YETER!

Ekin GÜN 09 Mar 2021

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Samsun'da sokak ortasında, çocuğunun yanında eski eşi İbrahim Zarap tarafından öldüresiye dövülen kadının görüntülerini izlerken insanlığımdan utandım, isyan ettim.

Artık gerçekten isyan ediyorum sevgili okurlar…

Kesinlikle bir erkek olarak değil, bir insan olarak isyan ediyorum.

Samsun’da sokak ortasında, çocuğunun yanında eski eşi İbrahim Zarap tarafından öldüresiye dövülen kadının görüntülerini izlerken insanlığımdan utandım, isyan ettim.

Bu görüntüleri izledikten sonra hangi duyguyla utanmadan Kadınlar Günü’nü kutlayabilirdik?

Kutlamalarımızın başına kadınların şiddet görmediği, öldürülmediği bir dünya dileğiyle yazmak zorunda kalmamız bile başlı başına bir utanç vesikası.

Açıkça söylüyorum, öyle bir adalet mekanizmamız olmalı ki şiddet uygulayanın toplumla ilişiğini kesecek şekilde hapis cezasının olması şart.

Bugün şiddet uygulayanın yarın öldürmeyeceğini garanti edebiliyor muyuz?

O kadar çok bu konularda yazdım ki aklıma geçen sene Eskişehir’de şiddet gören ve 22 suç duyurusunun dikkate alınmadığı ve 23.’yü yapamadan eski eşi tarafından öldürülen kadın geliyor.

Samsun’daki bu görüntülerin üstüne Ankara’dan 4 çocuğunun önünde karısının boğazını keserek öldüren bir caninin haberi geldi.

Bu caniye daha önce uzaklaştırma cezası verilmiş ama anlaşılan pek uzaklaştırılamamış.

Zaten uzaklaştırma cezasını anlıyor da değilim, bunun kontrolü çok zor.

Uzaklaştırma cezası veriliyorsa şayet ortada kriminal bir şiddet durumu vardır, dolayısıyla o şiddetin daha sonra cinayete sürüklenmemesi için daha ağır yaptırımların uygulanması şart.

Bana kalırsa yargı mekanizmasının bir kadının öldürüldükten sonra en ağır şekilde işlemesi bu tarz şiddet olaylarını ve cinayetleri çözmeye yeterli değil.

Bunların önüne geçmenin birinci koşulu şiddete uğrayanın suç duyurularının dikkate alınıp olayın soruşturulmasında saklı.

Bugüne kadar “aileye operasyon” diyerek birtakım kesimler tarafından eleştirilen ve daha iyisi gelene kadar bence şiddete yönelik iyi çözümler içeren İstanbul Sözleşmesi’nde geçen “kadının beyanı esastır” cümlesi yanlış anlaşıldı.

Bu bir hüküm değildi, kadının beyanından yola çıkarak olayın soruşturulması anlamına geliyordu.

Samsun’daki son olayda da görüldüğü gibi bir aile bundan daha büyük trajedi yaşayamaz, bu şiddetin engellenmesi için de suç duyurularının büyük acıların önüne geçebilmek için dikkate alınması gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesi yanlış anlatıldı, 10 senedir yürürlükte olan ve bana göre AK Parti’nin büyük bir başarısı olarak gördüğüm bu sözleşmenin yerine daha iyisini koyamıyorsanız eleştirmek anlamsız.

Karşı çıkanların yerine getireceği çözüm önerilerine de rastlamış değilim.

“Cinsel yönelim” ifadesinden yola çıkarak bireylerin bu sözleşmeyle sanırım “eşcinsel” olacağını iddia ediyorlar.

Ben bugüne kadar ne diziyle, ne filmle ne de bir sözleşmeyle “eşcinsel” olan birini görmedim.

Ayrıca her şeyi bir kenara koyun, karşı çıkanlar bir kişinin eşcinsel diye şiddet görmesini, öldürülmesini meşru mu kabul ediyorlar?

Geçen hafta açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın kadına yönelik şiddetin cezalandırılmasıyla ilgili birçok yenilik içerdiğini Pazar günü yazmıştım.

Bunlardan biri etkin bir şekilde soruşturmanın ve özel soruşturma bürolarının ülke genelinde yaygınlaşması.

İkincisi ise tehdit altındaki kadınların daha etkin ve önleyici bir şekilde korunması.

Bu iki maddeden anladığım kadarıyla yargının daha yoğun bir şekilde suç duyurularını araştıracağını ve dikkate alacağını düşünüyorum.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’le birlikte bu eylem planını hazırlayan ekibin büyük uğraşlar vererek ortaya kimsenin itiraz edemeyeceği bir metin koydukları hususunda hemfikirim.

Erkek egemen zihniyetin kadınları ikinci sınıf olarak kategorize etmesine bir erkek olarak değil, bir insan olarak karşı çıkmalıyız.

Biyolojik farklılıkların hiçbiri cinsiyet rollerini belirlemez, toplumun genel geçer sosyo-kültürel kodları hiçbir cinsiyete dayatılamaz.

Artık son kez yeter diyelim.

Bu şiddet ve cinayetler son bulsun.