YORGA'YA ÖPÜCÜK

Refik ERDURAN 09 Eyl 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
İnsan için kendi egosu canından daha değerlidir; öldürülmeye kalkılmasını bağışlayabilir ama gururunun zedelenmesini affedemez. Çünkü cinayetle aşağılanmaz maktul. Hakaret ise küçük düşürür.

İnsan için kendi egosu canından daha değerlidir; öldürülmeye kalkılmasını bağışlayabilir ama gururunun zedelenmesini affedemez. Çünkü cinayetle aşağılanmaz maktul. Hakaret ise küçük düşürür. Atina hava limanında zorluk yaşamış olan bir dostum "Anlamıyorum" demişti. "Yunanlılar bize saldırdı, insanlarımızı öldürdü. Biz bunu unutmuş gibi davranıyoruz. Ama onlar hâlâ kızgın bize. Ne iştir?" Oysa anlaşılmayacak bir şey yok durumda. Saldırıları fiyaskoyla sonuçlandığı için küçük düştüler. Ulusal kompleksin aşılması kolay değil.
         

Komşumuzun Avrupa üyeliği sarhoşluğuyla har vurup harman savurma yüzünden iflas sınırına gelmesi sorunu daha da çetrefilleştirdi. Doruğa çıkan alınganlıkları hesaba katmak gerekirken, çok satışlı bir Hollanda gazetesi yaraya tuz ekmişti: Baş sayfasındaki kocaman fotoğrafta Santorini adasındaki ünlü kilisenin tepesine montajla kondurulmuş devasa bir Türk bayrağı! Manşette de bizim zenginlerin Yunan taşınmaz mallarını ölmüş eşek fiyatına kapatmaya çalıştıkları bildiriliyordu. Adanın belediye başkanı feryat etmişti tabii. "Ülkemize hakaret! Tarihimiz yaralandı! Dinsel duyarlığımız hırpalandı!" Haklıydı adam.

Biliyoruz, asıl mesele Osmanlı ile geçmişte yaşadıkları. Ama orada da, Ermeniler konusunda yapıldığı gibi, soruna tek yanlı yaklaşım sürdürülmekte. Bereket versin bilim çevrelerinde böyle tartışmaların daha tarafsızca değerlendirilmeye başladığını gösteren belirtiler yok değil.
Anglosakson seçkinlerinin en saygın düşünce pazarlarından Times Literary Supplement'deki bir yorumda "Yunanlıların nefret ettikleri Osmanlı İmparatorluğu istibdadından kurtulma" çabaları övülmüştü. Buna Virginia Üniversitesi Toplumbilim Bölümünden gelen Krishan Kumar imzalı bir yanıtta şunlar belirtildi:
         

Haçlılar Konstantinopolis'i 1204 yılında işgal etmiş, sonraki yarım yüzyıl boyunca Bizans İmparatorluğu’nu sistemli biçimde parçalayarak yağmalamışlardı. Osmanlılar o başkenti 1453'te aldıkları zaman Rumlar iki yüzyıl içinde büsbütün zayıflamış ve birbirlerine düşmüşlerdi. Padişah tarafından bütün Ortodoksların başı yapılan Patrik kendi camiasındaki Hristiyanları birleştirdi. Zamanla Yunan milliyetçiliği ortaya çıkınca Patrik ve çevresi  nefret ettiler o gelişmeden. Öyle ki, Grek bağımsızlığı uğruna açılan savaşa da şiddetle tepki göstererek kendilerini o akımdan ayrı tuttular. Fenerli denen Osmanlı Rumları On Sekizinci Yüzyılda imparatorluk içinde önemli bir güç durumuna gelmişlerdi. Ticaretle çok zenginleşiyor, yönetimde ve diplomasi alanında en etkin mevkilere yükselebiliyorlardı. Günümüzde birçok tarihçiler onların imparatorlukta "ikinci iktidar" konumuna yaklaşmış olduklarını belirtmekteler.
         

Elbette Fenerliler Grek milliyetçiliği düşüncesini alabildiğine itici ve zararlı buldular. Hatta 1829 yılında Yunan bağımsızlığı elde edildikten sonra birçok Rum yeni devletin içinden Osmanlı topraklarına göçtü. Çünkü orada çok daha iyi fırsatlar bulacaklarına inanıyorlardı. Gerçekten de On Dokuzuncu Yüzyıl sona ermeden savaş sarsıntısının olumsuz etkilerini gidermiş, imparatorluk içindeki eski güçlerine kavuşmuşlardı. Yazık ki Yirminci Yüzyılın ilk yarısında yaşanan acılar Türk-Yunan ilişkilerini altüst etti.  Evet, etnik kökenini kestiremediğim toplumbilimci Krishan Kumar böyle diyor. Kimin hangi kavimden geldiği fark etmez. Serinkanlılıkla gerçekleri bulalım, yeter. İlişkilerde olan olmuş. Artık kin ve acıların muhasebe defterlerini kapatıp birbirimize gülümseme zamanıdır. Bu yapılırsa bütün dertler kolayca giderilir. Yunan krizi dahil. Katalavis, Yorgo?