Hepimiz şiir severiz. En özel günlerimizde sevdiklerimize şiir ile hediyemizi veririz. Birkaç dizeden yararlanırız birbirimize duygularımızı aktarmak için. Öyleyse neden şiir kitapları alanlar az? Bir şair olarak nasıl değerlendiriyorsun bu gerçeği? Mesela senin yazmanı etkiliyor mu?
Her dönemin başka gerçekleri var. Şiir her ne
kadar çok paylaşılıyor olsa da şiir kitaplarının yeri hayatımızda
paylaşıldığından daha azdı her zaman. Şimdi ise neredeyse yok oldu. Artık
yayınevlerinin şiir basmak istemediği, kitabevlerinde şiirin bulunmadığı bir
dönemden geçiyoruz. Bu bir okur olarak canımı çok acıtsa da bir şair olarak
bana daha çok yazdırıyor sanırım. Çünkü toplum, yaşadığım evren beni ne kadar
az anlıyorsa ben o kadar kendi içime dönüyor, ait olabildiğim başka bir dünya
yaratmaya çalışıyorum kendime ve bu dünyanın içinde şiir ve müzik başta olmak
üzere sanat var. Zaten anlaşılsam, herkesin şiiri anladığı, öyle yaşadığı bir
dünya olsa yazar mıydım bilmiyorum. Yaşamak daha çekici olurdu o zaman
yazmaktan.
Son kitabın
olan İncirin içindeki Arı kitabıyla 75. Yunus Nadi Şiir Ödülünü aldın. Ne
hissettirdi bu duygu? Onaylanmak sanatçı ya da şair için ne ifade ediyor?
Ben bu ödülü herkesin evlerine kapandığı
bir dönemde pandemide aldım. O yüzden benim için bu, ödülün kendi değerinin
dışında bambaşka anlamlara da sahip oldu. Ödül töreni yapılamadı. Maalesef
maskelerleydik. Küçük ama samimi bir odada ödülümü alırken çok mutluydum. Bunca
yalnızken şiirimin okunması ve böyle değerli bir ödüle layık görülmesi çok
onurlandırdı ve motive etti beni. Belki sahne sanatlarıyla uğraşmanın da
verdiği bir duyguyla alkışı, şiirimi paylaşmayı seviyorum. Sayısal bir şeyden
bahsetmiyorum. Değer verdiğim böyle köklü bir ödülü almak belki ilk kez şair
hissettirdi. Evlere kapansak da, dünya neredeyse dursa da hayat devam ediyor ve
hayatın ödülleri olacak diye fısıldadı bu ödül bana. Yannis Ritsos’un Cevat
Çapan çevirisiyle en sevdiğim dizelerden birini söylemek isterim burada. “Aşka
ve şiire inanıyorum”. Ne de olsa onaylanmasa da yazacak, sevilmese de sevecek
olan bir ırktanım. Aksi bu kocaman evrene haksızlık olur
Sen aynı
zamanda şarkı da söylüyorsun. Hatta söz yazıp beste de yapıyorsun. Aşk ismiyle
çıkan ilk albümün bir tango projesiydi. Ardı sıra birçok albüm geldi. Şimdi
dijitalleşen bir dönemdeyiz. Sen de farklı üretimler içindesin. Bir müzisyen
olarak bu dönem sana neler hissettiriyor?
Yorucu. Çünkü artık eserlerin üzerinde
yeteri kadar düşünülmediğini hatta hissetmek için bile vaktimizin olmadığını
düşünüyorum. Ne kadar bunun dışında kalmaya çalışsak da, çemberini içinde ya da
dışında yer alsak da buradayız ve artık her hafta bin şarkı doğuyor. Nasıl
dinleyeceğiz, nasıl bulacağız, nasıl görüleceğiz? Ama işte yukarda söylediğim
şey oluyor o anda. Bu öyle derinden gelen bir duygu ki yazmaya, söylemeye devam
ediyorsun. Yorulsan da, kırılsan da, mutlu olabildiğin o küçük anları
taşıyarak. Bu da yetiyor demek ki. Yoksa bakıyorum benim de yirmi yılı geçmiş
sektördeki varlığım.
Konservatuar
okumak işi kolaylaştırıyor mu?
