Röportaj 16.04.2018 12:26 Güncelleme: 16.04.2018 00:35

'Troya Son Tunç Çağında Bir Anadolu Kentidir'

Troya kazı başkanı Prof.Dr. Rüstem Aslan, Truva'nın mimarisi ve arkeolojik kalıntıları incelendiğinde son Tunç çağında bir Anadolu kenti olabileceği yorumunu yaptı. Aslan, YeniBirlik için Truva'yı anlattı.
'Troya Son Tunç Çağında Bir Anadolu Kentidir'

SEMA SEZEN

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Truva'nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine kabul edilişinin 20. yılında, 2018'in “Troya Yılı” ilan edilmesi aradından TROYAZAR Uluslararası Homeros Edebiyat Festivali'nde
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve Troya kazı başkanı Prof.Dr. Rüstem Aslan ile sohbet etme imkanı buldum. Aslan, her hafta Pazar günleri "Kültür Medeniyet" adı altında hazırladığımız arkeoloji sayfamız için sorularımızı yanıtladı.

-2018 Troya yılı ilan edildikten sonra kazılara destekler daha mı arttı?

2018 Troya yılı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Troya'nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine kabul edilişinin 20'inci yılı nedeniyle aldığı bir karar. Bunun öncesinde de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Troya müzesi ve Troya kazısına ayırdığı çok önemli bütçeler var. İÇDAŞ, bizim kazımızın ana sponsorudur. Çanakkale'deki beş kazıya sponsor oldular. Kültür Bakanlığı'nın katkıları izin ve ödenekleri gayet iyi. Finansal olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; herhangi bir sorunumuz yok.

-Kazılar hızlanmaya başladı tabii, bulgular da çoğaldı...

Arkeolojik kazılarda çok kazmak bir argüman değildir. Dikkatli, hata yapmadan, belgeleyerek kazmak ve tabii ki asıl önemlisi olan korumaktır. Öte yandan gelen ziyaretçilere ören yerini anlaşılabilir bir şekilde anlatmak gerekiyor. Bizim zaten ana projelerimiz, restorasyon, koruma, didaktik uygulama ön planda ama bununla beraber arkeolojik sorunlara cevap verebilecek noktalarda da kazılarımızı bir uluslararası ekiple devam ettiriyoruz. Çünkü Troya çok önemli. Dünyanın pek çok farklı üniversitelerinden öğrenciler, hocalar bir şekilde iki gün, üç gün beş gün, burada bu tür çalışmalarda yer almak istiyorlar. Biz de ortak proje kapsamında bunları hep birlikte gerçekleştiriyoruz.

'Troya tercihini hep Hititlerden Anadolu'dan yana kullanıyor'

