Röportaj 20.03.2017 03:00 Güncelleme: 20.03.2017 02:51

​Bingöl: Hükümet sistemi, iyi tasarlanmış, özgün bir sistem

​Bingöl: Hükümet sistemi, iyi tasarlanmış, özgün bir sistem

Seda ŞİMŞEK

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin referanduma gidilirken,  Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Bingöl ile bir siyaset bilimci gözüyle, halkın oyuna sunulacak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini konuştuk. Bingöl, sistemin getirdiği değişikleri analiz etti: 

ine3

SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİNE “REJİM DEĞİŞİKLİĞİ” DEMEK ABESLE İŞTİGAL 

*Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi önerisi, bir sistem değişikliği mi rejim değişikliği mi?

Siyaset bilimi literatüründe biz “sistem” derken genelde, yasamanın, yürütmenin, yargının nasıl seçildiğini ve bunlar arasındaki ilişkinin nasıl tasarlandığını kastederiz. Bu çerçevede, başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter olmak üzere üç sistemden bahsederiz. Bunlar siyasal sistemdir. “Rejim” ise bir siyaset felsefesidir. Bir sistemin norm ve değerleridir. Şu anda öngörülen, özellikle yürütme erkinin yeniden tasarımına yönelik bir sistem değişikliği önerisidir. Mesela, bizim anayasanın başlangıç kısmında oldukça normatif değerlendirmeler var. Eğer bununla ilgili bir değişiklik önerisi olsaydı veya cumhuriyetin niteliklerinin sayıldığı Anayasa’nın 2. maddesinde geçen  “Atatürk milliyetçiliği” ifadesinin değiştirilmesi ile ilgili bir öneri olsaydı, bu sistemin felsefesi ile ilgili olacaktı, dolayısıyla o zaman bir rejim değişikliğinden söz edebilirdik ancak böyle bir teklif yok. Yapılan sadece yürütme, yasama ve yargı erklerinin nasıl oluşturulacağına yönelik sistemsel bir değişiklik önerisidir. Buna “rejim değişikliği” demek abesle iştigal.

MEVCUT SİSTEMİN SİGORTALARI HER AN ATABİLİR

*Mevcut sistemin demokratik işleyiş açısından ne gibi sakıncaları var?

Mevcut sistem, hem yasamanın hem de yürütmenin kendi içindeki işleyişi açısından ciddi sorunlar barındırıyor, kriz üretme potansiyeli taşıyor, sistemin her an sigortaları atabilir. Mevcut sistem, yasamanın belki de en işlevsiz olduğu sistemlerden birisi, yürütmenin tahakkümü altında. Mevcut sistemin asıl sorunlu kısmı ise yürütme erkinin iki kanadı arasında her zaman çatışma çıkma ihtimalinin olması. İki başlı bir yürütme organı var. Bir tarafta sorumsuz ama 82 Anayasası ile son derece büyük yetkilerle donatılmış ve daha sonra halk tarafından seçilmesi ile meşruiyetini halktan almaya başlamış güçlü bir cumhurbaşkanı söz konusu. Diğer tarafta yürütmenin ikinci kanadı olan icra, icranın başındaki başbakan ve bakanlar kurulundan oluşuyor. Yetkili, sorumlu ama yaptıkları her işlemde cumhurbaşkanının onayına ihtiyaç duyan bir hükümet. Böyle bir sistemin yürümesi mümkün değil.  

GENETİĞİ İLE OYNANMIŞ BİR SİSTEMDEN ÖZGÜN BİR MODELE GEÇİŞ

*Mevcut sistem parlamenter sistem olarak adlandırılabilir mi? 

“Parlamenter sistem” dememiz mümkün değil, parlamenter sistemin klasik özelliği, güçlü başbakan sembolik cumhurbaşkanıdır. Bizim sistemimiz neredeyse yarı başkanlık sistemi gibi işleyen, yürütmenin iki güçlü erkinden oluşuyor. Bu sistem genetiği ile oynanmış bir parlamenter sistem. Bu da çift başlı yürütmeden kaynaklanıyor. Yürütmenin iki tarafı da meşruiyetini halktan alıyor, iki taraf da yetkili ve güçlü. Bu sebeple, klasik parlamenter sistemlerden ayırt etmemiz gerekiyor. Bu kriz çıkaran sistemden kurtulmanın iki yolu var, ya yürütmede başbakanı güçlü kılan, cumhurbaşkanını sembolik yetkilerle donatan tam bir parlamenter sistem ya da yürütmeyi cumhurbaşkanının uhdesinde toplayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi modeli. Bence cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi modeli, bu bağlamda iyi tasarlanmış, sistem krizini önlemeye yönelik özgün bir model.

