Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Parçalı bulutlu
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara
Yeni Birlik Gazetesi Gündem Dünden bugüne çıkan yol ve sınıf mücadeleleri...

Dünden bugüne çıkan yol ve sınıf mücadeleleri...

Kiras'ın makalesi Osmanlı’daki sınıf mücadelelerinin sistem açısından sahip olduğu paradigmayı Fatih'e kadar getiriyor... Ben de kısaca daha sonrasının altını çizmek istedim…

Kiras'ın makalesi Osmanlı’daki sınıf mücadelelerinin sistem açısından sahip olduğu paradigmayı Fatih'e kadar getiriyor... Ben de kısaca daha sonrasının altını çizmek istedim…
http://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kiras/osmanlida-sehzade-kavgalari-parti-mucadelesiydi-6227 
Evet, İbn-i Haldun diyalektiğine göre „tarihsel devrimci“ Osmanlı tipi  Devletlerin ömrü 120 yıldı. Antika medeniyetleri alaşağı ederek doğan bu Devletler, gelişirler ve sonra da  başlangıçta yok ettikleri antika yapıya benzemeye başlayarak  yeni bir  „tarihsel devrimci“ gücün vuruşuyla yok olur giderlerdi… 
Dikkat ederseniz Timur’a kadar olan cürecin de özü budur… Timur gelir vurur ve dağıtır. Bu aslında I. Osmanlı Devleti’nin sonudur… Ama Timur kalıcı olmaz, onun gözü Hindistan’a kadar uzanan yoldadır. Daha sonra çeker gider… Bütün o adem-i merkeziyetçi akımları (Şeyh Bedreddinler’i falan) yok eden Osmanlı daha sonra II. Osmanlı Devleti olarak yeniden yükselmeye başlayacaktır… Ama işin özü gene aynıdır… Fatih dönemine gelince gene ya sil baştan hikaye yeniden yazılacak, ya da sistem kendi tarihsel devrimci silahını kınından çıkararak onu bir iç tarihsel devrim mekanizması olarak kullanıp kendini yeniden üretmeye çalışacaktır… 
İstanbul’un fethinin Osmanlı açısından asıl önemi  onun Bizans Devlet geleneğini üstlenmesi olur… Nitekim Fatih bir ara kendini 'Kaiser-i Rum' (yani Roma  İmparatoru) olarak ilan etmeye kadar vardırır işi… Ve Merkezi Devlet’in önünde tehlike teşkil edebilecek bütün o uçbeyliklerini (o alpleri, gazileri) falan yok eder… Böylece İbn-i Haldun diyalektiğini durduracağını sanır…
Ama boşuna çabadır bunlar! 16. Yüzyılın ortalarından itibaren yeni bir süreç başlar. Ve sistem yeniden adem-i merkeziyetçi yönde gelişir... 
Daha önce Fatih'in yaptığı merkezileşme hamlesi,  günün koşulları altında III. Selim ve II. Mahmut'un "Batılılaşma" adı altında yeni tipten bir merkezileşme hamlesiyle devam edecektir... Bütün o "Tanzimat" falan bu sürecin ürünüdür... Osmanlı, "Batı

lılaşıyoruz" diyerek Batılı devletlere de şirin görünüp, "alın işte, biz de sizin gibi olmaya çalışıyoruz" mesajını verip,  içerdeki  ademi merkezileşme yolundaki muhalefeti yok etmeye çalışır. Tabi bunu yaparken "Kınez", "Kocabaş" adı altındaki gayrımüslim mahalli liderlere dokunmaz!.. Çünkü onlar hem Batılı devletlerin himayesi altındadır, hem de Osmanlı için bir tehlike teşkil etmezler. (Tanzimat'a kadar gayrımüslimler Müslüman olmadıkları sürece yönetime giremiyorlardı...) Ama ötekiler, yani Müslüman liderler bunlar tehlikeli idi.
"Eşraf", "Ayan" adı altında gelişen bu mahalli  Müslüman liderlerin, derebeylerinin -yeni tipten feodallerin- zorlamasıyla II. Mahmut "Sened-i Ittifak'ı" imzalar (1806) Ama bundan kısa bir süre sonra da, Rus harbini bahane ederek Batılı uzmanların yetiştirdiği yeni bir ordu ile, önce, 1826 da bir gecede artık insanlaşmaya başlayarak Devletin başına bela kesilen Yeniçerileri yok eder; hemen bunun ardından da, Müslüman liderleri kılıçtan geçirerek onlara ait bütün mülkü "Müsadere" adı altında Devletleştirir. Toprakları  Devletin kullarına- Reayaya dağıtır ( Osmanlı tarihinin ilerici Padişahı II. Mahmut’un ne büyük bir     toprak reformu uygulayıcısı olduğunu görüyorsunuz!!)  Böylece, ilerde Batı'da olduğu gibi feodalizmin içinde palazlanmaya başlayarak merkezi Devlete rakip olabilecek (giderek kapitalizme doğru evrilebilecek) bir potansiyel daha işin başında  yok edilecektir…
Ama hikaye burada sona ermez! Devlet, daha sonra kendisine bağlı bir kapitalizm yaratarak Anadolu’da gelişmeye çalışan kendisine rakip bir  kapitalistleşmenin önünü kesmeye çalışır, ama bütün bu çabalar da fayda etmez… 
II. Mahmut’un kestiği o Müslüman mahalli liderler, önce II. Grup ve Serbest Fırka, 1950’lere varınca  DP ve sonra da  AK Parti’yle temsil edilerek siyaset sahnesine çıkan Anadolu burjuvalarının ta o zamanlara uzanan tarihsel kökleridir. Ama devletimiz, zaman içinde onların bugünkü uzantılarını kendi katillerine aşık ederek kendisine biad ettirmeyi başarır! 
Kısacası, bütün o "Batılılaşma" adı altında yürütülen "Tanzimat" sürecinin özü Osmanlının  merkezileşme hamlesidir... Tabi Osmanlı bu yola girince ötekiler de (adem-i merkeziyetçi unsurlar olarak o zamana kadar sistemin içinde yer alanlar da) milliyetçilik bayrağını açarak ayrılma sürecine girerler...
Bu mücadele ve ruh hali bugün bile halâ sürüyor... Bugünkü bütün o "bekaa" anlayışlarının  altında yatan ruh halinin tarihsel kökleri de bu değil midir?
Bugünkü Osmanlıcılık bile aynı zeminde gelişmiyor mu? Bakın o da ilginç! 
Bir yanda gene adem-i merkeziyetçiliği esas alan bir anlayış, diğer yanda ise milliyetçiliği bayrak edinerek yükselen bir merkezileşme dalgası... Bu ikili ruh halini her yerde içiçe görebilirsiniz... Başlangıçta "Beyaztürk" merkeziyetçiliğe karşı adem-i merkeziyetciliği savunan bir akım olarak gelisen AK Parti hareketi bile (Erdoğan'ın bu konuda videolarda kayıtlı, "Osmanlı'da "Lazistan, Kürdistan Eyaletleri vardı" diye başlayan söylemleri vardır...) daha sonra kendi içinde bu zeminde ayrışmaya     başlamamış mıdır?.. 
Bunun da ötesinde, bugünkü küreselleşme süreci bile artık yerelden yönetimlere ağırlık veren- merkeziyetçi olmayan- bir yeniden yapılanmayı zorunlu kılmıyor mu?.."Tarihsel uzlaşma" zemininde yeni bir anayasa ile ulaşılacak olan "yeni Türkiye" hedefi de böyle bir paradigmadan kaynaklan mıyor mu?..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *