Gökyüzündeki ve yeryüzündeki havacılık trafiğinden sorumlu olan devlet kuruluşu Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) ve bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığı artık en büyük mesaiyi, yapımı büyük bir hızla devam eden yeni havalimanının taşınması için harcıyor dersek yanlış olmaz.
Halen sahada, üç ayrı vardiyada 31 bin kişinin çalıştığı yeni havalimanını gezen Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, yüzde 80'lik bir gerçekleşme olduğunu belirterek "29 Ekim'de açılışı yapıp, 48 saat içinde de taşınacağız" diye iddiasını sürdürdü.
Bakan Bey böyle dediği anda "Bu iş 48 saatte olur mu?" sorusuna cevap aradım.
Yani, 1 Kasım 2018 günü gelince Atatürk Havalimanı'nın bütün trafiği tamamıyla burada olabilecek mi?
Şimdilerde pistin çizgilerinin boyanması tamamlandı. Rivayet olunur ki, doğum günü olan 26 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın uçağıyla buraya bir iniş kalkış yapması düşünülüyor. Tabi kule olmadığından, görerek pilot sorumluluğunda bir iniş-kalkış olacağı için kararı Cumhurbaşkanı verecek.
Elbette, yoktan var edilen bir meydana taşınmak çok da kolay bir iş değildir.
Adına, ORAT (Operational Roadriness and Airport Transport) yani, İşletmesel Hazırlık ve Havalimanı Taşınma denen bu iş çok değişik konuları ve uzun bir süreci içeriyor. Son olarak UDH Bakanlığı Müsteşarı Suat Hayri Aka başkanlığında yapılan ORAT toplantısına ilgili genel müdürler ve IGA yetkilileri katılarak hazırlıkları gözden geçirdiler. Taşınmayla ilgili simülasyon işlemlerinin 8 hafta sürmesi bekleniyor.
Bu işe, İstanbul'un herhangi bir yerinden yola çıkan bir yolcunun havalimanına ulaşıp, uçağa binip tekrar geri dönüp, meydanı terk etmesine kadar geçen sürede var olan tüm aşamaları, teker teker ele alıp, neyin nasıl olacağının bir senaryosunun hayata geçirilmesi diyebiliriz. Başta Bakan Bey, olmak üzere, DHMİ'nin ve bu havalimanını hem inşa eden, hem de işletecek olan IGA konsorsiyumunun tüm çalışanlarının rüyalarına bile girdiğine inandığım, benzeri az olan bu taşınma sürecini bize en iyi şekilde DHMİ Genel Müdürü anlattı. Türkiye'deki 55 havalimanından 49'unu işleten bu kurum 1 milyon kilometrekarelik hava sahamızdan da sorumlu. Bu kurumda, 10 bin 500'ü kadrolu, 6 bin 500'ü de hizmet alımı olan 17 bin personel çalışıyor. 2017'de 1 milyon 912 bin uçak trafiğine ve 193 milyon 300 bin yolcuya hizmet veren bu kuruluşun, 821 milyon lira ile yatırımcı ilk on kuruluş arasına girdiğini de bilelim. Her şey bir yana yeni havalimanı bir yana diyor ve taşınmanın detaylarına ve püf noktalarına bakalım. Dünyanın gözü üstümüzde diyen DHMİ Genel Müdürü Funda Ocak, bu tesisin sivil havacılık tarihinde bir dönüm noktası olacağını belirterek, "Kamu, özel sektör ve siyasi irade üçlüsünün en güzel iş birliği burada hayata geçiriliyor" diyor. Taşınma konusunda aksama ve öteleme olmayacağını, hava sahasının ve hava seyrüsefer entegrasyonunu da DHMİ'nin vereceğini kurala bağladıklarını sözlerine ekleyen Genel Müdür şöyle devam ediyor: "Teknik ekipman hazır bekliyor. Trafik kontrolörlerimizin eğitimi sürüyor. 29 Ekim 2018'de hava sahasının yeni şekli budur diye tüm dünyaya ilan edeceğiz."
Havalimanına ulaşım konusunda, otoyolları TCK, hızlı treni TCDD ve metro işini de UDH Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü üstlenmiş durumda.
Bana göre, en önemli konuların başında ulaşım işi geliyor. Kent merkezine 50 km. uzaklıkta olan bu meydana yolcular nasıl ulaşabilecekler? Sorusunun cevabı da yukarıdaki satırlarda yazılı kurumların gayret ve çabalarının bitmesinde yatıyor.
İkinci ve üçüncü köprülerle bağlantılı bir otoyol bitmek üzere. Aracı olmayanlar için ise, metro, metrobüs gibi alternatif ulaşımın devreye sokulacağı biliniyor.
Kar, yağmur, trafik kazası ve yoğunluğu gibi etkenlere karşı standardı yüksek bu yolların iyi bir çözüm olması bekleniyor.
Alana varan yolcuların otoparklara ve yolcu gidiş salonlarına en doğru ve en hızlı şekilde yönlendirilmesi için eksiksiz tabelaların çok önemli olduğu bir gerçek.
