Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Az bulutlu
13°
Ara

Evet evet şimdi!

Öyle bozulmuş bir dünyada yaşıyoruz ki; insanoğlu egosunu en yüksek noktaya çıkarmak için adeta yarışıyor. Sevgi ve güzel olandan kendimizi koparırcasına, kötü ve olumsuzluklara doğru koşmaktayız. Resmen, doyumsuzluklarımızın tahriklerine kapılarak, insani yanlarımızı körelten bir sevgisizlik dünyasında dönüp durmaktayız.

Okunma Süresi: 3 dk

Öyle bozulmuş bir dünyada yaşıyoruz ki; insanoğlu egosunu en yüksek noktaya çıkarmak için adeta yarışıyor. Sevgi ve güzel olandan kendimizi koparırcasına, kötü ve olumsuzluklara doğru koşmaktayız. Resmen, doyumsuzluklarımızın tahriklerine kapılarak, insani yanlarımızı körelten bir sevgisizlik dünyasında dönüp durmaktayız.
Hemen hemen her gün hepimiz, bir mekanda oturup boş bakışlarla bakar ve içimize boşlukların dolmasını seyre dalarız. Oysa biz öyle beklerken,ağaçlar büyüyor, kuşlar uçuyor,mevsimler değişiyor sayısını bilemediğimiz sayıda doğumlar ve ölümler oluyor. Ya da tırnaklarımız ve saçlarımız uzuyor da, bizler bizimle bizim aramızda duran duvarları bir türlü yıkamıyoruz. Ve ellerimizi uzatıp çaresizliğe, boşlukların gölgesinin yüreğimize düşmesini beklerken,aydınlığa hasret yüreğimizde yollar uzar da uzar.
Zaman keskin bir bıçak gibi acıtıyor tenimizi ve ruhumuzu. Farkında olmadığımız veya olamadığımız devinimler tutuştururken her yanımızı, bizler umutlarımızı daldığımız sokakların kuytuluklarına bırakmanın telaşındayız. Halbuki;sonradan farkına vardığımız toplumsal ve kültürel tsunamiler çoktan yutmuş olacak çirkinliklerle parçaladığımız yüzlerimizi. Konuşuyor,yapamıyoruz. Yürüyoruz ama hedef bizden uzaklara kaçıyor. Nedense içimizde yapraklar kımıldamıyor.
Nereye gidiyor bu insanlık? Hayatı anlamsız kılan, zihinsel ve kültürel ortamın kuşatılmışlığında kurtulmak yerine, yakamıza yapışan bu değersizlik duygusuyla yaşamayı kanıksamak, aslında gerçek olandan kaçmaktır. Yani, zihinlere sokuşturulmaya çalışılan veya yaratılmaya çalışılan alerjik algılar,klişeler,bireysel ve toplumsal fanatizm ile bütün çıkışlar tutulmuş olsa da, bir yolu olmalı diye düşünüyorum. Bu şiddet ve susturma psikozunun işgali ile, yaşadığımız dünyayı berbat eden bir tür ile karşı karşıya kalmak ürkütücüdür.
Törpülenen umutlarımıza sığınacak limanlar arıyoruz.Yeniden ayrılık peronları,yeniden kimlikler ve her seferinde ölü doğan umutlar olmasın istiyoruz. Ama ne çare!Duygularımızla oynanıyor, duygularımıza yön veriliyor ve hatta işgal ediliyor. Özel çarpıtma merkez ve mekanizmaları insanları şartlandırmak için, özel metotlar kullanmaktan geri durmuyorlar.Yaratılan insan tipi, bütün enerji ve eforunu kendi benlik ve ihtiraslarının kölesi olma yolundan harcayan, sevgiden uzak bireyler olarak yetiştiriliyor. Böyle bir olumsuzluğun toplamında, yaşam     anlamsız bir mod'a dönüşmüş, toplumsal     değersizlik duygusu tavan yapmış,gücünü     adil olmayandan alan canlılar olarak, dünyayı kirletmeye çalışıyoruz.
Ancak, gidişat karanlığın rengine de bürünse, nasılsa zulalarımızda arıttığımız umudumuzun son damlasını bir gülü koklayacak güne sakladık sanırım. Ya da gelecek günün aydınlığına. Yeter ki; bir zamanlar ekmeğimizi paylaştığımız acıları paylaştığımız günlerin hatırına, içimizdeki kuşları yanlış diyarlara uçurmayalım. Çünkü ömrümüz her gülü koklamaya yetmeyecek!
Evet evet şimdi değilse ne zaman? Şimdi değilse... Hiç bir zaman!...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *