Dünya Kaynak: Hibya Haber Ajansı 14.09.2024 11:00 Güncelleme: 13.09.2024 15:26

ABD ve İngiltere'nin Çin tehdidi iddiasını kışkırtmaları, boşa çıkacaktır

ABD'de yayın yapan CNN televizyonunun bildirdiğine göre, 7 Eylül'de ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Burns ile İngiltere Dış İstihbarat Servisi (MI6) Başkanı Richard Moore Londra'da basına açık bir etkinliğe birlikte katıldı.
ABD ve İngiltere'nin Çin tehdidi iddiasını kışkırtmaları, boşa çıkacaktır

ABD'de yayın yapan CNN televizyonunun bildirdiğine göre, 7 Eylül'de ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Burns ile İngiltere Dış İstihbarat Servisi (MI6) Başkanı Richard Moore Londra'da basına açık bir etkinliğe birlikte katıldı.

İki yetkili, burada yaptıkları konuşmalarda, ABD-İngiltere arasında istihbarat ortaklığını güçlendirme niyetini teyit ederken, "Rusya ve Çin tehditleri" iddiasını kışkırtmaya çalıştı.

Aynı gün iki yetkili İngiliz Financal Times gazetesine verdikeri demeçte, Çin'in kalkınmasını "21. yüzyılın başlıca istihbarat ve jeopolitik meydan okuma" olarak nitelendirdi.

Nitekim, Burns bu yılın başında, 30 Ocak 2024 tarihli Foreign Affairs dergisinde çıkan makalede, Çin'in ABD'nin hakimiyet statüsüne meydan okuduğunu iddia etti. Burns, CIA'nin Çin'e ilişkin istihbarat çalışmalarına daha fazla kaynak aktaracağını açıkladı.

Batılı ülkelerde kullanılan ünlü bir deyim var: "İnsanın kendini bilmesi iyidir."
Ancak, ABD'li ve İngiliz bazı siyasetçiler genellikle işin doğrusuyla yanlışını karıştırmayı tercih ediyor. Bu iki ülke, bir yandan küresel stratejik güvenlik ve istikrarı bozan girişimlerde bulunuyor, öbür yandan da çeşitli yalanlar ile diğer ülkeleri karalamaya çalışıyor.

Bu girişimler, hem onların büyük devlet duruşunu zedeliyor. Hem de küresel onurlarını çürütüyor.

Çin hakkında "21. yüzyılın başlıca istihbarat ve jeopolitik meydan okuması" iddiası, baştan sona asılsız bir yalan. Çin'in sosyalist bir ülke olması, barışçı gelişme yolunu tercih etmesi, bağımsızlık ve egemenliği esas alan dış politika izlemesi, diğer ülkelerle barış içinde olma ikesine sadık kalması, Çin'in öteden beri özsavunma politikasını oluşturuyor. Çin'in savunma inşası ve gelişmesi, kendi güvenliğini korurken, dünya barışına da güç katıyor. Çin’in askeri gücünün artması, dünya barışının gücünün arttığı anlamına geliyor.

ABD'ye bir bakalım;

ABD yıllardır yaptığı askeri bütçe harcamalarıyla bu alanda dünya birinciliğine oturdu. Öyle ki, ABD'nin askeri bütçesi dünya ülkelerinin toplam askeri bütçesinin dörtte birini oluşturuyor.

ABD'nin 2025 yılı için planlanan savunma bütçesi, ABD hükümetinin toplam mali bütçesinin yüzde 12’ini oluşturuyor. ABD'nin askeri bütçesini bu kadar yüksek seviyede tutmasının nedenini dünya kamuoyu net şekilde biliyor.

Konvansiyonel askeri gücün yanı sıra ABD, dünyanın en büyük nükleer silah stokuna da sahip. ABD yıllardır BM Şartı'nı açık bir şekilde ihlal ederek Irak ve Afganistan gibi ülkelerde savaş açtı ve yerel halkın ciddi can ve mal kaybına yol açtı. ABD, PRISM gibi projeler ile dünya genelinde siber saldırı ve telekulak faaliyetleri gerçekleştiriyor. Tüm bunlar, ABD'nin küresel barış ve istikrarı sabote eden esas taraf olduğunu kanıtlıyor.

Günümüz dünyasında, yüzyıl içinde ender rastlanılan bir değişim meydana geliyor. İnsanlık, yönetim açığı, güven açığı, gelişme açığı, barış açığı gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.

Bu tablodan çıkış yolu ise dünya barışı ve huzurunu korumaktan geçiyor.
Sonuç olarak, ABD ve İngiltere, soğuk savaş ve sıfır toplamlı oyun zihniyetinden artık vazgeçmeli.

Çin'in temel çıkarlarını zedeleyen söz ve eylemlerden kaçınmalı, küresel sorumluluklarını yerine getirmeli ve dünya barışının korunması için katkıda bulunmalı.