Yeni bir döngüye giriyoruz, temmuz ayıyla birlikte önce Güneş tutulmasını sonra Ay tutulmasını yaşayacağız…

Yazı mühürdür, söz mühürdür, kadim bilgilerin ve insanlığın düşünce tarihidir…

Ki o tarih zamanı mekânı uzamı oluşturur ya da var olanı keşfetmemizi sağlar…

Yeni bir döngüye giriyoruz, temmuz ayıyla birlikte önce Güneş tutulmasını sonra Ay tutulmasını yaşayacağız…

Bu yüzden buraya bir not bırakmak istedim…

Yazdıklarım, naçizane, biraz telkin biraz da öğüttür ki, sadece bu yeni döngüde fark etmenin gücünü hep birlikte tecrübe edelim diye niyet ediyorum…

Şöyle ki,

Alt yapın güçlüyse argümanın güçlü olur, köklenmiş düşünceler yüzyıllar geçse de sadece, bayrak teslimi gibi elden ele yeni yorumlar ifadelere bürünür, özü ve inandırıcılığı değişmez.

Yapılması gereken tek şey üreterek üzerine bilgi ve umut koymaktır.

Kişisel çıkarlarla kurulan düzenekler hiçbir zaman muvaffak olmamıştır.

Yer işgal eder, zaman çalar, maddi manevi hırpalar lakin bu süreçlerin hepsi, örselenen zarar gören ve emeği hiçe sayılanların güçlenmesiyle biter.

Emeğiniz var mı yok mu iyi tahlil edin! Argümanınızın alt yapısı yoksa ağzınızdan çıkan emek sözcüğünü kirletiyorsunuz demektir.

Emeğin içinde konuşlanmak, haksızlık, çalışmadan kazanç, yanaşmak, yaranmak, kişisel çıkar, yalan, iftira ve başkasının üretimini küçümsemek yoktur. Değer katmak değeri bilmek vardır.

Velhasıl özümsemişsen köklenmeyi ve erdemi, birlikte olacağız demektir…

KARMAŞIKLIK DEĞİL UZMANLIK DEĞERLİ…

Yeni çağın vebası herkesin her şeyi iyi yapabileceğini sanmasıdır…

İyi taraftan bakalım, insanlık kendindeki eşsiz potansiyeli biliyor. Evet bir insan gerçekten azmederse, isterse, çalışırsa, hedef koyarsa başarır…

Kötü tarafı ise, bu yeni kişisel gelişim safsatalarıyla her konuda uzman olduğunu zannediyor…

Oysaki uzmanlaşmak bir konuda, bir işte en usta, zanaatkâr, bilge olmak demektir…

Her ne kadar bu uzman olmak teriminin insanı disiplinlerarası ve vizyoner olmaktan uzaklaştırdığı iddia edilse de, yine işin erbabı sözü beni bağlar…

Bir işin erbabı o işi çevreleyen konu, gelişme, kişi vd. haberdardır, lakin o, bir işin erbabıdır…

Birkaç örnek verelim…

Karmakarışık dükkanlar örneğin, ne sattığı belli değil her şey var içinde…

Oysaki şu bir gerçek, sırf kahve satan, sırf et satan, sırf elektronik yapan birimler uzmanlaşmıştır ve o her daim kazanır…

Mühendis her konuda değil, kendi alanında uzmandır; inşaat, makine, deprem, elektrik vs…

Sanattan da bahsedelim…

Bir şarkıcı, yorumcunun bir stili, uzmanlığı, tarzı, adını ne koyarsanız koyun, onu karakterize eden bir üretimi varsa kıymeti oluyor…

Ya da bir tiyatrocu, kafasına göre, biraz ressam biraz müzikçi olmuyor… Olsa da bir uğraşı bir zevk üretimi olarak yapıyor… Ama ben tiyatrocuyum diyor…

Bunları neden yazıyorum,

Çok uzun zamandır dikkatimi çekiyor, televizyon programlarında, radyolarda, yeni medyada ve çıkan ses albümlerinde, maazallah sanatçılarımız her yolu deniyor, istikrarsız üsluplar, bir atımlık denemeler, özenti ve halkın “bu tutar” nabzına göre sözde sanat üretenler…

Her telden söyleyenler, beceriksizce taklit yapanlar, özgün değil sözde müzikte özgürlük yaşayanlar için benim yorumum şöyle, ya kafası karışık ya da yaptığı işin alt yapısı eksik…

Şimdi bu, bir popüler olma kaygısıdır diyeceksiniz…

Yine de söylüyorum, insanlık tarihi, bir konuda uzmanlaşanların, belli bir biçimde istikrarla ürün verenlerin, işlerinin etrafındaki döngüyü iyi bilip özgün üretimler yapanların kıymetli olduğunu gösterir…

Özellikle sanatta, denemeler yapmak, yeni duyumlar aramak, sentez, türler arasında gezinmeler makuldür, öyle olması gerekir, bu sanatsal üretimdir…

Lakin, kötü taklitler, iğreti eser yorumları, her şeyi söylerim, çalarım, bilirim halleri sadece bir komedidir…

CİNUÇEN TANRIKORUR’U RAHMETLE ANIYORUZ

Kazan Türkçesinde Muzaaffer- galip anlamındadır ismi Cinuçen…

Türkiye müzik tarihinde besteleri ve ud icrasıyla örnek bir hoca olmuştur.

Bir ekol ve duayen olan Cinuçen Bey, İtalyan Lisesi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisinden mezun oldu…

Türk Müziği üzerine sayısız makalenin yazarı ve ud çalgısı konusunda özgün bir metodu olan Cinuçen Bey, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve az Arapça dillerini bilirdi…

Klasik fasıl terkibleri, film müziği besteleri, dini ve ladini formlarda eserleriyle, sayısız ülkede hem nazari hem de icra konserleri- konferansları verdi.

Ud virtüözü Cinuçen Bey, bugün bir ekol olarak öğrencileri ve takipçileri tarafından Türk Müziği’nin rol modeli, uzmanı olarak adledilir.

Hayatını, müzik sanatının özgün üretimi ve nazari gelişimine vakfeden üstadı, 19 yıl önce 28 Haziran’da ebediyete uğurladık…

Rahmet olsun, üretimleri ve gösterdiği yol gençlere ışık olsun…