Coğrafya insanı geçmişini çabuk unutmakla birlikte güncel şartlarını da doğru bir şekilde ya okuyamıyor ya da okumak işine gelmiyor; tıpkı KYB gibi.
Irak’ta ayrışma denklemleri giderek karmaşık ve şiddetli bir hâl alırken “Kürtler nereye koşuyor” sorusu da zihnimi fazlasıyla meşgul ediyor.
Coğrafya insanı geçmişini çabuk unutmakla birlikte güncel şartlarını da doğru bir şekilde ya okuyamıyor ya da okumak işine gelmiyor; tıpkı KYB gibi. KYB diyorum çünkü son süreçte bölgeye yönelik gerçekleştirdiğim saha okumalarımda KYB’ye yönelik olumsuzluk sinyali fazlasıyla var. Bağdat’ta, Kerkük’te, Süleymaniye’de, İran’da, tampon bölgede, anlaşmazlık bölgesinde ve hatta Suriye’de hangi sorunu masaya koysanız içinde KYB’nin bir payı-desteği mutlaka çıkıyor.
Lahur Talabani’nin KYB’den uzaklaştırılmasına “KYB bundan sonra daha ılımlı bir siyaset ile Kürtlerin yanında olacak” sonucuna varılsa da KYB’nin önünde tam aksi bir senaryo yer alıyordu çünkü sırtını kaosa dayayan KYB’nin özündeki “Kürt karşıtı” yapısı bölgeyi karıştırmak isteyen güçler için bulunmaz bir aktör olmasını sağlıyor. Misal demokrasi ve yasalar gereği bu yıl yapılması gereken bölgesel seçimlerin gerçekleşmesi için Erbil ne kadar çaba gösterse de KYB bunu ısrarla reddediyor ve Kürtleri sandığa götürmemek için elinden gelen tüm oyunları sergileyerek güvensizlik ve huzursuzluk ortamı yaratıyor.
Bir elini İran’a, diğer elini PKK’ya, aklını ABD’ye, tüm faaliyetlerini de kaosa iyice emanet eden KYB’nin yeni vizyonunun siyaset yapmak olmadığı artık açık ve net ortada.
Kürt Bölgesel Yönetimi’nin geçmişi acılara, ölümlere, katliamlara, sürgünlere ve büyük bir mücadeleye sahip. Yakın geçmişe kadar bölge Kürtlerinin gözü yaşlı, yüreği yaralıydı. Tarih boyunca Halepçe Katliamı gibi sayısız acıyı yaşamasına rağmen pes etmeden mücadele eden ve dik duran Kürtlerin bağımsızlığı çok kıymetli ve vazgeçilmez.
Defalarca sürgün hayata mahkum edilen Iraklı Kürtler ilk fırsatta yine kendi topraklarına döndü. Türkiye’de bu göçlere defalarca kucak açtı.1988 yılında Saddam Yönetimi’nin kimyasal silah tehdidinden kaçıp Türkiye’ye sığınan Kürtlere (bölge halkı onlara Peşmerge derdi) dair anılar güzel cümlelerle halâ bölgede anlatılır. “Acılarına ve yoksulluklarına rağmen onurlu ve dik duruşa sahiptiler, hiçbir olumsuz davranışları olmadı, kimseyi rahatsız etmediler, el açmadılar çalıştılar, vefasızlık etmediler, ilk fırsatta kendi topraklarına dönüp sahip çıktılar” cümleleriyle anlatılan sayısız anıyı dinleyebilirsiniz Güneydoğu insanından.
Özetle Kürtlerin acıları ve verdikleri bağımsızlık mücadelesi halâ taze iken KYB’nin geçmişe sırtını dönmesi, Kürtlerin huzurunu ve geleceğini yok sayan bir yol izlemesi, Kürt gençlerini terör örgütüne kanalize etmesi, terör unsurlarıyla kol kola yürümesi aklıma sadece şu sonucu getiriyor; Kandil ve Sincar’dan sonra PKK’nın yeni adresi Süleymaniye!
Tam da burada önemli bir notumu da Erbil Yönetimi üzerinden tüm bölge ülkelerine iletmek istiyorum. Bölge ülkeleri asla ve asla bir başka ülkenin terör örgütü olarak gördüğü gruplara mesken olmamalı ve destek vermemeli. Mesela Erbil Yönetimi’nin İran’ın terör örgütü olarak kabul ettiği Hüseyin Yezdani Grubu başta olmak üzere bazı muhalif gruplara bünyesindeki güvenlik noktalarında yer vermesini ve desteklemesini İran kabul etmiyor. Ve bu durum devam ettiği sürece İran Erbil’e yönelik hava saldırılarına devam edecek.
“Senin terör örgütün-benim terör örgütüm olmamalı” çünkü şiddet küresel bir sorun bu sebeple terör örgütlerine karşı “ortak” reddedici tavrı benimsemeli ülkeler.
Aktardığım notlar eşliğinde bir de Türkiye’ye bakalım dersek; PKK’nın ikametini Süleymaniye’ye taşımaya çalışan KYB’ye Türkiye’nin asla izin vermeyeceğini ve bununla sonuna kadar mücadele edeceğini net olarak görebiliriz.
Akılcı bir diplomasi ve iş birliği sağlanamazsa “Irak’ta açılan kartların rengi Iraklılar için hiç de iç açıcı görünmüyor” diye yineliyorum