
İstanbul’un Kaybolan Pastane Kültürü ve Romantik Mekanları
Günümüzde üçüncü dalga kahveciler pastanelerin yerini alsa da, İstanbul’un tarihi boyunca pastaneler yalnızca tatlı ve kahve içilen mekanlar değil, aynı zamanda sosyalleşmenin ve kültürel etkileşimin en önemli merkezleriydi. Özellikle Beyoğlu ve Pera bölgesi, Osmanlı döneminden itibaren Avrupa’dan gelen lezzetlerin, Fransız pastanelerinin ve modernleşme sürecinin izlerini taşıyan özel noktalar oldu.
Bu noktada Lebon ve Markiz Pastaneleri, İstanbul’un belleğinde silinmesi zor izler bırakan iki önemli mekandı. Edebiyatçılardan sanatçılara, şehrin elit kesiminden entelektüellere kadar pek çok kişinin uğrak noktası olan bu pastaneler, yalnızca tatlılarıyla değil, sundukları atmosferle de insanları büyüledi. Ancak ne yazık ki, bu değerli miras günümüzde yerini modern işletmelere bıraktı.

Lebon Pastanesi: İstanbul’un İlk Fransız Pastanesi
Lebon Pastanesi’nin, Fransız Büyükelçiliği'nde pastacıbaşı olarak çalışan ve ardından Mösyö Vallauri’nin şekerci dükkanında deneyim kazanan Eduard Lebon veya oğlu Mösyö Lebon tarafından kurulduğu biliniyor. 1850’lerde açılan Lebon Pastanesi, dönemin en lüks ve kaliteli pastanelerinden biri haline geldi.
O dönemde sıkça kullanılan bir söz vardı: "Chez Lebon, tout est bon", yani "Lebon'da her şey iyidir." Bu cümle, pastanenin sunduğu eşsiz tatların ve mükemmel hizmet anlayışının bir yansımasıydı.
Lebon’un öne çıkan özellikleri şunlardı:
- Fransız drajeleri ve bonbonları
- Özel şarapları ve likörleri
- Art Nouveau tarzındaki iç dekorasyonu
- Limoges ve Haviland porselenleri, Degugis kristalleri ve
- Christofle yemek takımları
Daha da önemlisi, Lebon Pastanesi İstanbul’un entelektüel dünyasının buluşma noktasıydı. Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamit gibi edebiyatçılar burada sohbet eder, şehrin geleceğini tartışırdı. Tıpkı Beyazıt’taki Küllük Kahvesi gibi, ancak daha modern bir ortamda…
Ancak 1940 yılına gelindiğinde, Lebon Pastanesi bulunduğu yerden taşındı ve yerini Markiz Pastanesi’ne bıraktı. Böylece İstanbul’un tatlı tarihinde yeni bir dönem başladı.

Markiz Pastanesi: Pera’nın İhtişamlı Buluşma Noktası
1940 yılında Avedis Ohanyan Çakır, Lebon Pastanesi’ni satın aldı ve ona "Markiz" adını verdi. Markiz ismi, Çakır’ın çikolata ve şekerlemelerini, Paris’in ünlü “Marquise de Sevigne” kalitesinde sunma hedefinden ilham alarak belirlenmişti.
Markiz’in öne çıkan özellikleri şunlardı:
- Muhteşem Art Nouveau seramik panoları
- Vitraylarla süslenmiş eşsiz iç tasarım
- Fransız usulü çikolatalar ve tatlılar
- Üst ve orta sınıfın tercih ettiği sofistike bir ortam
Markiz Pastanesi, hem çikolataları hem de dekorasyonu ile efsaneleşti. İç mekandaki vitraylarla bütünleşen Art Nouveau seramik panolar, mekanın sanatsal bir atmosfer sunmasını sağladı. İstanbul’un elitleri ve sanatseverleri için buluşma noktası haline geldi.
Ancak, 1980’lerde Şark Aynalı Çarşı Pasajı bir otomotiv firmasına satılınca, Markiz Pastanesi kapandı. Uzun yıllar atıl durumda kalan bu eşsiz mekan, 2003 yılında restore edilerek tekrar açıldı. Ancak, kısa bir süre sonra işletme el değiştirdi ve eski ihtişamlı günlerinden uzaklaştı.
2016 yılında ise Markiz Pastanesi tamamen kapandı ve İstanbul’un en özel mekanlarından biri daha tarih oldu.

İstanbul’un Kaybolan Pastane Kültürü: Bugün Ne Durumda?
Lebon ve Markiz Pastaneleri'nin kayboluşu, İstanbul’un değişen kültürel yapısının bir yansımasıydı. Eskiden patisserie ve brasserie kültürüyle şekillenen şehir, günümüzde kahve zincirleri ve üçüncü dalga kahveciler ile anılır hale geldi.
Bir zamanlar edebiyatçıların, sanatçıların, diplomatların ve burjuva sınıfının uğrak yeri olan pastaneler, bugün yerini kahve dükkanlarına ve alışveriş merkezlerine bıraktı. Ancak İstanbul’un belleğinde, bu mekanların anıları hala yaşamaya devam ediyor.