*Getirilen düzenleme başkanlık sistemi olarak tanımlanabilir mi? 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kavramı, elbette bizim yasama organımızın bir kavramsallaştırması. Özgün bir model ama bu bir başkanlık sistemi çünkü önerilen sistemde başkan doğrudan halk tarafından seçiliyor, yürütmenin tek yetkili erki olarak işlev görecek. Bu yönüyle bir başkanlık sistemi olarak değerlendirebiliriz. Amerikan başkanlık sisteminin siyaset bilimi literatürüne de yansıyan en önemli dezavantajı, sistemin kilitlenme durumudur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, klasik başkanlık sistemlerinde kilitlenmeye yol açan mekanizmaları açmaya yönelik bazı özgün tasarımlar yapılmıştır. Mesela, yasama ile yürütme seçiminin eş zamanlı olması, başkan tarafından sunulan Bütçe Kanunu’nu Meclis’in kabul etmemesi halinde, değerleme oranında yürürlüğe girmesi gibi hususlar aslında başkanlık sistemlerine ilişkin siyaset bilimi literatüründe bir dezavantaj olarak görülen kilitlenmeyi önlemeye yönelik sistemsel mekanizmalar. Kilitlenme sorununu yaşayan başkanlık sistemi ülkeleri de gelecek yıllarda Türkiye’den bu özgün modeli alabilir.

*Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılmasının farklı bir anlamı var mı?

Belki iç siyasal dengeler açısından, özellikle MHP’nin bu sisteme destek vermesini kolaylaştıracak bir kavramsallaştırma ama diğer taraftan da sisteme cumhurbaşkanlığı sistemi denilmesi daha doğru ve çok daha anlamlı.  “Devlet başkanı” yerine “cumhurbaşkanı” demek, cumhur tarafından seçilen, cumhura karşı sorumlu ve dolayısıyla cumhurun başkanı anlamını taşıyan bir kavramsallaştırma, bu yönüyle daha demokratik. Devlete ve bürokrasiye başkanlıktan ziyade, halka, cumhura başkanlık. Cumhurbaşkanlığı makamının korunması, aynı zamanda 93 yıllık Cumhuriyet rejimine olan bağlılığın bir ifadesi olarak da değerlendirilebilir.  

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ DARBELERİN ENGELLENMESİNDE DAHA BAŞARILI OLUR

*Önerilen cumhurbaşkanlığı sistemi, darbeleri önleyecek bir sistem mi? 

Yönetimde istikrarsızlık, kısa süreli hükümetler, yürütme içindeki çatışmalar sistem krizini, bu da darbeleri tetikleyen bir unsur olarak değerlendirilebilir. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile hükümet krizlerinin önüne geçiliyor olması bu sistemdeki en önemli hususlardan birisi. Hiç kimse, bu dönemde, bu çağda yeni bir darbe, darbe girişimi tasavvur etmiyordu, 15 Temmuz’da bir kez daha mevcut sistemin, bir terör örgütünün önemli görülen kurumlara, kadroları devşirmek kaydıyla sızarak darbe dahi yapabileceği marazlı bir sistem olduğunu gördük. Elbette, hiçbir sistem hakkında “darbeler de dâhil, bütün bu olumsuzluklara kesin çözüm bulacak veya ilacı olacak” şeklinde bir yargıya varmamız doğru olmaz. Yönetimde istikrarın sağlanacağı, belli bir süre için seçilecek ve halktan meşruiyetini alacak ve sadece halka karşı sorumluluk hissedecek bir cumhurbaşkanlığı sistemi, vesayetçi yapıları ve aynı zamanda darbeleri engelleme noktasında çok daha başarılı olacaktır.  Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, doğrudan halktan meşruiyetini almamış yapıların vesayetini ortadan kaldırmaya yönelik bir çabadır.  

VATANDAŞIN TALEBİ YÖNETİME YANSIMIYORSA İÇERİDE FARKLI BİR MEKANİZMA VAR DEMEKTİR

*Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilirse “derin devlet” algısı ortadan kalkacak mı?

