Yeni aydan merhaba!

Cumhuriyetimizin 101. doğum gününde, İstanbul’daki lansmanına katıldığım Kültür Yolu Festivali’nin, İzmir ayağındaydık.

Abone Ol

Festivalin 15.şehri olan İzmir’de Cumhuriyet’i kutlamak düşündüğümden de fazla etkiledi beni. Hem bayram coşkusu hem festival kapsamındaki etkinliklere, gezilere ve sergilere yaptığımız ziyaretlerle dolu dolu bi’ 2 gündü. İstanbul’da da ziyaret ettiğim Picasso ve Andy Warhol sergilerini, İzmir Kültür Sanat Fabrikası’ndaki Dokunulabilir Tarih, Kokunun İzinde Symrna ve Naci El-Ali’den Hanzala gibi akılda kalıcı sergileri, Tarihi Sanat Kulesi’ndeki Zamanın Hüneri | Mapping Gösterisi’ni sizlerin de ziyaret etmesi için son günün 3 Kasım olduğunu hatırlatmakta fayda var.

26 Ekim’de başlayan ve 3 Kasım’a kadar sürecek olan festival kapsamında ücretsiz konserlerin, sahne sanatlarının, atölye ve etkinliklerin tarihlerine ve şehrin hangi noktasında olduğuna internet sitesinden ve festivalin sosyal medya hesaplarından göz atabilirsiniz.

Vizyona bakış

Uzun zamandır gündem öyle yoğundu ki vizyondan bahsedemiyorduk. Biraz vizyonu inceledim, bahsedelim diye ama tahmin edersiniz, gün geçmiyor ki yine bir ‘cinli’ film görmeyelim... İsmiyle önce bir ‘nerenin yapımıymış bu ya Türk filmi herhalde’ diye düşünmeme sebep olan, ardından Endonezya yapımı olduğunu görünce beni şaşırtan, fragmanını da izleyince ‘kim yazmış bu senaryoyu dedirten’ film aslında kendi ülkesinde tam 1 yıl önce Kasım 23’te vizyona girmiş. Genç bir kadının kuzeninin eşine kara büyü yapması üzerine şekillenen film fragmanı izleyince bile ‘Bu ekip çok fazla Türk korku yapımı izlemiş.’ dedirtti.

Toksik akrabalık ilişkileri, kara büyüler, anlaşılmaz Arapça cümleler, içine cin girmiş bir kadın, görünce bile tipinden hayır gelmeyeceği belli olan şifacı görünümlü dolandırıcı bir adam, şehirden uzak bir ev...

Nasıl da tanıdık dimi?

Union Yapım ithalatı ve CGV Mars sinema dağıtım iş birliği ile geçen senenin filmini beyaz perdeye aktarma ihtiyacı duyduğuna göre bu aralar vizyonda cinli film açığı yaşandı diye düşünüyorum. Gerçi bugün değil ama gelecek haftanın vizyondaki filmler listesinde göreceğimiz Kara Neme 2 yeterince güzel kapatırdı bence bu açığı. Ben gerçekten anlamıyorum bu filmler hangi akılla senaryolaştırılıyor, hangi akılla çekiliyor... Ya da gişe beklentileri ne, ne kadar izlenince başarılı sayacaklar bu filmi? Anadolu’da böyle batılları ya da yanlışları kabullenmiş kesimler olduğuna, bu filmlerdeki kara büyülere ya da hocalara gerçek hayatta bel bağlayanların olduğuna da katılıyorum. Ama bu filmler yalnızca bu korkuları körüklüyor. Bu davranışların yanlış olduğuna, insanların kendini hoca olduğuna inandıran bu mahlukatların yanından bile geçmemesi gerektiğine herhangi bir atıfta bulunmuyor. Her film bir mesaj taşımalı mı, bazı filmler sadece korkutmak için çekilemez mi, diye sorarsanız; bunda da haklısınız. Ama bu çıkmaza bizi kim sürüklüyor, neden sürekli aynı şekildeki korku filmlerine de maruz bırakılıyoruz sorusunu da sormanızı öneririm.

Merakla beklediğim, ilkini aratacağına da neredeyse emin olduğum bir film var, daha önce de yazmıştım; Barda 2. 17 yıl sonra çekilen devam filminden bu hafta yeni fragman geldi. Hande Türkel yönetmenliğinde çekilen ve senaryosunu Emre Oskay ve Bahadır Atay ikilisinin kaleme aldığı film Kasım’ın sonuna doğru beyaz perdede izleyicileri ile buluşacak. Bakalım ön yargılarımda haklı mı çıkacağım yoksa beni utandırıp ne güzel olmuş dedirtecekler mi? Gerçi gerçek bir olaydan esinlenerek çekilmiş bir filmin devam filminin olması ne derece doğru bu da izleyicinin takdiri.

Pedro Almodovar’ın, Tilda Swinton ve Julianne Moore ikilisini gözümüzde tekrar tekrar büyüttüğü The Room Next Door filmi de bugün vizyona girdi. Benim için İspanya’nın en kalifiye yönetmeni olan, önünde saygıyla eğildiğim Almodovar, bu filminde iki ana kadın karakteri esas alan bir hikayeyle karşımızda. Aynı dergide çalışan ve hayatları özelinde aldıkları kararlar sebebiyle ayrı yollara giden iki kız arkadaşın tesadüfi şekilde yıllar sonra yeniden karşılaşması üzerine şekillenen bir senaryo izleyeceğiz. Yönetmenin her filminde hissettiğim huzursuz huzuru bu filmde de iliklerime kadar hissedeceğimi şimdiden biliyorum. Filmin akışı, içinde kavrulup durduğunuz bir dramdan ibaret.