Müzik eğitimini çok önemsiyorum. Ben
Marmara Ü. Müzik Eğitimi Bölümünden Keman Ana sanat Dalı Mezunuyum. Bunun
hayatıma kattıkları yadsınamaz. Eğitimin insanı duygusuzlaştırdığına dair çok
cümle duydum bugüne kadar ki hiç katılmıyorum. İçine düşünce de katılmış bir
duyguyu yeğlerim her zaman. Diğeri ergenlikten sonra geçilebilmesi gereken bir
şey bence. Sevmek güzeldir ama sevmek üzerine düşünmek bir çaba gerektirir ve
çok katmanlı duygular oluşturur insanda. Ben düşünerek hissettiklerimi derinleştirmeyi
seviyorum bu yüzden konservatuar okumak benim işimi zorlaştırdı. İyi ki.
Şiir
bestelemek özel bir yetenek gerektiriyor. O duyguyu müzik olarak yansıtmak,
şair gibi bakabilmek algılayabilmek gibi bir sorumluluğu da var. Söz yazmak ya
da bestelemek ile şiir bestelemek arasındaki o ince çizgiyi senden duysak?
Bu sanırım değişken bir şey. Ben şarkı
sözü ve şiiri hep birbirinden ayırdım. Bu sebeple kendi şiirlerimi daha serbest
formlarda tasarladım. Bestelenmeye de pek uygun değiller gibi gelir hep bana.
Yine de belki bir gün bir besteci hissedecek ve besteleyecektir. Şiir
bestelerim ise hep benim çok etkilendiğim şiirlerden doğdular. Şiirin kendi
müziğine yaklaşmayı seviyorum. Eğer onun ritmini bozarsam biliyorum ki doğru ve
kalpleri titretebilen bir şarkı doğmaz. Yine de bir bestenin kalıcılığını
gösteren şeyin zaman olduğunu da biliyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki şiirle
vakit geçirmek gerek onu bestelemek için. Ben onun ritmiyle uzun uzun gezerim
mesela. Yollarda yürürüm, onunla uyanırım, sokağa o şiirle bakarım. Yoksa
utanırım şiirden. Şairinden de elbette.
Müzik
bestelemek ile şiir yazmak arasında senin için fark var mı? Yani Müzik ve
Edebiyat ne kadar kardeş gibi gözükse de ayrı dallar. Hangisi daha çok haz
verir? Hangisi öncelikli?
Bunun için hep Metin Altıok’un benim de
bestelediğim ''İzin Verin de'' adlı şiirden o çok sevdiğim dizeyi söylerim.
“Biri dostumsa sevgilimdi öteki” Şiir benim hep dostumdur. Müziğin ne
yapacağını hiç bilmiyorum.
Edebiyat
içinde sadece şiir ile mi var olacaksın? Başka tür de kitaplarınla karşılaşacak
mıyız?
Henüz yayınlanmamış başka formlarda çalışmalarım
da var ama yayınlar mıyım bilmiyorum. İçime gerçekten sinerse belki bir gün!
Yeni
projelerin var mı? Son dönem nelerle ilgileniyorsun?
Youtube’a kanalım için çok sevdiğim
şarkıları söyledim, sevdiğim sanatçı dostlarımla söyleştim. Yakında bunları
yayınlamaya başlayacağız. Onun dışında okuyarak, yazarak, müzik, sinema ve
sergilerle geçiyor hayatım. İyi de geliyor bu bana.
Sinemada da
sesinle buluştuk. Mutluluk filminin müziklerinde bir eser seslendirdin. Hatta
çok izlenen dönem dizilerinden 'Öyle bir geçer zaman ki'nin çok önemli
sahnelerden birinde Memikoğlan türküsünü okudun. Sosyal Medya da viral oldu,
çok izlendi. Bu anlamda yine yaptığın bir çalışma var mı? Yönetmenlerle aran
nasıl?
Bu bahsettiğiniz çalışmalar yine hayatın
doğal seyrinde gerçekleşen sürprizlerdi. Sevgili Ferhat Livaneli’nin
dershanesinde keman dersi verirken ki orası aynı zamanda Livaneli’nin
stüdyosuydu ''Mutluluk'' filminin iki eserini söyledim. Yine Livaneli’nin
Memikoğlan eserini bir mekanda söylerken senaristi çok değerli Coşkun Irmak
beni dinlemiş ve yıllar sonra Memikoğlan’ı benim söylemem için ısrarcı olmuş.
Böyle doğal denk gelişleri daha çok seviyorum. Sen üret diyorum kendime onlar yolunu
bulacak. Neyi çekersen o da diğer uçtan çeker bunu artık öğrendim. Bu yüzden
benim değil şarkıların arası iyi olur umarım.
Çünkü bizden çıkınca zaten şarkılar
herkesin!