Ama bilmezler ki, "Erdoğan sebep değil, sonuçtur!"
İş, kâğıt üstündeki istatistiksel verilerle konuşmaya gelince, “Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman” deniyor. Ama kâğıt üstünden uygulamaya ve gerçek hayâta geçince, kazın ayağı hiç öyle olmadığını görüyoruz maalesef.
Resmî târihe göre yazılan okul kitaplarımız başta olmak üzere, göz göre göre birçok yalan ve iftiraya mâruz kalıyoruz. Hem de bunu kendi kendimize yapıyoruz. Birkaçı ufak tefek tatlı yalan olmasının dışında, okullarda öğretilen, daha doğrusu zorla ezberletilerek dikte ettirilen bilgilerin önemli kısmı yalan ve geri kalanları da güncelliğini kaybetmiş gereksiz bilgi yığınından oluşmaktadır.
“Halka rağmen halk için” icraat yapmaya azmetmiş, nicelik olarak küçük ama nitelik olarak etkili bir güruhun elinden bırakmadığı bürokratik ve kültürel iktidar sebebiyle yalanın haddi hesâbı yok. Arabın yalellisi gibi, döndürüp dolaştırıp aynı terâneyi, farklı şekillerde söylemekten bıkmıyorlar. Zâten söyleyecek başka şeyleri de olmadığı için aynı plâğı çalıp duruyorlar.
Ekonomiden sanata, spordan târihe kadar aynı şarkıyı farklı düzenlemelerini piyasaya sürüyorlar. Ama ellerindeki malzeme kabak tadı vermeye başlayınca, her an kenarda hazır duran pilavı ısıtıyorlar: İslâm.
Dertleri İslâm!
Yüzeysel bir tespit ile bütün dertlerinin Recep Tayyip Erdoğan olduğu zannedilebilir. Hatta kendilerini bile tek sıkıntılarının Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğuna inandırmış olabilirler. Recep Tayyip Erdoğan giderse, dünyâda cenneti bulacaklarına dâir imânî bir inançları olabilir. Ama bilmezler ki, “Erdoğan sebep değil, sonuçtur!”
Her şeyden önce, Recep Tayyip Erdoğan, bu kafada olanların nefretlerinin ve haksızlıklarının sonucudur. Yaptıkları haksızlıklara mâruz kalanların ettiği duâların sonucudur. İsim önemli değil; Erdoğan ya da başka biri. Onların gözünü kör eden nefretleri sebebiyle anlayamadıkları ve kendilerini kandırarak anlamak istemedikleri gerçek budur.
Onlar Recep Tayyip Erdoğan’dan değil, Erdoğan’ın başbakan ve cumhurbaşkanı olarak yaşadığı İslâm’dan rahatsız oluyorlar. “Recep Tayyip Erdoğan isimli biri”nin namaz kılması, Kur’ân-ı Kerim okumasından değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhurbaşkanın namaz kılmasından, Kur’ân-ı Kerim okumasından, hacca gitmesinden, açılışları “Yâ Allah, Bismillah” diyerek yapmasından rahatsız oluyorlar. Onların rahatsız oldukları İslâm, evlerine gündelikçi olarak gelen kadının dini değildir. Onların rahatsız oldukları İslâm, onların da nüfus kâğıtlarında yazan İslâm değildir.
Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ertuğrul Özkök’ün hayâl ettiği gibi bira içseydi, Recep Tayyip Erdoğan’ı koyacak yer bulamazlardı. Hatta üçer çocuk yapar, isimlerini teker teker Recep, Tayyip, Erdoğan bile koyarlardı. Onlar, İslâm’ı câmi dışında da, Ramazan’dan sonraki aylarda da yaşayanlardan rahatsız oluyorlar. Sosyalleşen bir İslâm’ı görmek ruhlarını sıkıyor, dünyâlarını karartıyor. Rüyâsında namaza kıldığını görüp kâbuslardan(!) uyananlar bile oluyordur.
Mal Bulmuş Mağribî Gibiler
Memleket hayrına kıpırdatacak kılları olmadığı için saldırmaktan ve saldırırken de eskisi gibi diş geçiremedikleri için nefret kusmaktan başka yaptıkları bir şey yok. Şimdi de takmışlar dokuz yaşındaki kız çocuğu ile ilgili habere. Diyânet İşleri Başkanlığı’nda kimlere hizmet ettiği soruşturulması gereken bir aklı evvelin verdiği bu fetva bozuntusuna, mal bulmuş Mağribî gibi saldırdılar. Ortalığı karıştırmaktan başka bir hiç amaca hizmet etmeyen bu fetva bozuntusu, bu İslâmafobiklerin arayıp da bulamadıkları malzemeydi. Aslında kendi sapık fantezi dünyâlarında sakladıkları sırları başkalarının günâhı gibi dışa vuruyorlar.
Öz yeğeni ile yıllarca aşk yaşayanlar, arkadaşının kızıyla gönül eğlendirenler, 2 yaşındaki kızına bira içirenler onların mahallesinden olduğu için gıkları çıkmıyor. Ama içlerindeki sapıklığı kusacakları duvar dibi bulamayınca câmi duvarına yöneliyorlar. Çizmedikleri karikatür, yapmadıkları iğrenç espri kalmıyor.
Açık Açık Söylesinler
Dinî inançlarının ne olduğu ya da olup olmadığı onları ilgilendirir. Ama eğer İslâm’dan bu kadar rahatsız oluyorlarsa, çarpıtılmış ifâdelerden medet ummak yerine, delikanlı gibi gidip nüfus kayıtlarını “İslâm” ibâresini değiştirsinler. Resmî Müslüman oranı değil yüzde 99, yüzde 50 bile olsa şimdikinden daha iyi olur. Avrupa’daki İslâm düşmanları kadar dürüst olamayıp kendilerince uydurdukları “gerçek İslâm” terânelerini okumak yerine, niyetlerini açık açık söylesinler. İslâm düşmanı olduklarını itiraf etsinler. Nefret suçu işlediklerini açık açık söylesinler; onlar da rahat etsin biz de. Zira onların nefret ettikleri Müslümanlar bilir ve iman eder ki, onlar ne yaparsın yapsın Allah nûrunu tamamlayacaktır. Onlar saldırdıkça İslâm güçlenmekte ve ağırlıklarından, yanlışlardan kurtulmaktadır.