Siyaset - Politika Kaynak: Okan SARIKAYA 27.03.2024 00:12 Güncelleme: 27.03.2024 00:17

Vekil devletler savaşı

TBMM Başkanı Kurtulmuş, "Vekil örgütler" devrinin geride kaldığını, şimdi "vekil devletler" üzerinden uluslararası sistemin dizayn edilmeye çalışıldığını vurgulayarak, "Bazı ülkeler 'vekil ülkeler' olarak kullanılıyor." dedi.
Vekil devletler savaşı

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, İstanbul Göztepe’deki TBMM Türk Parlamenterler Birliği Filizi Köşk Sosyal Tesisi'nde aralarında Genel Yayın Yönetmenimiz Okan Sarıkaya'nın da olduğu medya kuruluşlarının yöneticileriyle iftar programında bir araya geldi, soruları yanıtladı.

Gündeme dair açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, Rusya'nın başkenti Moskova'daki terör saldırısının gündemde olduğunu anımsatarak, "Epeydir zaten diken üstünde olan, hatta çoktan çivisi çıkmış dünyanın nereye doğru gittiğine dair bize çok derin soru işaretleri çağrıştıran bir saldırıyla karşılaştık" ifadesini kullandı.

'İnşallah arkasındaki güçler bütünüyle ortaya çıkarılır'

Moskova'daki terör saldırısını bir kere daha lanetlediklerini dile getiren Kurtulmuş, "Terörden çok çekmiş bir milletin çocukları olarak, terörün her türlüsünün insanlığa düşmanlık olduğunu biliyoruz. Bu saldırının arkasında kim varsa büyük bir insanlık suçu işledikleri aşikardır. İnşallah terör saldırısının nedenleri ve arkasındaki güçler de bütünüyle ortaya çıkarılır" diye konuştu.

Numan Kurtulmuş, Moskova'daki terör saldırısıyla, uzunca süredir devam eden olayların yeni bir evreye gideceğinin anlaşıldığını belirterek, şöyle devam etti:

"Başbakan Yardımcısı iken bir basın toplantısında 'Üçüncü dünya savaşı çoktan başladı' diye bir açıklama yapmıştım. Gerçekten de önce vekalet savaşları üzerinden, arkasından ticaret savaşlarıyla, dünyadaki büyük güçler, güç mücadelelerini sadece kendi etki alanlarında değil, dünyanın her tarafına yayacakları yeni bir tür hibrit savaşlar dönemini başlattılar. Şimdi bunun sonuçlarını görüyoruz. Bundan en çok zarar gören ülkelerden birisi de biziz. Türkiye, hem DEAŞ hem PYD/YPG hem de PKK üzerinden bu vekalet savaşlarının ne manaya geldiğini, çok somut bir şekilde bilen bir ülkedir. Ne yazık ki artık 'vekil örgütler' bazı ülkeler tarafından 'uluslararası ilişkiler enstrümanı' haline dönüştürülmüştür. Bir kere daha görüyoruz ki burada kullanılan vekil örgüt üzerinden bir dizayn yapılmaya, yeni bir denge oluşturulmaya çalışılıyor. Eğer bu vekalet savaşlarına bir son verilemezse artık çok daha yüksek düzeyde, küresel bir savaşın da fitilini ateşlemeye müsait bir zemin oluşacağını görüyoruz."

"Vekil örgütler" devrinin de geride kaldığını, şimdi "vekil devletler" üzerinden uluslararası sistemin dizayn edilmeye çalışıldığını vurgulayan Kurtulmuş, "Ben şahsen İsrail'in Gazze'de yaptıklarıyla, Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan durumun aslında birbirine benzer bir nitelik arz ettiğini düşünüyorum. Burada da bazı ülkeler 'vekil ülkeler' olarak kullanılıyor, başka bir senaryonun parçası haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Türkiye olarak başından itibaren bütün bu tehlikeleri gördüğümüz için; başta Sayın Cumhurbaşkanımızın, Rusya-Ukrayna krizinde aldığı inisiyatifler olmak üzere her iki meselenin çözümünün de insani diplomasi çerçevesinde gerçekleşeceğini uluslararası topluma gösterdik." değerlendirmesinde bulundu.

'DOLMABAHÇE'DE BARIŞA RAMAK KALMIŞTI'

Ukrayna-Rusya savaşını sadece iki ülke arasında bir savaş olarak görmediklerini dile getiren Kurtulmuş, başından itibaren bu savaşın, Rusya ile Batı arasında bir savaşa dönüşme potansiyeli taşıdığını, onun için de Rusya-Ukrayna savaşının bir an evvel sona erdirilmesi için gayret sarf ettiklerini kaydetti.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dolmabahçe'de Rusya ve Ukrayna arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasına ramak kalmıştı. Her iki tarafın da kabul edeceği, adil, hakkaniyetli bir barışın yapılması mümkündü. Türkiye bunu gerçekten belli bir noktaya getirdi. Ama gördük ki bu savaşın bitmesini istemeyen bazı güçler, Dolmabahçe'de nihai bir anlaşmanın gerçekleşmesine engel oldular. Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin sadece Karadeniz, Doğu Avrupa değil, belki çok daha geniş bir bölgeye yayılma potansiyeli taşıdığı ortadadır. Dolayısıyla bu krizin sonlandırılabilmesi için Türkiye'nin barışçıl inisiyatifi sonuna kadar kullanacağı, diplomasi masasında her iki ülke arasında barışın temin edilmesi için gayret sarf edeceği açıktır."

