YUNANİSTAN NE YAPMAK İSTİYOR?

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
Yunanistan, bir yandan Türkiye ile anlaşmazlığı bulunan ülkelerle ikili ve akabinde çok taraflı iş birliğine gitmiş, Türkiye'yi önce yalnızlaştırma, sonra çevreleme amaçlı bir politika izlemeyi benimsemiştir.

Yunanistan ile Türkiye arasında, 1996 yılında Kardak’ta kısa süren kriz sonrası, 2019 yılı sonlarına kadar zaman zaman gerginlikler yaşansa da 2020 yılı kadar anlaşmazlıkların zirve yaptığı bir yıl olmamıştır. Bunda, Türkiye’nin Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile olan anlaşmazlıklarını avantaja çevirme düşüncesinin etken olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’ye karşı zaman zaman İtalya, Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği’ni ve ABD’yi de yanına almayı başaran Yunanistan Türkiye ile yaşadığı bütün sorunları kendi lehine çözebilmek için uygun fırsatı yakaladığını düşünmüştür.

Yunanistan, bir yandan Türkiye ile anlaşmazlığı bulunan ülkelerle ikili ve akabinde çok taraflı iş birliğine gitmiş, Türkiye’yi önce yalnızlaştırma, sonra çevreleme amaçlı bir politika izlemeyi benimsemiştir.

30 DEVLETTEN BİRİ YUNANİSTAN

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanan toprakları üzerinde meydana getirilen 30 devletten biri olan Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkilerinde asla tek başına hareket edememiştir. Arkasında veya yanında daima birileri olmuştur. Bu sayede ülkemiz aleyhine 12 kat genişlemeyi başarabilmiştir. 2020 yılındaki krizler karşısında Yunanistan’ın girişimlerini tarihin tekerrürü olarak görmek gerekir. Ya vekil olarak ön plana çıkmıştır. Ya da başkalarının tetikçisi olarak sahaya sürülmüştür. Anadolu’nun işgali sırasında İngiltere’nin tetikçisi olarak gördüğümüz Yunanistan, devlet olarak bir yere konuyorsa bu asla kendi gücü sayesinde olmamıştır. Anadolu’da nasıl tokat yediğinin farkında olduğu için Kıbrıs Barış Harekatı’na müdahale edememiş, bugünlerde olduğu gibi zamanını destek arayarak geçirmiştir.

Kıbrıs başta olmak üzere Ege Deniz’inde yer alan hemen bütün adaları, Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminden yararlanan İngiltere, Fransa, İtalya ve zaman zaman Rusya’nın aracılığı ile sahiplenmiştir. Bu hamleler ile batı ülkeleri Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar canlanması halinde batıya doğru genişlemesinin önüne set çekmeye çalışmışlardır. Bugün de en büyük korkuları budur. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, eski imparatorlukların geri gelmeye başladığını belirterek, "Bunlardan üçü Rusya, Çin ve Türkiye. Bunlar küresel ve bölgesel yaklaşımlarla gelen eskinin büyük imparatorlukları. Bu durum bizim için yeni bir ortam sunuyor.” sözlerinin altında yatan ana fikir korkunun dışa vurmuş şeklidir. Bordell’in bu düşüncesinin izlerini Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Kafkaslarda, Balkanlar ve elbette Ege Denizi de sadece 2020 yılında olup bitenlere bakarak görmek mümkündür. Avrupa bir daha asla Viyana kapılarında Türkleri görmek istememektedir. Bu nedenle Yunanistan’ın Türkiye ile ilişkilerini sürekli gerginleştirmesinden ve bu gerginliği devam ettirmesinden memnuniyet duymaktadırlar. Bu meşguliyetin Türkiye’yi milli hedeflerinden ve menfaatlerinden ayıracağı veya taviz vermesine yol açabileceği en büyük hayalleridir. AB üyeliğine, üyelik için gerekli hiçbir kriteri karşılamamasına rağmen en kötü koşullarda kabul edilen Yunanistan örneği varken Türkiye’nin kabul edilmemesinin altında başka bir neden aramak hatalı olacaktır. AB’ne hiçbir alanda katkısı olmayan tam tersine batan Yunanistan’ı bolca kaynak akıtarak düştüğü çukurdan çekmelerinin nedeni Yunanistan’ı sevdikleri için değildir. Batık bir ekonomi, işsiz ve geçinemeyen insanlar, borç içinde yüzen bir devletin çözülmesi halinde bazı topraklarının Türkiye’ye katılabileceği düşüncesi nedeniyle AB ülkeleri Yunanistan düzlüğe çıkana kadar sıkıntılı bir süreç geçirmişlerdir. Sürekli meşgul bir Türkiye onları rahatlatmaktadır. Yunanistan ve başta, PKK ve FETÖ terör örgütleri olmak üzere Türkiye aleyhine faaliyet gösteren her türlü yapılanmaya verilen desteğin anlamı budur. Meşgul olan ve zayıflayan Türkiye görmek. Eğer bu tür bir düşünce içinde olmasalardı, çok sayıda vatandaşımızın sınır ötesinden PKK terör örgütünün açtığı ateşle yaşamını yitirmesi üzerine başlatılan ve sınırlarımızın hemen dibinde bir terör devletine hayır diyen Türkiye’nin operasyonlarına ve bu operasyonlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullandığı parası karşılığı aldığımız silah ve mühimmatın kullanılmasına ses çıkarırlar mıydı?

