DÜNYADAN BAŞKA NERESİ OLABİLİR?
1992 yılında bir nötron yıldızı çevresinde, 1995 yılında ise normal bir yıldız çevresinde keşfedilmesinden bu yana, Astronomi biliminin en hareketli araştırma alanlarından biri olan Ötegezegenleri tanıyalım.
Bu kısma geçmeden önce sizlerle gezegen terimi üzerine biraz sizlere
bahsetmek istiyorum.
Gezegen, bir yıldızın
çevresinde dolanan, küreye yakın bir şekli olan, toz ve gaz diskinden oluşmuş
gök cisimleridir. Gezegenler oluşumları sırasında ve oluştuktan sonra geçen
birkaç bin yıl içinde yörüngesinde kalan kaya parçalarını kendilerine çekerek
temizlerler. Pluto gibi gezegenler ise yeterli kütleye sahip olmadıklarından
yörüngelerini temizleyememiş ve bu yüzden Cüce Gezegen unvanını
almışlardır.
Ötegezegen ise Güneş
Sistemi'nin dışında ve başka bir yıldızın yörüngesinde bulunan gezegenlere
verilen isimdir. Ötegezegenler astrofizikçiler Aleksander Wolszczan ve Dale
Frail’in 1992 yılında, bir nötron yıldızının etrafında bulduğu 3 gezegen ile
bilim dünyasında daha fazla tanındılar. 1995 yılına gelindiğinde 51 Pegasi
isimli yıldızın çevresinde dolanan ilk ötegezegen Cenevreli astronomlar Michel
Mayor ve Didier Queloz tarafından keşfedildi. 51 Pegasi b olarak isimlendirilen
gezegen Jüpiter’in yarı kütlesindeydi. Bu gezegenin 1 yılı 4 gün sürüyordu ve
gezegen kendi yıldızına Güneş ile Merkür arasındaki mesafeden sekiz kat daha
yakındı. Bugüne kadar 4000’den fazla ötegezegen keşfedilmiştir.
Ötegezegenler aynı
güneş sistemindeki diğer gezegenler gibi, yıldızlarından aldıkları ışığı
yansıtırlar. Ötegezegenlerin yansıttığı bu ışık miktarı çok az ve onlar da
bizden çok çok uzakta olduklarından onları aramak samanlıkta iğne aramaya
benzer. 2016 yılında keşfedilen ve bize en yakın ötegezen olan Proxima Centauri
dahi bizden 4.2 ışık yılı kadar uzaktadır. Ötegezegenlerin çok büyük bir kısmı
iki önemli yöntem kullanılarak keşfedilmiştir.
Bunlardan ilki
Doppler yöntemidir. Gezegenin yıldıza göre küçük olan kütlesi, yıldızın küçük
bir dairesel yörüngesinin oluşmasını sağlar. Yıldızı bu yöntemle izleyen
astronomlar, yıldızın bir topaç gibi sallanmasından yola çıkarak, etrafında
dolanan en az bir gezegeni olduğunu anlarlar.
Bir diğer yöntem ise
ötegezegenin, bizimle yıldız arasından geçmesidir. Geçiş yada Transit yöntemi
adı verilen bu yöntemde yıldızın parlaklığı belli bir süreliğine azalır. Bu
sayede ışıkölçümlerindeki değişimler gözlemenerek yıldızın yörüngesinde dolanan
bir gezegenin olduğu çok rahat bir şekilde anlaşılabilir.
Hem Dünya’dan hem de
uzaydan yapılan gözlemler sayesinde ötegezegenler ve onların sistemleri
hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Dünya yörüngesinde ötegezegen yakalamak
için kullanılan Kepler, Spitzer ve Hubble uzay teleskopları, gönderildikleri
ilk günden bu yana bizler için gökyüzünü taramış, hatta Kepler gibi efsanevi
bir uzay teleskobu yaptığı tüm işler için takdir edilerek 15 Kasım 2018 yılında
emekliye ayrılmıştır. Kepler’in yerine MIT tarafından geliştirilmiş ve çok daha
güçlü tarama yapabilien TESS isimli bir teleskop 18 Ekim 2018 günü Dünya
yörüngesine yollanmıştır. Dünya’dan Çok Büyük Teleskoplar (VLT) kullanılarak
yapılan gözlemlerde ise birçok ötegezegen keşfedilmiştir.
Şimdi gelelim en
önemli soruya: Bu gezegenlerde yaşam olabilir mi? Güneş sistemi içinde veya
dışında bulunan bir gezegende yaşam olabilmesi için onlarca, belki de yüzlerce
farklı durumun hepsinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Fakat özellikle
ötegezegen arayışında gözler, bu durumlardan biri olan “Yaşanabilir Bölge”
kuramına dikilmektedir. Yaşanabilir bölge kuramı, gezegenin yıldızına olan
mesafesini bize anlatır. Eğer bir ötegezegen kendi yıldızına, Merkür
gezegeninin Güneş’e olduğu kadar yakınsa o gezegen çok sıcak, eğer Neptün kadar
uzaksa o gezegen de çok soğuk olacaktır. Değerlendirilebilecek gezegenlerin,
yıldızından, Dünya’nın Güneş’e olan mesafesi kadar bir mesafeye sahip olması
gerekmektedir. İşte tam bu noktaya biz yaşanabilir bölge diyoruz. Tabiki bu
yaşanabilir bölge, yıldızın büyüklüğüne göre değişecektir. Küçük bir cüce
yıldızda bu mesafe kısalır, büyük yıldızlarda ise bu mesafe uzar.
Şunu unutmamakta
fayda var. Yaşanabilir bölgede bulunan bir ötegezegenin bir yaşam içerdiğini,
bildiğimiz yöntemlerle yaşamı desteklediğini hatta 2 hidrojen ve 1 oksijenden
oluşan yaşam kaynağımız suyu barındırdığını dahi söyleyemeyiz. Bu gezegenler
bizden çok ama çok uzaktadır. Her gün gelişen teknolojiyle belkide günün
birinde bu ötegezegenlere daha yakından bakacağız. Belki de evrenin diğer ucunda
yaşayan canlılar bulacağız. Ama şu ana kadar bildiklerimiz bile bizi
araştırmaya ve keşfetmeye yöneltmek için yeterli
GÜNÜN SÖZÜ: PEKİ
BAŞKA