Normal demokratik sistemin özü ve esası, seçmen tercihlerinin sisteme girmesi ve sistemden de seçmenin talepleri doğrultusunda kararların çıkmasıdır. Bir siyasal sistem bunu ne kadar çok yansıtabiliyorsa, seçmen tercihleri bağlamında o kadar demokratiktir. Bizim mevcut sistemin tasarımı, maalesef seçmen tercihlerinin olduğu gibi yönetime yansımasını veya onların talepleri doğrultusunda kararların çıkmasını mümkün kılmıyor. Eğer vatandaşın arzu ettiği bir talep yönetime yansımıyorsa orada eriyip gidiyorsa demek ki içeride farklı bir mekanizma var çünkü demokratik sistemlerde beklenti bu değildir. Bu farklı yapılanmayı, komplo teorileriyle bir “derin yapılanma” olarak ifade etmek ne kadar doğru bilemem.  Türkiye’de özellikle 60’lı yılardan itibaren, sistem içerisindeki, başta Anayasa Mahkemesi, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) olmak üzere yargı erki, ordu, üniversiteler, halktan gelen talepler ne olursa olsun rejimin belli normları ve değerleri çerçevesinde hareket etme eğiliminde olmuşlardır. Vesayetin ortaya çıkmasında, 61 ve 82 Anayasası’nda ortaya konulan kurumların etkisinin olduğunu düşünüyorum. Halkın seçmiş olduğu iradenin yönetime yansımasından ziyade, kurumlar vasıtasıyla bu taleplerin karşılanıyor veya karşılanamıyor olmasını vesayetçi sistem olarak ifade edebiliriz.

SİSTEMİN SORUNLARINI ÇÖZMEYE YÖNELİK BİR DEĞİŞİKLİK

 *Getirilen sistem, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için, ona göre tasarlanmış bir model mi?

Bu tür değişiklikler yapılırken kamuoyunda elbette kişilerle ilişkilendirilebilir, siyaset sosyolojisinden kaçınmak, toplumda bu değerlendirmelerin yapılmasının önüne geçmek mümkün değil ama Türkiye’de mevcut sistem sorunlu bir sistem, bu sistemin değişmesi gerekiyor. Önerilen sistemde, bir kişi en fazla 10 yıl başkan ya da cumhurbaşkanı olarak seçilebiliyor. Sistemin, sınır koyduğumuz, “daha fazla yapamaz” dediğimiz birine yönelik olarak hazırlandığı şeklinde bir iddia gerçeği yansıtmıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu konuşmalarında defalarca ifade etti. Türkiye’nin bir sistem değişikliğine ihtiyacı var. Bu yapılan da kişilerle, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkili olmaktan daha çok, sistemin sorunlarını, krizlerini çözmeye yönelik bir sistem değişikliğidir.

EYALETLER BAŞKANLIK SİSTEMİNİN BİR ÖZELLİĞİ DEĞİLDİR

*Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile cumhurbaşkanına eyalet yetkisinin verildiği iddia ediliyor?

Bir niyet okuma üzerinden, “şöyle olur da böyle olur” gibi yaklaşımlar doğru değil. Türkiye, üniter bir devlet, Türkiye’nin üniter devletinin korunacağına dair genel bir mutabakat var. Şu anda cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi teklifini getiren AK Parti’nin de MHP’nin de böyle bir değişiklik önerisi yok, getireceğine dair bir emare de yok.

*Eyalet başkanlık sisteminin bir olmazsa olmazı mıdır? Başkanlık sistemi söz konusu ise eyaletler kaçınılmaz mıdır?

“Başkanlık sisteminde illa eyaletler olacak” diye bir kaide yok, parlamenter sistemde de bu teklif söz konusu olabilir. Eyaletler başkanlık sisteminin bir özelliği değildir. Başkanlık sistemi ile yönetilen üniter ülkeler olduğu gibi, parlamenter sisteme sahip federal ülke modelleri de mevcut. Mesela, Almanya, Belçika, Kanada, Hindistan gibi ülkeler parlamenter sistemi uygulayıp federal devlet yapısına sahip ülkeler, buna karşın Endonezya, Güney Kore ve Şili de başkanlık sistemini uygulayıp üniter devlet yapısına sahip olan ülkeler.

 HALK AKLINI PEYNİR EKMEKLE Mİ YEMİŞ Kİ BİR DİKTATÖRÜ SEÇSİN?

*Yürütmenin tek elde toplanması, otoriterliğe ya da totaliterliğe bir kayışa sebep olabilir mi? 

