Röportaj 28.11.2023 08:00 Güncelleme: 28.11.2023 09:24

​"KALBÎ İLETİŞİM'İN DÜNYAYA YAYILMASI GEREKİYOR"

"İnsanlar hırslarına ve benliklerine yenik düşüp kalplerini ertelediler. Birçoğu kalplerini unuttu, birçoğu kalbin nerede durduğunu bile unuttu çünkü; bu konuda eğitim de almadılar… Biz gerçek kalbî iletişimi bulmak için kendi içimize dönmek ve özümüze bakmak zorundayız."
​"KALBÎ İLETİŞİM'İN DÜNYAYA YAYILMASI GEREKİYOR"

MÜRVET KARA

Gazetemizde her perşembe günü okurlarıyla buluşan Buluşma Noktası sayfasının editörü, gazeteci, yazar ve öğretim görevlisi Ümit Gülbüz Ceylan ile ilk kitabı olan Kalbî İletişim’i konuştuk. Yazarın gazetedeki sayfasından seçilen foto kritik ve ana yazıların derlenmesiyle oluşturulan Kitap Yurdu’dan satışa sunuldu.

Yazar, günümüzde materyalizmin ve aydınlanmacı geleneğin girdiği ontolojik krize, özellikle spiritüel ve manevi arayışların gün be gün artmasına dikkatleri çekiyor. Covid-19 döneminden sonra yaşananlar, dünyada sosyal bir dönüşümün başladığını ve sürdüğünü işaret ediyor. Bu dönüşüm, aydınlanmacı düşünceden ileri gelen pozitivizmin, postmodernizm ile girdiği revizyon sürecinden başarıyla geçemediğini gösteriyor. Bu durumun beraberinde, aklın yerine kalbi ikame eden düşünme pratikleri ön plana çıkıyor. Artık tüm dünya, kalbî bir reçete aramaya mahkum. Gazeteci, yazar ve öğretim görevlisi Ümit Gülbüz Ceylan ile Kalbî İletişim’i ve insanlığın, dünyamızın şifa reçetesini masaya yatırdık.

·         Kitabın adıyla başlamak istiyorum röportaja, niçin Kalbî İletişim?

Çünkü çağımızda kalp çok ihmal edildi, çok ertelendi, onun yerine çok fazla şey konuldu, işte rasyonalite ve akıl, özellikle batının aydınlanmacı felsefesi ve onunla birlikte gelen Sanayi Devrimi, her şeyi mekanikleştirdi. İnsan metalaştırdı hatta sadece insanı değil insanın ürettiği her şeyi de metalaştırdı. Dolayısıyla pazarlamanın, satmanın, tüketmenin bir ürünü oldu. Bu durum bir ahtapotun kolları gibi dünyayı sardı. İnsanlar hırslarına ve benliklerine yenik düşüp kalplerini ertelediler. Birçoğu kalplerini unuttu, birçoğu kalbin nerede durduğunu bile unuttu çünkü; bu konuda eğitim de almadılar. Kalbin ne işe yaradığını da bilmiyordular. Sadece kan pompalayan bir et parçası olduğunu düşünüp içindeki gerçek ruhu gerçek manevi tarafı açıkçası unuttular. Dolayısıyla şu anda mesela herkes materyalizmden kurtulmanın formüllerini arıyor. Son yirmi senedir, meditasyonlar, tasavvufun bu kadar yükselmesi gibi kişilik gelişimi, NLP’ler, bir takım spiritüel diyebileceğiniz akımlar, işte hep bu kalbî iletişime duyulan ihtiyaçtan çıktı aslında ama tabii bunu arayayım derken yine orada bir hataya düştüler. O akımlar da bir meta haline dönüştürülerek medyanın içinde gerçek yerini bulamadı. Dolayısıyla biz gerçek kalbî iletişimi bulmak için kendi içimize dönmek ve özümüze bakmak zorundayız. Özümüzden dışarıya doğru taşmak zorundayız. Evimizin içine evimizden komşumuza, komşumuzdan apartmanın dışına, bütün dünyaya kalbi iletişimin yayılması gerekiyor.

kitap

·     Kitap gazetedeki yazıların derlenmesinden ortaya çıktı. Önümüzdeki günlerde yeni bir kitap daha düşünüyor musunuz? Nasıl bir kitap olacak?

