktörlüğe kadar her konuda karşımıza çıkıyorlar. Onlarca doğru içine çok tehlikeli bir yanlışı saklayıp işkembeden sallayarak laf kalabalığıyla yayın süresi dolduruyorlar, videoların seyredilme sayılarını arttırıyorlar. Dedikleri çıkmayınca da dut yemiş bülbül gibi susup bir süre kendilerini unutturmak için kenara çekiliyorlar. Ama yeni bir gündem konusu bulunca sütten çıkmış ak kaşık gibi bilmiş bilmiş konuşmaktan utanmıyorlar. Bunlar uçmak için müride ihtiyaç duymayacak kadar fırsatçıdır. Hayatta en hakiki mürşid ilimdir ve bu ilim Instagramda veya Youtube’da seyredilen videolardan, yazılması okunmasından daha kısa sürüp piyasaya çıkartılan kitaplardan, kahve ve pasta yerken yapılan dedikodulardan elde edilmez. Mürşitlik insânî olarak ateşten bir gömlektir. Hatta bir dostumuz benzetmesiyle “şeytanla dans etmektir.” Cesâreti olanlar piste buyursun. 

Mürşid olduğunu bilmeyen

 Mürşidlik bir meslek değildir. Mürşidlik her şeyi bilmek hiç değildir. “Açılın ben mürşidim” demek mürşitlik, şeyhlik değildir. Size yüzüne hiç görmediği bir kadını mürşid olarak kabul eden rahmetli Aydın Karakimseli’nin hikâyesine anlatmak istiyorum. Aydın Bey, içinde 1200 ABD doları ve bir miktar Türk Lirası bulunan çantasını kaybeder, nerede unuttuğunu da hatırlayamaz. On iki sene sonra, henüz daha cep telefonları çıkmadığı yıllarda, bir telefon alır. Tanımadığı bir kişi ismini vermeden görüşmeleri gerektiğini söyleyip bir adrese dâvet eder. Aydın Bey, önce bu telefondaki kişiye itibar etmez. İkinci ve üçüncü defa aynı kişiden aynı dâveti alınca verilen adrese gider. Adres, Kayseri’de Mevlânâ mahallesinde bir gecekondudur. Kapıyı çalar. Bir adam kapıyı açar. Adamı ismen olmasa da simâen tanır. İçeri geçerler. İçerine bir döşek vardır. Bir de odun sobası yanmaktadır. Sobanın yanında iki kadın oturmaktadır. Kadınlardan biri yüzü gözükmeyecek kadar, yarı secde vaziyetinde yere eğilmiş hâlde oturmaktadır. Evin sâhibi, Aydın Bey’e, seneler önce bir çanta kaybedip kaybetmediğini sorar. Aydın Bey, önce hatırlayamaz ama sonra aklına gelir. Yere eğilmiş vaziyette oturan kadın dışarı çıkar ve elinde bir çanta ile geri döner. Çanta, Aydın Bey’in on iki yıl önce kaybettiği, içinde para olan çantadır. Çantayı getiren kadın, çantayı Aydın Bey’in unuttuğu kuruyemişte bulmuş ama yanındaki kumar bağımlısı kocası izin vermediği için Aydın Bey’e ulaştıramamıştır. 

Kadının kocası başka bir suçtan hapistedir. Eniştesinin evinde kalmaktadır. Fakru zârufet içinde bir hayat yaşamakta ve gündelikçilikle geçinmeye çalışmaktadır. Bu kadın, kocası izin vermediği için parayı sâhibine teslim edememenin sıkıntısını çekmektedir. Kocası hapse girip eniştesinin yanına yerleştikten sonra dişinden arttırdığı paralarla 1200 ABD dolarını tamamlar ve çantadaki kimlikten Aydın Bey’e ulaşırlar. Aydın Bey, on iki yıl sonra gelen parayı almaz. Kadının mutfağa gitmesinden yararlanarak kadının eniştesine verir ve onun için harcamasını söyler. Aydın Bey, bu olayı anlattıktan sonra şunu söyler: “Ben çantamı bulup on iki yıl sonra parayı denkleştiren o kadının yüzünü görmedim. Ama “bir mürşidin var mı?” diye sorsalar o kadını mürşidim olarak söylerim. Çünkü kadının bu tavrı bana çok önemli bir yol açtı.” Yüzüne göstermeyen fakir kadın bu tavrıyla mürşid, onun yüzünü görmeyen Aydın Bey de onun müridi olmuştur. Kadın haramdan sakınma seviyesini aşmış, çalışarak kazanıp biriktirdiği helâlden de vazgeçme seviyesinde bir tavır ortaya koymuştur. Doğru bildiğini Allah rızâsı için yapıp “mürşid” olduğunu bilmeden mürşitlik yapmıştır. Bu yazıyı okuyanlara da yapmaktadır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *