İrâdesi olmayıp içgüdüleriyle hareket eden göçmen kuşlar gibi mevsim bekliyorlar.
Gerek görsel medyada gerekse yazılı medyada târih konusunun ön plâna çıktığına şâhid oluyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, son on yılını savaşlarla geçirmiş, en az bir neslini savaş meydanlarında şehit vermiş bir devlet olan Osmanlı'nın bakiyesi olarak kurulduğunda, ne devletin ne de halkın savaşacak tâkâti kalmamıştı.
Bugün 17 Aralık ve Türkiye'nin gündeminde Hz. Mevlânâ'nın vefat yıldönümü sebebiyle Şeb-i Arus var.
22 Kasım 2017 târihli ve Mezopotamya Satrancı başlıklı yazımda Türkiye, İran, Rusya ve İngiltere'nin Mezopotamya'daki hâkimiyet oyununda bir menfaat koalisyonu oluşturarak, külhanbeyi tavrıyla dünyâyı haraca kesmeye kalkışan ABD'ye "şah" çektiklerini yazmıştım.
Antropolojik tespitler, hiçbir toplumun ensest ilişkiyi tasvip etmediğini ortaya koymaktadır.
Bir sosyal antropolog ve dilbilimci olarak olayları linguistik açıdan bakmamam pek mümkün olmuyor.
Peşinen söyleyeyim ki, başlıkta her hangi bir espri ya da şaka yoktur.