Siyaset - Politika Kaynak: Okan SARIKAYA 05.04.2024 01:08 Güncelleme: 05.04.2024 01:34

Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü: Cavit Çağlar

Eski Devlet Bakanı Çağlar'ın, Gümülcine kentinde başlayıp siyaset, spor, medya ve iş dünyasının son 50 yılına damga vuran hayatı, 'Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü' başlıklı kitapla okuyucusuyla buluştu.
Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü: Cavit Çağlar

Geçen hafta çarşamba akşamı, iftar saatine yakın, telefonun ucunda sanatçı dostum İsmail Özkan...

Ziyaret için gittiği Eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar'la sohbetimize vesile oldu.

Bakan Çağlar’la, yakın tarihte raflarda yerini alan anı biyografi kitabı hakkında konuştuk.

Ertesi gün, Özkan, imzalı kitabı ulaştırdı.

Gazeteci ve siyaset adamı Hulusi Turgut'un kaleme aldığı, Doğan Kitap’tan çıkan, ‘Cavit Çağlar-Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü’ başlıklı kitabı okumaya başlamadan yazarı aradım.

 AAC-TURGUT

Turgut, kitabın biyografiden çıkıp popüler tarih kitabına dönüştüğünü, Çağlar'ın yaşamına etki eden olaylara belgeleriyle yer verdiğini belirterek, biyografinin çok ötesinde olduğunun altını çizdi:

Bir, Türk-Balkan tarihi kitabı.

Hiçbir detay atlanmamıştı.

Öyle ki, “Kitabı okurken Google'a ihtiyaç yoktu…”

Çocukluk ve gençlik yılları, siyasete girişi, bakanlık yaparken yaşadıkları, Süleyman Demirel ile 32 yıllık yol arkadaşlığının yanı sıra Cavit Çağlar'ın; Bursa'daki faaliyetleri, NTV'nin kuruluşu, cezaevi anıları ile Türk-Rus ilişkilerine katkılarından dolayı aldığı dostluk nişanı süreci ve de 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında Ukrayna'da üretilen tahılların serbestçe taşınmasına önayak olması detaylı olarak aktarılmış.

AAC-NISAN

Çağlar’ın, “Hayat hikayemde, benim de bilmediğim pek çok sahne varmış." sözleri, abartı gibi gelse de yaşamöyküsünde, ancak kurgu filmlerinde izleyebileceğimiz sahneler var.

‘Olacak gibi değil’ diyorsunuz. Ama olmuş…

Finale doğru söyleşisine yer verilen, Demirel'in ‘politikadaki kara kutusu’, diplomat ve siyasetçi Mehmet Ali Bayar, Çağlar’ın Türk dış politikasına hizmetlerini, "ABD Dışişleri Bakanı Kissinger gibi diplomaside ‘arka kapı'yı kullanarak pek çok uluslararası ihtilafı çözdü." sözleriyle özetlemiş.

“Mesud Barzani’nin 'çok gizli görüşmede' Demirel ile Çağlar'ababası Molla Mustafa’nın Türklerle ilişkiler konusundaki vasiyetini açıklaması”, “Celal Talabani’nin üzerinin çizilmesi”, “Hafız Esad'ın Başbakan Süleyman Demirel'in elindeki Kürt kartına karşılık, Müslüman Kardeşler kartını sürmesi”, “Demirel ile Yeltsin arasında kurulan "Kırmızı Telefon" hattı..”

Çağlar’ın, ‘Gazeteci refleksi' ile ortaya çıktığını ve yirmi sekiz yıllık bir çalışmanın eseri olduğunu ifade ettiği kitaptaki detaylar son derece anlamlı. İşte bazıları...

***

"Çok gizli" koduyla gelen konuk: Mesud Barzani

Olay, 21 Şubat 1992 Cuma günü başkent Ankara'da, Başbakan Süleyman Demirel'in yeni Başbakanlık binasındaki makam odasında yaşandı. Komşu bir ülkeden gelen konuk, "çok gizli" kodlu ziyarette, Demirel'e, babasının vasiyetini sözlü olarak açıklıyordu.

AAC-MESUD

Aile büyüklerinin yaklaşık bir asır boyunca Türklerle iç içe yaşadığı bu konuk, ülkemize ilk defa geliyor, Ankara'daki MİT tesislerinde misafir ediliyordu.