TÜRKİYE’Yİ ÇEVRELEME

ABD dahil, bir kısım AB ülkeleri hep birlikte Türkiye’yi çevreleme ve belirleyecekleri sınırın dışına çıkmaması için azami gayret göstermektedirler. Irak ve Suriye sınırlarımızda bir kürt devletinin oluşumu için Türkiye’nin bir başka güç tarafından yoğun bir şekilde meşgul edilmesi ana düşüncesi çerçevesinde Yunanistan ile Türkiye arasında arttırılan gerginliğin en önemli nedeni budur.

Savaş çığırtkanlığı yapanların en büyük amacı Türkiye’yi bir hata yapmaya zorlamaktır. Hatırlayalım; 2019 yılında medyamızda da haber olarak yer alan bilgilere göre, Amerikan deniz piyadelerine taktik ve strateji üreten, emekli Oramiral James Stavridis'in başkanlığını yaptığı ‘The US Naval Enstitute' (Denizcilik Enstitüsü) tarafından 2018 yılında yayımlanan ‘Fleet Tactics and Naval Operations' (Donanma Taktikleri ve Deniz Harekâtı) adlı kitapta ‘Ege Savaşı' başlıklı bir bölüm açılmış, Ege Denizi'nde gerçek harita bilgilerine dayandırılarak Türk Deniz Kuvvetleri ile ABD 6. Filosu'nun arasında olacağı öngörülen bir  savaş canlandırılmıştır. Türkiye’den “uzun süredir dostluk içinde olunan güçlü bir düşman” şeklinde söz edilen kitapta yer alan senaryoya göre “Yunanistan, Güney Kıbrıs'a taktik balistik füzeler yerleştirme kararı alıyor. Türkiye, bunun olmaması yönünde Atina'yı sert şekilde uyarıyor. Geri adım atmayıp Kıbrıs'a doğru dümen kıran Yunan gemileri Türk ordusunca batırılıyor. Türk komandoları, Ege'deki Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Kos adalarına amfibi harekâta başlıyor”. Ankara-Atina arasında sıcak bir çatışma çıkması, ardından ABD'nin Yunanistan'ı destekler bir pozisyon almasının anlatıldığı kitapta yazılanlar ile günümüzde yaşananları karşılaştırdığımızda senaryonun adım adım gerçeğe döndürülmesi için çaba gösterenler olduğu görülmektedir.

ABD’nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı ambargoyu kaldırması, Girit adasında ABD üssünün daha aktif hale getirmesi, tam Türkiye’nin karşısında Dedeağaç’ta üs teşkili ve bu üssün hızlı bir şekilde hazırlanması, Türkiye S-400 aldığı gerekçesi ile F-35 programından çıkarılırken S-300 alan Yunanistan’a ses çıkarılmaması ve tam tersine F-35 satılması için girişimlere başlanılması, İsrail’in insansız hava araçları, Fransa’nın muharip uçak satışı, Yunanistan’ın savunma bütçesini 5 kat arttırması, kara kuvvetlerinde askerlik süresini arttırması,15 bin kişilik ilave kadro açılması vb. gelişmelere baktığımızda Yunanistan’ın adım adım bir savaşa hazırlandığı söylenebilir.

Yunanistan’ı bu savaşa hazırlayanlar bellidir. ABD, Fransa ön planda görünseler bile kolay kolay hiçbir ülke ile savunma iş birliği anlaşması imzalamayan İsrail’in Yunanistan ile 20 yıllık savunma iş birliği anlaşması imzalamasının son derece önem taşıdığı düşünülmektedir. İsrail’in savaş tecrübelerini Yunanistan’a aktarmasına imkan sağlayacak olmasının, hatta pilotların yetiştirilmesi için uçuş okulu kurulmasının bu işbirliğinin en önemli boyutunu oluşturduğunu söyleyebiliriz.

YUNANİSTAN’IN SAVUNMA HARCAMALARINDA ARTIŞ

Çin’in Pire limanını kiralaması, Hindistan’ın Türkiye’ye karşı Yunanistan ile Ege Denizi’nde tatbikat planlamaları, Balkanlardaki gelişmeler dikkate alınması gereken diğer faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yunanistan kamuoyu ve medyasında hemen her gün Türkiye ile ilgili haberlere yer verilerek Türkiye karşıtlığının diri tutulması, Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik harekat ile Yunan vatandaşlarının Türk düşmanlığında birleştirilme çabalarının artışı dikkat çekicidir.

Yunanistan’ın bu süreci nasıl sürdürülebilir kılacağı son derece şüphelidir. İşsizliğin yüksek olduğu, pandeminin etkisinin yüksek hissedildiği, Gayri Safi Yurtiçi hasılasının ciddi şekilde azaldığı, ekonomik dar boğazda olmasına rağmen silahlanan Yunanistan’ın Dünya Bankası ve Avrupalı kreditörlerle imzaladığı ilk mutabakat muhtırasından geri kalan 11,5 milyar avroluk borcun, bu yılki ödemesini nasıl yapacağı kuşkuludur. Kırılgan olan ekonomisi yüzde 9 civarında küçülen Yunanistan’ın savunma harcamalarında artışta bulunması işsizlikle boğuşan Yunanlıları kızdıran konuların başında gelmektedir. Güvenlik ikilemi dedikleri bu olsa gerek.