'ABD’NİN ÇEKİNSER KALMASI İYİ BİR HABER'

Şu anda Gazze'de süren katliamın sadece Gazze halkına karşı yapılan bir saldırı olmanın çok ötesinde, Netanyahu ve çetesi tarafından bölgesel bir savaşa dönüştürülme tehlikesi taşıdığını belirten Kurtulmuş, bu saldırıların daha büyük sonuçlara yol açmaması için bir an evvel sonlandırılması gerektiğini vurguladı.

- ABD’nin BMGK Gazze oylamasında çekinser kalması

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, “Gazze'de acilen ateşkes sağlanması” yönünde kabul edilen karar tasarısına ABD’nin çekinser kalmasının iyi bir haber olduğunu da dile getiren Kurtulmuş, “Çünkü artık şunu görüyorlar. Netanyahu’yu sırtlarından atarak, ellerini temizleyerek buradan çıkmaları mümkün değil.  Çekinser kalarak, yeni bir barış imkânının, en azından ateşkes imkânının ortaya çıkması için bir adım atılmış oldu.” ifadesini kullandı. 

Kurtulmuş, İsrail’in Gazze’deki saldırıları ile Rusya-Ukrayna savaşının belli açılardan benzerlik taşıdığını ve bu sorunların çözümünün şart olduğunu belirterek, “Her ikisi de hem bölgesel çatışmaların fitilini ateşleyebilecek bir potansiyel sahip hem de insanlığı yeni bir küresel savaşın eşiğine getirmiştir.” dedi.


TBMM’nin önünde iki büyük ödev:
YENİ ANAYASA VE İÇ TÜZÜK

Kurtulmuş, TBMM’nin önünde iki büyük ödevin bulunduğunu, bunlardan birisinin yeni bir anayasanın yapılması mecburiyeti olduğunu ifade etti. 

Yeni anayasa meselesinin, “Bu anayasadan artık çok bıktık, bu geride kaldı, bunun yerine yeni bir metin yazalım” konusu olmadığının altını çizen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Aslında mesele, bir metin yazmak da değil; bunun ötesinde, 12 Eylül’ün getirmiş olduğu bu antidemokratik yapıdan, o ruhtan Türkiye'nin kurtulması... Hakikaten siviller eliyle yapılmış, parlamentoda yapılmış, demokrat, kuşatıcı bir anayasanın yapılması Türkiye için elzemdir. Bunun için gayret edeceğiz. 

Tabii hemen seçimden sonra, belki de anayasa sürecinden daha kolay sonuç alabileceğimiz bir süreç, Meclis’te yeni bir iç tüzüğün hazırlanmasıdır. Meclis Başkanlığı olarak; öncelikle daha rahat, daha kolay alan olduğu için iç tüzükten başlayarak Meclis’teki demokratik standartları yükseltecek, yasama kalitesini güçlendirecek, Meclis’in etkisini ve ağırlığını artıracak bir iç tüzüğü Meclis’te grubu bulunan partilerle görüşerek gündeme almayı, eş zamanlı olarak da anayasa çalışmalarını sürdürmeyi düşünüyoruz.”

Meclis’te altı siyasi parti grubu ve 14 siyasi partinin bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, oy verenlerin yüzde 95’inin parlamentoda temsil edildiğini belirtti. 

Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
“Parlamentoda iyi bir şekilde bu müzakereleri sürdürmeyi başarırsak bundan sonuç alabileceğimizi ümit ediyorum. Ben de şahsen seçimden sonraki dönemde yeni anayasa meselesini başta grubu bulunan siyasi partilerle görüşerek takip edeceğim. Bazı siyasi partilerin anayasa hazırlıkları var ama bütün siyasi partilerin bu süreçte yeni anayasaya ilişkin hazırlıklar yapmalarını bekliyorum.

Meclis Başkanı olarak akademinin, hukuk çevrelerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve yeni bir anayasa ihtiyacını hisseden, sözü olan herkesin sözünün dinleneceği ve bundan istifade edileceği bir anayasa yapım sürecini demokratik bir hassasiyetle başlatacağız. Ümit ediyorum ki ön yargısız bir şekilde Meclis’te grubu bulunan partiler ve diğer kanaat oluşturacak sivil toplum kesimleri bu sürece katkıda bulunur.”

Geçmişte yapılan çalışmalarda 64 madde üzerinde partilerin uzlaştığı bir metnin bulunduğunu da dile getiren Kurtulmuş, “Bugün tahmin ediyorum çok daha fazla maddede partilerin uzlaşmaları mümkündür. Burada esas olan şey, bu tartışmanın doğru zeminde ve doğru yöntemlerle sürdürülmesidir. Doğru zemin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. TBMM’nin inisiyatifinde, halkın ihtiyaçları neyse, hangi konular gündeme geliyorsa bunları ön yargısız bir şekilde tartışmaktır.” ifadelerine yer verdi.