Tabii yani tek kitapla kalmayacak. Tek kitapla oldu bittiye getirmeyeceğim. Sürekli, seçilmiş yazılarla devamı gelecek. Hatta belki daha şık bir şekilde sunularak illüstrasyon da kullanarak farklı şeyler yapılabilir. Hatta bunun dışında bir roman da var aklımda. Bir aile hikayesi düşünüyorum.

“Hayatı ve Mesleklerimizi Anlamlı Kılan Kalbimizdir.”

·   Gazetecilik, akademisyenlik genellikle kalbin bir kenara bırakıldığı, rasyonel olduğu kabul edilen mesleklerdir. Peki sizce kalbi merkeze alarak bu meslekleri icra etmek mümkün mü? Nasıl?

Hiçbir meslek kalbin dışına itilemez. O zaman bizim yapay zekadan hiçbir farkımız kalmaz. Zaten sorun da bu, yani şu an; son yirmi senedir, otuz senedir, kırk senedir, tartışılan en ciddi mesele bu. Gazetecilik kalpsiz olmaz, doktorluk kalpsiz olmaz, akademisyenlik kalpsiz olmaz, mühendislik kalpsiz olmaz. Merhamet duymadan, kendinizi karşınızdakinin yerine koymadan, insanları kendimizden görmeden, hiçbir meslek icra edilemez. Çünkü meslekler kendimiz için değildir, meslekler kendimizi bir yere taşımak içindir ama biz tek başına kendi kendimizi bir yere taşıyamayız. İnsanların varlığı olmadan, hayatın hiçbir anlamı yok. O zaman, çıkarsınız bir dağ başına, tek başına orada “Nirvana'ya ereceğim.” diye düşünürsünüz. Öyle bir şey yok tabii. Hayatın içinde, bu keşmekeşin içinde, sorunlarla, sıkıntılarla mücadele ede ede, vuruşa vuruşa bir yere gelmeniz lazım. Dolayısıyla her meslekte farklı farklı insanlarla karşılaşıyoruz. İnsan tanıyarak ve insanların olumlu-olumsuz duygularına tanıklık ederek, olumsuzlarla mücadele ederek, onları da anlayarak, onlarla birlikte gelişerek bir yere geliyoruz. Dolayısıyla nasıl kısmına geliyoruz, önce kendimizi geliştirmemiz lazım, kendimizdeki eksiklikleri ve yanlışlıkları fark etmemiz lazım. Eleştiri kabul etmemiz lazım, eleştiriye tahammül etmemiz lazım ve her şeyden önce başka insanların bizim için var olduğunu, bizim gelişmemiz için var olduğunu kabul etmemiz lazım. Mesleklerde kalbi kullanmak tabii ki gerekiyor, kalpsiz hiçbir şey olmaz, kalpsiz bir yemek pişirin mesela, sevgisiz bir yemek pişirin, o yemeği yiyemezsiniz. O yemek en başarılı aşçıdan bile çıksa, her şey çok yerli yerinde bile olsa, ne tadı olur ne de tuzu olur. Dolayısıyla mesleğimize can veren, mesleğimizi anlamlı kılan, kalbimizin varlığıdır, sevgisidir. Kalp mesleğimizi anlamlı kılar, şekillendirir, daha iyiye taşır, insanlara güzel bir meslek olduğunu fark ettirir. İnsanlarla güzel bağlantı kurmamızı sağlar, dolayısıyla her seferinde insanlar için için bu mesleği nasıl faydalı kılabilirim kısmını, doğruyu ve yanlışı mesleğimle birlikte nasıl insanlara aktarabilirim kısmını düşünerek hareket etmemiz lazım.

“Yeni Nesile Özü Sözü Bir Rol Modeller Gerek!”

·        Gündeme baktığımızda kalplerimizi acıtan haberlere maruz kalıyoruz, örneğin Filistin’deki savaş, salgınlar, iklim değişikliği, cinayet haberleri; Dünyayı iyileştirmenin bir yolu olarak kalbî iletişimi nasıl kullanabiliriz?