Önerilen sistem sivil, demokratik bir sistem. Demokratik hiçbir hükümet sisteminin diktatörlüğe götürme ihtimali yok.  Diktatörlük rejimi kurmanın da bazı koşulları var. Otoriter ya da dikta rejimleri öncelikle tek parti yönetimine ya da tek partinin güdümünde oluşturulmuş kukla muhalefet partilerine dayanır. Diktatörlükle yönetilen ülkelerde halkın serbestçe katıldığı seçimler olmaz, barışçı yoldan iktidar değişimi mümkün değildir. Demokrasinin tartışmasız kabul edilen öncelikli şartı serbest seçimlerdir. Türkiye’de açık ve özgür seçimler olacak. Aday olmanın yolları kolaylaştırıldı, halk kimi tercih ederse getirir, kimi beğenmezse gönderir. Halk aklını peynir ekmekle mi yemiş de başına bir diktatörü getirecek? Niye bir diktatörü seçsin? Kendi süzgecinden geçmeyen, kendi norm ve değerleriyle uyuşmayan, kendisiyle barışık olmayan, kendi taleplerini karşılamayan birini hiçbir demokratik sistemde halk iş başına getirmez.

*Sistemin diktatörlüğe, otoriterliğe karşı bir fren mekanizması var mı?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, çoğulcu bir demokrasi modelidir ve getirdiği mekanizmalar ile zaten kişisel bir diktatörlüğün oluşmasını frenlemektedir. Türkiye dünyaya açık, farklı sektörlerde rekabet edebilen ve dış yatırımcıya cazip gelen bir ekonomik yapıya sahiptir. Böyle bir ekonomide otoriterliğe zemin oluşturacak bir eğilimin oluşması mümkün değildir. Bu sistemde seçmen inisiyatifinin güçlenmesi, parti sistemlerinin daha demokratik hale gelmesi öngörülüyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı, görev süresine sınır getirilmiş, cezai sorumluluğu bulunan cumhurbaşkanının diktatör olacağı veya otoriterleşeceği iddiaları gerçeği yansıtmıyor. 

KUTUPLAŞMAYI DEĞİL, SİYASETEN MERKEZİLEŞMEYİ BERABERİNDE GETİRECEK

*Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde çoğunlukçu oy modeli, kutuplaşmayı ya da çatışmayı derinleştirir mi? 

Türkiye’de çok parçalı bir siyasal hayat olduğu için bu sistem kutuplaşmadan ziyade kapsayıcılığı ve daha fazla farklı siyasal düşüncelere, farklı siyasal eğilimlere sahip seçmene hitap ederek bir araya getirmeyi zorlayacak. Yani, kutuplaştırmadan ziyade bütünleştirici bir etkisi olacaktır. Nihayetinde ikinci tura kalınsa bile, iki aday yarışacak ve bu adaylar marjinal uçlara hitap etmektense merkezde yüzen gezen oylara hitap etme ihtiyacı duyacak. Bu da sistemi normalleştirecek ve yumuşatacaktır. Bir sağdan, bir soldan iki aday çıktığı zaman sağ aday en sağın, sol aday en solun, marjinalin çantada keklik olduğunu düşünecek, seçimi kazanabilmesi için merkezde yüzen oyları almaya çalışacak. Her iki taraf da bunu yaptığı zaman, bu yumuşamayı, siyaseten merkezileşmeyi beraberinde getirecektir. Marjinal, radikal kalarak bu sistem içinde bir iktidar elde etmek imkânsız.

 DAHA RENKLİ BİR MECLİSİ BERABERİNDE GETİREBİLİR

*Bu değişikliğin hayata geçmesi seçim sisteminde bir değişiklik gerektiriyor mu?

Otomatik olarak bir zorunluluk, gereklilik yok. Bizde seçim sistemi genelde anayasada yer alan temsilde adalet, yürütmede istikrar ilkeleri çerçevesinde düzenleniyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile her halükârda yürütmede istikrar sağlanacak. Zaten iki turlu çoğunlukçu modelle cumhurbaşkanı seçileceği ve belli bir dönem için seçileceği için yürütmede istikrar net olarak sağlanıyor. Bu sağlandıktan sonra, parlamento seçiminde dar ya da daraltılmış bölge seçim sistemleri gündeme gelebilir, bununla birlikte baraj kaldırılabilir ya da çok daha makul bir seviyeye indirilebilir. Bu da beraberinde yasamanın daha renkli, temsilde adalet ilkesine daha uygun bir şekilde oluşmasını getirir.