YOLUM YİNE İSTANBUL'A DÜŞTÜ!

Fehmi KETENCİ 26 Eyl 2022

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
İstanbul ile ilgili o kadar çok kitap okudum ki, sayısını unuttum, Bu güzel şehir, geldiğim 1959 yılıdan beri, her köşesi ile ilgimi çekmiştir ve hemen hemen her bölgesini, oralardaki yaşam alanlarını üşenmeden sıkça gezdim.

      İstanbul, Ahh İstanbul, seni neylemeli…

      İstanbul ile ilgili o kadar çok kitap okudum ki, sayısını unuttum, Bu güzel şehir, geldiğim 1959 yılıdan beri, her köşesi ile ilgimi çekmiştir ve hemen hemen her bölgesini, oralardaki yaşam alanlarını üşenmeden sıkça gezdim. Kültür varlıklarıyla, tarihi özellikleriyle ve farklı yaşam biçimleriyle (artık farklı yaşam biçimleri yok denecek kadar heba edildi, o özel yaşam öykülerine konu olmuyorlar) efsaneleşen, dünyanın en özellikli ve merak edilen metropllerinden biridir İstanbul.

     İstanbul ile ilgil kaynak ve bilgileri takip ediyor olmama rağmen hala merak etiğim yerler var dersem abartmamış olurum. İstanbul’u çok dolaşan biri olarak, anlatılanlardan, yeni fotoğrafları, videoları veya tanıtım filmlerine yansıyanlarından duyduklarım, gördüklerimden edindiklerimden eski İstanbul’dan eser kalmamış. Gerçekten İstanbul’a ihanet etmişiz. İstanbul hakkında bu köşede ve daha önceki yıllarda birçok yazı yazdım. Oralarda gördüklerimden, kesin ve net analatabileceklerimi her seferine şöyle bir başlık atında topladım son yıllaradır. Acı ama gerçek birçok duygusal çöküntüyü yansıtan bir durumun kısa ve net anlatımıydı “Geçmişini arayan İstanbul yıllardır hıçkıra hıçkıra ağlıyor”.

      Güzel sanatlara, Osmanlı yaşamı ve mimarisine, köy kent yaşamına, özgün yaşam biçimlerine, özellikle otantik yerleşim mekanlarına ve oralarda saklı olan güzelliklere hayran olduğum için aklımda kalan özellikleri asla unutamadım. İstanbul, tarihin derinlklerinden gelen yaşam biçimleriyle, özgün gelenekleriyle, kültür varlıklarıyla, geçmişin derinliklerinden günümüze miras kalan en değerli tarihi ve jeolojik yapısıyla, sadece bizlerin değil dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir metropol.

      İstanbul, uzun yıllar öncesinden günümüze miras bırakılan özelliklerinden iyice uzaklaşmaya başladı. İstanbul’a ihanet etmişiz ki, ne ihanet. 1960’lı yıllardan beri anımsadığım, güzelliklerine doyamadığımız İstanbul; kültür varlıkları, yeşil alanları, yedi tepe üzerine kurulu jeolojik yapısından, özel planlanmış, dizayn edilmiş yerleşim planından zorla uzaklaştırılmış, kimliği olmayan karmakarışık bir büyük metropole dönüşmüş veya zorla dönüştürülmüş durumda. O nedenledir ki, İstanbul ile ilgili yazılar yazdığımda yukarıda belirttiğim “Geçmşine özlem duyan, geçmişini arayan İstanbul, artık bu gün getirildiği haline bakıp, hıçkıra, hıçkıra, ağlıyor” şeklindeki bir cümlelik tanımlamayı hep kullanmışımdır. İstanbul’a ihanetin en büyüğü edilmiş. Ve onu telafi etmek de pek mümkün görünmüyor.

      İstanbul’un o efsane coğrafi yapısından hiç eser kalmamış, yeşil alanları neredeyse tamamıyla yok edilmiş, sadece rant uğruna dayatılmış planlamalara feda edilmiş, hatalı imar planı eserleri olan betonlaşmaya teslim edilmiş. Bu plansız yapılaşmanın ortaya çıkardığı ve ünü neredeyse dünyaya uzamış karmakarışık tarafiği ile tanınan, son yıllarda kesin çözüm olarak hızlandırılan düzenlemelerle rahatlatılmaya çalışılan sıkıntılı toplu taşıması, raylı sistemleri, metroları ve planlanan diğer yatırım çözümleriyle İstanbul, en büyük sorularından olan trafik ve toplu taşıma darboğazından kurtarılmaya çalışılıyor. En ve belki de en kronikleşmiş sorun olan betonlaşma konusuna çare bulabilmek pek de mümkün görünmüyor. Betonlaşma ve varolan yılardır süregelen hatalı sehir planamasına endekslenen imar planları üzerindeki kontrolsüz yapılaşma hala devam ediyor. İstanbul’u bekleyen büyük depreme önlem olarak belirlenen dayanıksız yapıların dayanıklı hale getirilmesi amacıyla yola çıkılan kentsel dönüşümün amacından saptırılarak, rantsal dönüşüme kaydırılması betonlaşmanın önlenmesine çare olamayacaktır.

      Neresinden bakarsnız bakın, İstanbul yıllardır inşaatlar şehri olarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Bu arada, yıllar önce hatalı imar planlarına teslim edilen kronik yapılaşma durumu pek de düzeltilecek gibi görünmüyor. Bu hatalı imar planlarına mahkum edilen yapılaşma, var olan yeşil alanların da ufak ufak yok edilmesine neden oluyor.

      Kentsel dönüşüm mü, yoksa depremde risk taşıyan binaların onarılması mı hangisi? Burada yaşanan karmaşa, kafa karıştıran rantsal dönüşüm söylentileriyle iyice şehir efsanesine dönüşmüş durumda.

      İstanbul’un girdiği darboğazı hisseden İstanbulluların kafası iyice karışık.

      “İnşaatlar Şehri”ne dönüşen İstanbul’da iyice kontrolden çıkan inşaat alanlarında yaşanan olumsuzluklar ile ilgili gözlemlediklerimi gelecek yazılarımda dile getireceğim.

      İstanbul’u yönetmenin çok zor olduğunu biliyoruz. İstanbul büyük olduğu kadar sorunları da büyük olan bir metropol.