Şunu söylememiz gerekiyor, hiçbir zaman mutlak iyilik ve mutlak kötülük diye bir şey yok. Bu dünya için yok. Kötülük olmasaydı iyiliğin değerini anlayamazdık. Yani şöyle bir şey siyah olmasa beyazın, beyaz olmasa siyahın anlamı yok. Her şey zıttıyla kendini aşikâr ediyor. Bu önemli yani herkes uzun olsa kısayı nasıl anlayacağız mesela? Dolayısıyla kötüler hep var olacak. Bütün kötülükleri yok edeceğim gibi ütopik bir hedefle ortaya çıkamayız ama iyilikleri nasıl çoğaltabiliriz? İyilikler çoğaldıkça kötülerin sesi çıkmayacak, onlar azalacak, onların etkisi kaybolacak, etki bakımından azalacaklar, varlıkları devam edecek ama etkileri azalacak, iyiliğin etkisi çoğalacak. Dolayısıyla kalbî iletişim açısından baktığımızda böyle düşünebiliriz. Yani iyilikleri çoğaltmak, dediğim gibi meslekte de öyle herkes kendi mesleğinde iyiliği çoğaltmalı. İnsan olarak da sadece meslekî olarak değil. Her şeyden önce sokağa çıktığın an, yalnız sokağa çıkıyorsun diyelim, kime nasıl iyilik edebilirim? Hayvana nasıl iyilik edebilirim? Ondan sonra sokakta bir tane kırık bir cam parçası gördün, onu alıp çöpe atarsın. Niye? Geçen araba veya başka birine zarar vermesin diye. Bu iyilik seni iyileştiriyor zaten. Yani iyiliğin doğasında böyle bir şey var. İyilik yaptıkça sen iyileşiyorsun. Nasıl iyileşiyorsun? Ruhun iyileşiyor, daha da iyi olmaya gayret etmeye başlıyorsun. Hep iyilikleri görmeye başlıyorsun. Kötülükleri iyiliklerle örtmeye başlıyorsun. Görmemezlikten gelmek değil yanlış anlaşılmasın, kötülükleri de göreceğiz, mücadele edeceğiz ama yok saymayacağız. Örneğin; bir öğretmenin, mutlaka o kötülüklere karşı da nesilleri, öğrencileri evlatları uyarması gerekiyor. Nasıl mücadele etmesi gerektiğini öğretmesi gerekiyor ama bunu nasıl yapacağız? Örnek olarak. Anlattığın gibi bir insan olmalısın ki karşı taraf etkilensin. Sözün özü yeni nesile özü sözü rol modeller gerekiyor.

“Gençlerden İlham Alıyorum”

·         Kitabın ortaya çıkış sürecinde, size en çok ilham veren, sizi motive eden şey neydi?

O kadar çok şey var ki hangisinden başlasam bilemiyorum ama en çok gençler beni motive ediyor. Çocuklar değil gençler, neden bilmiyorum belki benim gençliğimde yaşadığım dönüm noktalarıyla ilgilidir, belki gençliğimde iyileştirmek istediğim yerler olabilir yani ama gençlere karşı çok büyük bir merhametim var, öyle söyleyeyim çünkü; onların daha çok ihtiyacı var çocuklardan. Yani çocuklar bir yere kadar idare edebiliyorlar ama gençlerin kafası çok karışık olabiliyor. Gençlik dönemi çok karışık bir dönem, zaten genç dediğimizde hangi gençlik diyebilirsiniz, yani lise itibarıyla, 13 gençlik sayılıyor artık hani Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre. Benim bahsettiğim gençlik biraz daha lise sonlara doğru ve üniversite gençliği diyebilirim. Onlar benim ilham kaynağım oldu. Onlara bir şeyler anlatmak, aktarmak, onlarla gönül bağı kurmak, beni çok motive eden bir şey. Tabii hocalarım oldu, var hala, onların da motivasyonu çok önemli ama asıl motivasyon kaynağım gençler diyebilirim.

·         Genç iletişimcilere, iletişim fakültesi mezunlarına, sektörde yeni başlayan alaylılara, genel olarak neler tavsiye edersiniz?