Anayasa hazırlığının biraz uzun vakit alabileceğini dile getiren Kurtulmuş, Meclis yeni yasama dönemine başladığında anayasa tartışmalarının Meclis’te yapılabileceğine inandığını söyledi. 

"AVRUPA GENİŞLEMEK İSTİYORSA TÜRKİYE'Yİ DİKKATE ALMALI"

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hiçbir zaman doğrusal bir şekilde yürümediğini, hep inişli çıkışlı olduğunu belirten Kurtulmuş, ilişkilerin çok gergin olduğu zamanlardaki sorumlunun da hiçbir zaman Türkiye olmadığını vurguladı.

Avrupa Birliği'nin çok açık çifte standartlar uyguladığını; bunlardan birinin de tam üyelik sürecinde gösterdiği tavır olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Türkiye'nin bu konularda hiç taviz vermediğini, tam üyeliğin, karşılıklı müzakereler ile yürütülecek bir şey olduğunu söyledi. Şu anda esas tartışmanın, Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl olacağından ziyade Avrupa'nın kendi içerisinde olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birinci tartışma, AB genişleyecek mi, daralacak mı? İkinci tartışma, AB, Amerika'nın boyunduruğu altında mı kalacak, daha bağımsız bir yol mu izleyecek? Üçüncü tartışma ise Alman inisiyatifi mi, Fransız inisiyatifi mi baskın olacak? İngilizler kendilerini dışarı çekerek tartışmaların biraz dışında konumlandılar. Benim şahsi kanaatim Avrupa Birliği Kırım'ın işgaline bir şey diyemeyerek zaten politik olarak birkaç adım geriye çekilmiştir. Şimdi NATO, aracılığıyla derlenip toparlanmaya çalışıyorlar. Bu süreç Avrupa'nın kendi iç tartışmalarını belirleyecektir. Avrupa genişlemek istiyorsa dikkate alacağı en önemli ülke Türkiye'dir. Türkiye çok kültürlülüğü, farklı fikirleri barındırabilme potansiyelini Avrupa'ya kazandırır."

Dünyanın geleceği için çok büyük tehlikelerden birisinin de Avrupa'da yükselen aşırı sağ, ırkçılık ve faşizm olduğunu belirten Kurtulmuş, bu tür politik kaymaların Avrupa'nın ana akım damarlarını zehirlediğini söyledi.

Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Yabancı deyince tüyleri diken diken olan kayda değer bir kitle var. Bu kitlenin oyunu almak için ana akım siyasetçiler bile o dile yakın mesajlar vermektedir. Dolayısıyla bu kitlenin bakışında Türk, kötü bir şey… Üstüne son 10-15 yıldır devam eden İslamofobi artık aleni bir İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Demokrasi, fikirlere saygı, dinlere, inançlara hürmet gibi AB'nin en temel tezleri, değerleri çiğnenmiştir. Bence Türkiye ile Avrupa ilişkilerini konuşurken önce Avrupa'nın bu durumunu müzakere etmek lazım. Biz bu sürecin başından itibaren hiç bu oyunu bozan olmadık. Yetmiş küsur yıl devam eden bir süreç. Türkiye buna razı olmaz. AB, eğer iyi bir gelecek tasarlayacaksa Türkiye'yle iyi ilişkiler kurmaya muhtaçtır. Bu anlamda hem AB’nin kurumsal yapısıyla hem de ikili olarak iyi ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Her gittiğimiz platformda yetkililerle görüşüyoruz, konuşuyoruz. Onlara da bu uyarılarımızı yapıyoruz. Yani orada da makul siyasetçiler, artan İslamofobi ve ırkçılığın ne büyük tehlike olduğunu görüyorlar."

'TÜRKİYE BARIŞ GÜCÜNDE YER ALIR'

Kurtulmuş, "Gazze'de ateşkese varılmasının ardından çok uluslu bir barış gücü oluşturulması durumunda Türkiye de barış gücü içinde yer almalı mı?" sorusu üzerine şunları söyledi:

"İsrail'in fiilen uluslararası hukuka aykırı attığı bu adımları önleyecek bir mekanizma mutlaka kurulmak zorundadır. Barış gücü, en önemli tedbirlerden birisidir. Bizim garantör olmak dediğimiz şey bu. Türkiye'nin de içinde bulunduğu, tercihen bölge ülkelerinden bir barış gücü oluşturulabilirse İsrail bu kadar rahat adım atamaz. Biliyor ki dünyanın kılı kıpırdamayacak. Adam bombaları yağdırıyor, orayı uçuşa yasak bölge ilan et, bir tane İsrail uçağı kalksın bakalım. Dolayısıyla bunun uluslararası bir mekanizma içerisinde önlenmesi mümkündür. Türkiye'de böyle bir barış gücünde yer alır."