Başbakan Demirel'in ziyaretçisi, Kuzey Iraklı Kürt liderlerden 46 yaşındaki Mesud Barzani idi. Barzan Aşireti'nin lideri, bu görevi, babası Molla Mustafa Barzani'nin 1979 yılında ABD'de vefatından sonra üstlenmişti.

Makamda, Başbakan Demirel'in yanı sıra Devlet Bakanı Cavit Çağlar ile Dışişleri Bakanlığı'ndan bir Arapça tercüman hazır bulunuyordu.

Barzani, çok heyecanlıydı. Başbakan Demirel'in sohbeti açmasını bekliyordu. Dışişleri'nin görevlendirdiği Arapça tercümanı da hazırdı.

Barzani, bu tarihî görüşme sırasında Başbakanımıza şunları söyledi:

'Sayın Başbakan, bizleri huzurunuza kabul etmenizden dolayı, sizlere şükranlarımı sunuyorum. Müsaadelerinizle sözlerime, rahmetli babamın (Molla Mustafa Barzani) bizlere bıraktığı vasiyetiyle başlamak istiyorum. Babam, 1975 yılında rahatsızlandı. Tedavisini, dört yıl boyunca ABD'de yaptırdık. Hastalığının son dönemlerinde bendenize ve merhum ağabeyim İdris Barzani'ye, vasiyet edercesine, aynen şunları söylemişti:

'Evlatlarım, bu Saddam belası, Irak'taki Kürt neslini yok etmek istiyor. Biliyorsunuz, İran da bizi ortada bıraktı. Bölgemizde tek güvenebileceğimiz millet, Türklerdir. Ben bugün varım, yarın yokum. Başınız derde düşse de düşmese de Türklerle temas kurun. Onlara güvenin ve dayanışma içerisinde olun!

Evet, Başbakan Demirel, rahmetli babamın vasiyeti böyleydi. Bendeniz de o vasiyetin uygulayıcısı olarak yüksek huzurlarınızdayım.'

Mesud Barzani ile diyalog işte böyle başladı. Barzani'nin, Demirel'e Başbakanlık makamında, babasının vasiyetini naklederken heyecandan sesinin titreyişi, dikkat çekiciydi.

Sonuçta, Mesud Barzani ile anlaştık. Kendisine para ve silahyardımında bulunduk. Rahatladı. Kuzey Irak politikasında, Türkiye ile ortak hareket etme sözü verdi.

***

 “Aması maması yok, sizi uçaktan indiririm”

Cavit Çağlar, 28 Nisan 2001'de New York'tan İstanbul'a getirilirken, THY'nin A340 Airbus tipi Aydın uçağının Kaptan Pilotu Vural Kınacıoğlu ile eşi ve aynı zamanda uçağın Kabin Amiri olan Ömür Kınacıoğlu'nu, aradan 15 yıl geçtikten sonra İstanbul-Levent'teki ofisinde ağırladı.

Sohbet sırasında o kâbuslu günler, gündeme geldi. Yaklaşık 11 saat süren yolculukta yaşananlar, hafızalarda yeniden canlandı.

Çağlar, konuklarını dikkatlice dinledi. Bu yolculukta kendisine yansıtılmayan perde arkası bilgileri Kınacıoğlu çiftinden öğrendikçe, hayretler içinde kaldı.

Çağlar, çok heyecanlıydı.

Konuklar konuşurken, adeta bir gerilim filmi seyreder gibiydik. Kabin Amiri Ömür Kınacıoğlu'ndan sonra eşi Kaptan Pilot Vural Kınacıoğlu da 22 yıl önce yaşadıklarını bizlerle paylaşıyordu:

"Asker kökenliyim. Harp Okulu mezunuyum. Teğmen rütbesindeyken, Eskişehir'de jet pilotluğu eğitimi aldım. Ordudan emekli olunca, 1983 yılında Türk Hava Yolları'na (THY) girdim.

2001 yılı Nisan ayında New York-İstanbul seferine hazırlanırken, ansızın Sayın Bakan Cavit Çağlar'ın geleceğini söylediler. Kapıya çıktım. Beyefendi, iki kişinin kolları arasında yürüyordu. Uçağın en arkasında iki kişilik koltuğa oturttular. Zaten o koltuğun ön tarafı da boşaltılmıştı.