-Troya veya Truva denildiğinde antik şehirin dışında ilk akla gelen Yunan mitolojisi ve Aşil (Achille veya Akhileus). Hatta mitolojide büyük Troya savaşında Aşil, Truvalılar tarafında savaşan Amazon savaşçısı Pentesilya (Pentesile, Penthesilia) ile ölümüne çarpışır. Aşil, Pentesilya'yı öldürdükten sonra miğferini açar ve aşık olur. Pentesilya'nın Anadolulu ve Türk; Amazon kabilesinin de Türk olduğuna dair kanıtlar ararız. Amerikalı arkeolog Dr. Jeanine Davis Kimball'ın bu konuda yazdığı kitabı "Savaşçı Kadınlar" bunu doğrular nitelikte. Öte yandan Kimball'ın önayak olduğu testte, bir amazon kurgan mezarından alınan DNA örneğiyle küçük Kazak kızın genleri yüzde 99 tutmuştu. Mitolojiyi kanıt olarak göstermek doğru değil ama yıllardır bu bölgenin havasını soluyan ve kazılarda emek harcayan bir arkeolog olarak bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Mitolojik olaylara şöyle bakmak lazım. Homeros İlyada Destanı'nda aslında M.Ö bin 200'lerde geçtiği kabul edilen Troya Savaşı'nı 500 yıl sonra yazıya geçirerek anlatıyor. Aradaki bu 500 yılda da yazı yok, biz karanlık çağlar olarak tanımlıyoruz. Bu dönemdeki destanların, Homeros'a kadar geçmesinin sözel gelenekle, destancı gelenekle olduğunu araştırmacılar öne sürüyor. Yani 500 yıl sonra Homeros, bu destanları yazıya geçiyor. Ancak şunu da çok iyi biliyoruz; Destancı geleneğinde, sözel gelenekte 3 kuşak kuralı var. Yani 3 kuşak sonra olaylar menkıbeleşiyor. Özündeki gerçeklik bozulmamak kaydıyla biraz değişiyor. Şunu söyleyebiliriz ki Homeros'un İlyada Destanında Troya savaşıyla ilgili bir gerçek öz var ama diğer olay ve kişilerin farklı dönemlerde yaşanmış geçmiş olayların eklenmesi şeklinde olabileceğini tahmin ediyoruz. Bu ne anlama geliyor? Destanı birebir tarih olayı gibi kabul etmek doğru değil. Ancak tarihsel gerçeklerin destanın içinde yer alması söz konusu. Amazonların Türklerle olan ilişkileri ya da Kurgan mezarlarından çıkan buluntularla olan ilişkileri biraz spekülatif bir alana doğru gidiyor. Troyalıların Türklerle ilişkileri olup olmadığı konusunda elimizde net bir bilgi olmamakla birlikte şunu söyleyebiliriz; Troya'daki tarihsel süreç Anadolu kültür tarihi süreci içinde gelişen, dönüşen, devam eden bir süreç. Son 20-30 yıllardaki kazılarda, özellikle benim doktora hocam Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann'ın bakış açısı, Doğu'dan bir bakış açısıdır. Hititlerden bir bakış açısıdır. Troya'nın bir Anadolu kenti olduğunu, Hitit kültürü içinde yoğrulduğunu ve Doğu-Batı çatışmasında son Tunç Çağı politikası dersek; Akalar, Mikenler, Batı Yunanistan anakarası Girit adası; ancak Batı Anadolu'dan itibaren tüm Anadolu hatta Suriye sınırına kadar bir Hitit kültür ve siyasi hakimiyetinin olduğunu biliyoruz. Bu çatışmada Troya tercihini hep Hititlerden Anadolu'dan yana kullanıyor. Mimarisine ve diğer arkeolojik buluntularına baktığımızda da Troya bir son Tunç çağında bir Anadolu kentidir. Bunun üstüne diğer farklı süreçler geliyor ve kültür tarihinde kesintisiz bir şekilde devam ediyor.

Troya, İmrozlu Kritovulos ve Fatih Sultan Mehmet

-Fatih Sultan Mehmet'in de Truva'ya, Homeros'un İlyada destanına ilgisi olduğunu söylemiştiniz.

Fatih Sultan Mehmet, önemli bir asker, önemli bir devlet adamı, önemli bir kültür adamı. Bunu Fatih Sultan Mehmet'in kütüphanesinden anlıyoruz. Sarayında onun himayesi altında çalışan edebiyatçılardan, tarihçilerden biliyoruz. Toplattığı, kopyalattığı kitaplardan anlaşılıyor. Fatih Sultan Mehmet'in özellikle Troya'yla olan ilişkisini anlatan tarihçisi İmrozlu Kritovulos'un Fatih Sultan Mehmet'e adadığı kitabı var. El yazması Topkapı Sarayında Fatih Sultan Mehmet kütüphanesinde yer alıyor. Kitapta şunu anlatıyor: 1462'de, Fatih Sultan Mehmet Midilli seferi sonrasında Troya'yı, Çanakkale Boğazı'nı ziyaret ediyor ve buranın ne kadar önemli bir jeopolitik konumda olduğunu söylüyor.