ZAFER KUTLAMALARI! VE ENDİŞELER…

Ömer EROĞAN 11 May 2020

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
Savaşı kolektif mantıksızlığın bir sonucu olarak gören azınlık için çok yadırgayıcı gelebilir fakat, kara bulutların içinden alaca bulaca ışık doğabileceğini umut ederek savaşı toplumlar için kaçınılmaz gören düşünce galiba idareciler arasında dünyada hala çoğunluk teşkil ediyor.

8 Mayıs “Zafer” günü, II. Dünya Harbi’nin bitişinden 75 yıl sonra, sağlık krizi nedeniyle Orta Avrupa’da ilk kez bu denli zayıf ve sade kutlandı ve de pek fazlada konuşulmadı. Moskova’da da; Rusya’nın yenilmezliği kutlaması aynı sadelikte geçti.                                                                                                                       Savaşı kolektif mantıksızlığın bir sonucu olarak gören azınlık için çok yadırgayıcı gelebilir fakat, kara bulutların içinden alaca bulaca ışık doğabileceğini umut ederek savaşı toplumlar için kaçınılmaz gören düşünce galiba idareciler arasında dünyada hala çoğunluk teşkil ediyor.  Salgın krizi nedeniyle “en büyük acının, korkunun verdiği acı olduğu”nun bir kez daha fark edildiği bu günlerde, Eski Kıta yönetimleri ve toplumları beraberinde birçok endişe yaşıyorlar, tabii yıkıcı iki büyük harbe sebep olanlar yüz yıl önceki şaşaalı dünya gücü hayallerine dönmek için çareler aramayı da mecburen ertelemiş görülüyorlar. Herhalde en büyük endişe; bugün uygulanan ekonomik sistemin devamı için gereken yıllık minimum yüzde 3 oranındaki büyümeye ulaşılamayabileceğinin göstergeleri, bunun en belirgin misali AB ülkeleri içerisinde en büyük ihracata sahip Almanya’da, Nisan ayında ihracatın yüzde 11 düşüşü ve tabii çok yüksek rakamlara varan işsizlik oranları. Kısacası önümüzdeki aylarda beklenen ve büyük buhran döneminden beter bir resesyonun devam ederek yaşanacağı korkusu, AB ülkeleri mal satımlarının önemli adresi petrol üreten ülkeler, ham petrol fiyatlarının bundan böyle çok uzun sürede toparlanması öngörülmüyor mesela Suudi Arabistan’ın bir aylık zararı yüzde 33 oranında, sadece Aramco’nun değer kaybı 178 milyar dolar Rusya dahil bütün üretici ülkelerde durum bu vaziyette, tabii ters orantılı olarak da petrol ithal eden ülkelerin sanayilerinin durma noktasına geldiği bu günlerde talep yokluğu da çabası. AB ihracatının bir diğer adresi; Atlantik ötesinde de durumlar pek vahim, A.B.D.’de işsizlik oranı yüzde 14’ü aştı büyük buhran dönemi rakamları çok yakında görülüyor. Hasılı “Kara Bulutlar” dünyanın üzerini kaplamaya başladı denilebilir. Bu durumda, gelişmiş yörelerde toplumların endişesi ise; işsizliğin ve dolayısıyla fakirliğin yanı sıra kriz nedeniyle yönetimlerin sanayiden ticarete finansal katılım sağlayarak kuruluşları kendine daha bağımlı hale getirmesi ve olağan hayatı kısıtlayıcı önlemler alması gibi sebeplerden ekonomide ve de toplumsal hayatta devlet aparatlarının çok güçlü hale dönüşmesi. Bu da savaş dönemlerinde görülmüş “Otoriter Devlet” etkisini çağrıştırıyor.

Ekonomik ve sosyal sıkıntıların bu denli yoğunlaştığı dönemlerde, gücünü pekiştirmek ve devamını sağlamayı arzulayan idarelerin hep olduğu gibi dış düşman veya düşmanlar arayışı tekrar başlayabilir mi?  A.B.D. ve İngiltere Çin’e (Orta Krallık) virüs yayılımı nedeniyle cılız suçlamalar yöneltmeye başladılar, bazı diğerleri davalar açılacağından bahseder oldu. Bir anlamda A.B.D. Başkanı sınırları içine çekilirken, Avrupa dayanışma sözlerini harekete geçirmeye çalışırken Çin ise geleceğe hazırlanıyor. Ancak Avrupa Pekin’in zayıf ülkelere bağımlılıkları daha da genişletme ve Batı ittifakını yok etme kararlılığı hususunda asla zafiyete düşülmemesi konusu gündeme gelmiş bulunuyor…

Bunalım dönemi nedeniyle çığır açacak bir hataya düşmekten korkulan bu günlerde;  Orta Krallığın Batı Dünyasının yaşamakta olduğu Kovid Krizinden faydalanarak geo-politik avantajlar ele geçirmeye başladığı hususu cidden sorgulanır oldu . Son beş yılda Çin şirketlerinin ele geçirdiği Avrupa yöresi kuruluşlarının listesi oldukça uzun, mesela stratejik yatırımlara örnek Yunanistan’ın en büyüğü olan Pire limanının Cosco şirketine satılmış olması ki bu nedenle Yunanistan Çin Denizindeki saldırgan davranışları ve insan hakları ihlalleri nedeniyle gündeme gelmiş AB kınamasını defalarca engellemiş bulunuyor. Bu örnek Çin’in sadece bir üye ülke üzerindeki etkisinin tüm Birliği ne denli etkileyebileceğini göstermiştir.  Bu tek örnek değil; Orta ve Doğu Avrupa’da bu stratejik girişimler artarak devam ediyor, Balkanlarda olduğu gibi Ukrayna da ve hatta Kuzey Avrupa bazı ülkeleri de yoğun faaliyet alanında  ve şimdi Pekin korona sebebiyle zayıflamış ülkelere finansal yaşam desteği sunabilecek tek aktör gibi duruyor.  Neticede; Çin’deki Avrupa yatırımları yüde 25 azaldığı dönemde Avrupa’daki Çin yatırımları beş yıl öncesine nazaran yüzde 77 artmış durumda.  

Böylece, otokratların açık liberal toplumların zayıf yönlerini kullanmayı öğrenmiş olmasından korkulur oldu, aynı zamanda da, hele ki bugünün salgın ortamında Avrupalı liderlerin hemen biraz ilerisini dahi düşünme kapasitelerinden yoksun olmaları toplumları tarafından daha şiddetli eleştirilir oldu. Bu nedenle de; II. Dünya Harbi’ni veya diğer savaşları yaşamış yetenekli liderler hatırlanıp bugünkilerle karşılaştırılır hale geldi…   

“Çin uyandığında dünya titreyecek” Napoleon Bonaparte‘ın bu sözü geçtiğimiz yıllarda Fransa’da konunun işlendiği eski adalet bakanının kitabına da isim olmuştu. Acaba o dönem mi başlıyor? Yoksa, sadece devamlı böbürlenen soluk benizli adamların başlattığı “küresel serbest ticaret ve kapital dolaşımı” kuralları yüksek teknolojik yetkinliğe ulaşmış, enerjik sarı benizli sakin adamlar tarafından isabetle mi uygulanıyor?  

Sağlıklı günler dilerim.