Cavit Bey, çok meşhur bir insandı. Hâlâ da öyledir. Elleri kelepçeliymiş. Eşim, beni haberdar etti. Görevlilerin yanına gittim, 'Kelepçeyi çıkarır mısınız?' dedim. 'Hayır' cevabını aldım. Bunun üzerine, 'Sizleri uçaktan aşağı indirmem gerekir' diye ikaz ettim. Görevliler bana, 'Prosedür böyle' cevabını verdiler. Ben de onları 'Allah korusun, uçak bir kaza yaparsa, kelepçeli yolcuyu nasıl kurtaracağız?' uyarısında bulundum. İçlerinden birisi başkomiser, birisi de polis memuruymuş.

'Ama...' demeye başladılar. Ben de 'Aması, maması yok, lütfen kelepçeyi açın. Aksi takdirde inmek zorundasınız!' uyarısını tekrarladım.

Hiç olacak şey değil. Bakan'a karşı yaptıkları, hiç yakışır mı?"

***

 Mustafa Kemal ve esir General Trikopis

Batı Anadolu'daki işgalci Yunan birliklerinin kolordu komutanlığını Nikolaos Trikopis isimli bir general yapıyordu. Bu general, Anadolu'nun işgalinden önce 1897'deki Osmanlı-Rus Savaşı ile 1912-1913 yılları arasındaki Balkan Savaşlarında da Osmanlı ordularıyla karşı karşıya gelmişti.

AAC-TRIKOPIS

Yunan Kralı Konstantin, Trikopis'e Anadolu'yu işgal emri verdi. Trikopis, Batı Anadolu'da İsmet Paşa (İnönü) komutasındaki Türk birlikleriyle çarpışırken, eşi Elena ile Eirini ve Maria adındaki ikiz kızları da İstanbul-Büyükada'da sayfiye hayatı yaşıyordu.

... 

Zafer, 30 Ağustos 1922'de gerçekleşti. Ardından, Bursa, Afyon, Uşak, Aydın ve Manisa şehirleri işgalden kurtarıldı. Düşman orduları ise 9 Eylül 1922'de İzmir'den denize dökülecekti.

Batı Anadolu'daki Yunan birliklerinin komutanı General Trikopis, 2 Eylül 1922 Cumartesi günü, Afyonkarahisar-Uşak hattındaki Elmalıdağ bölgesinde Ahmet Çavuş (Ünlü) tarafından esir alındı.

 Trikopis'le birlikte tüm komuta kademesi de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim oldu.

Trikopis, önce Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın, ardın dan da taarruz bölgesinde bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna çıkarıldı. Mustafa Kemal Paşa, bu çok önemli günde Uşak'ta bulunuyordu.

İsmet Paşa, esir Yunan generali, Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşı sırasında Batı Cephesi Karargâhı olarak kullandığı Kaftancızadeler Ailesi'nin konağına götürdü. Bu tarihî konakta yaşananları, Trikopis'in Hatıralarım isimli kitabından okuyalım:

Uşak dışında esir olunca, Türk ordusunun kumandanı İsmet Paşa'nın dairesine götürüldüm. O da beni Mustafa Kemal'e götürdü.

Mustafa Kemal'in odasına girdiğim zaman, ayağa kalkarak, beni dostane bir şekilde karşıladı ve Fransızca hitap ederek şunları söyledi:

“Unutmayınız ki general, koca Napolyon da esir olmuştu. Siz görevinizi tam olarak, sonuna kadar yaptınız. Biz de sizi takdir ediyor ve saygı duyuyoruz. Artık burada esir değil, misafirimizsiniz. Buyurun, istirahat edin. Yakında her şey düzelecektir."

 ***

Bağımsız ilk Türk Cumhuriyeti

Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'yle ilgili şu ilginç bilgileri veriyor:

"Batı Trakya Türk Cumhuriyeti denildiği zaman, bazıları 8.500 km²'lik Batı Trakya'yı zannediyor. Oysa, bu ilk Türk Cumhuriyeti'nin kapladığı alan 24.000 km²'ydi. O devletin merkezi Gümülcine'ydi, ama günümüzde Bulgaristan sınırları içinde yer alan Kırcaali, Haskova ve Drama da Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kentleriydi. Özetle ifade etmek istiyorum ki; yaklaşık iki aylık ömrü olan, İstanbul'dan izin alamadığı için tarihin derinliklerine gömülen bu ilk Türk Cumhuriyeti toprakları, bugün Yunanistan ve Bulgaristan'da bulunan kentlerden oluşan, pek de öyle küçük sayılmayacak bir devletti.