IGABot adlı yönlendirme robotlarının ne kadar çözüm sağlayacağını zaman içinde görebileceğiz. Yolcuların kara tarafından girişlerindeki güvenlik kontrollerini çok önemli oluşunu söylemeye gerek yok. Meydanda, 282 x-ray bulunacağını ve her bir cihazın başında da 4 kişinin görev yapması gerektiğinden hareketle üç ayrı vardiyada işe alınacağı söylenen toplam 3 bin 500 güvenlik görevlisinin bu dev tesis için çok yeterli olamayacağı ve kuyrukların uzamasına neden olabileceği bir sorun olarak karşımıza çıkabilir.
7.5 milyon metrekarelik geniş bir araziye yayılan binaların yangın, sabotaj ve terör eylemlerine karşı korunması için itfaiye ve özel harekatçı polislerde bu meydanın korunması için önemli görev üstlenecek.
Atatürk Havalimanı'na bir günde bin 500 uçağın inip kalktığını, bunun da günlük 250 bin yolcu demek olduğunu bilindiği için, her türlü önlem bu rakam göz önüne alınarak alınmalı. Her şeyin, eş zamanlı (Senkronize) olarak devreye girmesinde elbette aksaklıklar olabilir. İnsan unsuru ile bu dev operasyonu kusursuz ve sıfır hata ile yapmasını hiç kimseden bekleme hakkımız yoktur. Dünyada örneği çok az olan tüm havalimanı taşınmalarında da bir çok hata ve kusur bulunmuştur.
Bu operasyona, yolcular, havayolları, yer hizmetleri kuruluşları, polis, jandarma, gümrük, özel güvenlikçiler, sağlıkçılar, ikram (catering) şirketleri, uçak yakıtı tedarikçileri, konaklama tesisleri, taksi ve diğer ulaşımcılar, bilişim alt yapısını yapıp çalıştıranlar, pasaport (GBT) uygulaması, bilet satış, check in kontuarları, duty free mağazaları, yiyecek içecek alanları, satış mağazaları, bankalar ve eczaneler, döviz büroları ve daha aklımıza gelmeyen bir çok konu ve branşta faaliyet gösteren yüzlerce başlık altında binlerce kişinin görev yapacağı, gelip gidenler, refakat eden, uğurlayanlar ve de karşılayanlarla orta büyüklükte bir şehir ortaya çıkacak.
Sabah, AHL'den (IST) kalkan bir uçağın akşama yine aynı IATA kodlu, IGA'nın adı henüz konulmamış bu meydanına inmesi planlanıyor. Bu iş söylendiği kadar kolay bir iş değildir. Zincirin bir halkasını bile kopması, bir aksaklık veya gecikme tam bir domino etkisi meydana getirecek ve gecikmeler, rötarlar ve uzun kuyrukların oluşmasına neden olacaktır. Gökyüzünde uçakların asılı kalması, dolanıp fazla yakıt yakması veya en yakın meydan olarak Sabiha Gökçen Meydanı'na (SAW) yönlendirilmesi de gündeme gelebilir.
İşte tüm bu istenmeyen aksaklıkların hiç gündeme gelmemesi için 12 ayrı gurup gece gündüz bu işin selameti için beyin jimnastiği yapıp, 200 ayrı senaryoyu bir bir hayata geçirmek için kafa yoruyor.
AHL'nin geçmişini bilen ve adeta hafıza özelliği taşıyan bilgi sahibi yöneticilerin görüşlerinden yararlanmak fayda sağlar.
Şimdi, bir yandan meydanı 29 Ekim 2018 tarihine yetiştirmek için büyük bir gayret sarf edilirken, taşınma kabusunun kötü etkisinden uzaklaşmak için geçmişte dile getirilen bir öneriye kulak vermeliyiz.
THY yönetimi, taşınmayı en az hatayla yapabilmek için kademeli geçiş formülü ile ortaya çıktığında, nedense bu fikre üst makamlar hemen karşı çıktılar. Yani, üzerinde düşünülmeden, faydaları ve de zararları tartışılmadan bu görüşün hiç dikkate alınmamasına doğrusu şaşırdım.
Önce, özel sektör ve yabancı havayolu şirketlerini taşıyıp, ardından THY'yi iç hatlar veya dış hatlar olarak ayırıp belli bir zaman diliminde taşınabilirdi.
Yabancı havayolu şirketlerinin seferlerini iki gün durduracağını, 30 ve 31 Ekim günlerinde onların yokluğunda yüzlerce apron aracını, makineyi, ekipmanı 50 km. uzağa taşımak için zamana ihtiyaç olacak ki, kademeli taşınma bunu kolaylaştırırdı.
THY gibi gözbebeğimiz, global markanın taşınmanın gecikmesi nedeniyle bir yara alması, itibar ve prestij kaybına uğraması doğrusu hepimizi çok üzer. Bu nedenle bu hızlı taşınma kararının vakit varken bir kez daha gözden geçirilmesi iyi olur.
Hiç arzu etmeyiz ama, 1 Kasım 2018 günü operasyonda sıkıntılar olursa, bu güne geri dönme şansımızın artık asla olamayacağını bilmemiz lazım.
Türkiye için, milletimiz için, şirketlerimiz için iyi ve güzel şeyler düşünmekten yanayız. İyi düşünelim, iyi olsun.
Mutlu yarınlara Türkiye'm...