Derinlerde kaybolmadan derinlikli araştırma yapılması lazım. Evet, yüzeysel kalınmaması gerekiyor ama derinlerde de kaybolmadan her alandan bilgiye sahip olunmalı. Hele ki gazeteci olacaksa, her alandan en azından kabaca da olsa bir bilgi sahibi olmalı. Mesela işte milattan önce neler olmuş, milattan sonra neler olmuş? İşte buradan bir okuma yapmaya başlayabilirler. Tarihin seyri nasıl geçmiş, uygarlıklar nasıl kurulmuş, nasıl yıkılmış, savaşlar neden çıkmış, neden bitmiş, gibi savaşların sebepleri ve sonuçları üzerine okuyup anlayabilirler. Dinler tarihi tabii ki çok önemli, teknoloji tarihi çok önemli, zaten gazeteciliğin ana konularından biridir teknoloji. İletişim teknolojisi de diyebilirim belki ve mutlaka her konudan genel bir bilgi birikimi elde ettikten sonra bir konuda uzmanlaşmalarını tavsiye ederim. Bir insan her şeyde uzmanlaşamaz. Böyle bir şey olmaz. Bir konuda çok iyi uzmanlaşacaksın. Onun dışındaki konularda da konuşabilecek kadar tartışabilecek kadar bilgi sahibi olmak gerekiyor.

·         Sizin uzmanlaştığınız konu nedir?

İletişim ve kültür diyebilirim. Özellikle Türk Ontolojisi üzerine uzmanlaştığımı söyleyemem ama yani bu bir süreç tabii ama uzmanlaşmaya çalışıyorum ve hala daha okuma yapıyorum. Genel anlamda Türk Kültürü ve aile tabii kültür dediğin zaman çok geniş bir kavram, aile giriyor işin içine, çocuk giriyor, değerlerimiz giriyor, dinimiz giriyor. Türk Ontolojisi benim ana şemsiyem, onun içinde bu konuları sayabiliriz.

“Hassasiyet Tek Çıkış Kapımız”

·        Daha adil bir dünya için başka neler yapmalıyız?

Hassasiyetle davranmamız gerekiyor. Hassas olmamız lazım. Yüzeysel bakmamak gerekiyor konulara, insanlara ama hala içinde olduğumuz bu savaş sürecinde bazı konularda da çok sert eleştiriler yaptığımızı görüyorum. Mesela gençlerin çok yüzeysel olduğunu başımıza bir şey gelse gençlerin umurunda olmayacağı gibi biliyorsunuz çok acımasızca eleştiriler yapıldı. Gerçi ben bu eleştirilere hiç katılmadım onu da ayrıca söyleyeyim. Gençlere hep güvendim. Bakın şimdi dünyada bir sürü sosyal medya fenomenleri satın alınmaya çalışılmış. Onlar şimdi çıkıyor tartışıyorlar, bizi satın alamazsınız diye, dünyaya meydan okuyan gençler var. Demek ki iyiliğin bir şekilde aşikar olma gibi bir huyu var. Dolayısıyla Filistin konusunda, sosyal medyayı yöneten elinde tutan hatta sosyal medyanın mucidi olmalarına rağmen nasıl oluyor da bugün bunca dezenformasyonun içinde sosyal medya ile birlikte insanlar gerçekleri öğrenip ve ayaklandılar? İşte burada iyiliğin bir süre sonra ısrar edildiğinde kendini ortaya çıkarma gibi bir güzelliği var. Demek ki biz iyilikte ısrar edeceğiz. Yani ne olursa olsun, hiç şaşmayacağız, pes etmeyeceğiz, iyilik de ısrar edeceğiz, dolayısıyla İsrail burada algoritmalarla istediği kadar oynasın, iyilik artık ortaya çıkmıştır. Yani kimse onu tutamıyor ve dolayısıyla artık iyiliğin güzelliğin insanları uyandırmaya da başladığını görüyoruz. Kötülük hep var olacak, dediğim gibi, bunu da göz ardı edemeyiz. Hassasiyetin tek çıkış kapımız olduğunu düşünüyorum. Zaten herkes önce kendi evinin önünü süpürmeli. Böyle ahkam kesip büyük laflar savurmak yerine önce evinin içinden dışarıya doğru temizlik yapacak insan. O insan yere çöp atmaz, yere tükürmez, başkasına kötü kötü bakmaz ya da başkasını iğnelemez yani hassas biridir. Tam bunu yapacağı zaman zaten vicdanı onu uyarır yapmaması gerektiğine dair.