Vakıf Katılım web

YAZAR

Recep GARİP 06 May 2022

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Çağın haysiyetini kurtarmakla ödevlidir yazar. Kalem sahibi olmak; elde kalem tutmak, gelişigüzel yazılar yazmak, insan fıtratını bozacak, toplum ve birey ahlakına uymayan tarzlarda yazılar yazmak demek değildir.

“Yazmak: uzun yürüyüşe başlamaktır”. Nuri Pakdil

Çağın haysiyetini kurtarmakla ödevlidir yazar. Kalem sahibi olmak; elde kalem tutmak, gelişigüzel yazılar yazmak, insan fıtratını bozacak, toplum ve birey ahlakına uymayan tarzlarda yazılar yazmak demek değildir. Çağın şahidi olduğunu bilmektir. Yanlışlıklara, adaletsizliklere, haksızlıklara, merhametsizliklere, haddi aşmalara, ahlaksızlıklara, aşırılıklara, yıkımlara, kıyımlara karşı korkmadan, çekinmeden, usanmadan, vaz geçmeden kalemini kullanmaktır yazarın ödevi. Ülkede, ülkelerde, çağda yaşanılanlara karşı düşünmek ve düşündürmekle ödevlidir yazar. Kalem sahibi için yazmamak suçtur, söylememek, uyarmamak suçtur.

Yazar istese de, istemese de kalem yazmakla emrolunmuştur. Buna sebeptir ki yazmak asli ödevidir. Yazmamak sorumluluktan kaçmaktır. Kaçmak sorumluluktan kurtulmayı sağlamaz. Kaleme yaz emri verildiğinden yükü, sorumluluğu ağırdır.  Güçlü kalemler; duruş sahibi olan kalemlerdir. Konuştuğunda, yazdığında, sustuğunda anlamı, etkisi büyüktür. Bilirsiniz Jean Paul Sartre şöyle söylüyor; "çağımızda susmak bile politik bir durumdur."  Öylesine etki gücü olur ki kimi yazarların susmaları bile bir duruşu anlatır. Yazan her kalem toplumda yeterince etkili değildir. Konuşan her politikacı da etkili değildir. Lakin az ama güçlü kalemler, politikacılar, ilim ve irfan sahiplerini de unutmamak icap eder. Bilgeleşen, yol gösteren, yeryüzü yıldızları gibi yolları aydınlatan hikmet sahipleri çağlarından, olan bitenden, toplum hareketliliklerinden, yönetimlerin genel durumundan da sorumludurlar. "Ya hayır söyle ya da sus" emrini yaşadıkları zaman içinde uygulamaktan asla geri durmazlar.  

Gerçek aydınların, münevverlerin, düşünce mensuplarının çağın dertleriyle dertlenmesi, problemlere çözümler üretmesi boyunlarının borcudur. Kalem ve söz sahibi olmalarının borcu dertlere derman olmaktır. Kanayan yarayı sarmak kadar sebepleri bulup ortadan kaldırmaktır. Yazarın, kalem erbabının işi kalemini sislerden, rutubetlerden, nemelazımcılıktan, vurdumduymazlıktan, aymazlıktan kurtarmak ve her türden susturucu baskılara karşı amansızca yazılarını yazmak, toplumu uyarmak, dosdoğru yol üzere olmayı öğütlemektir.  Yazılması, konuşulması gereken yerde konuşmayan, yazmayan yazar sorumluluktan hüküm giyer. Suçlu, sorumsuz ve vefasız kalem topluma yol gösteremez.

Kalemin aydınlığı kelimelere bağlıdır. Harf harf derlenip toparlanarak kelimeler dünyasından ruh elbisesi giyerek kişiye ulaşır her cümle. Kalemin namusu, ahlakı yazarın namusu ve ahlakıdır. Buna sebeptir ki söylenmesi ve yazılması gerekenin bir yolunu mutlaka bulur ve yazar. Ne pahasına olursa olsun söylenmesi gerekeni söylemek yazar olmanın sorumluluğudur çünkü. Yazdıklarının karşılığını beklemeksizin, düşünmeksizin kurarlar cümlelerini. Sonuçla ilgilenmez gerçek kalem sahipleri. O anda söylenmesi gerektiğine, yazılması gerektiğine inanır ve yazarlar. Böylelikle sahici yazarla sahte ve yılışık olan arasındaki fark sabahyıldızı gibi parlayarak kendini gösterir. Sonuç önemli değildir. İnanmışlığın yüklediği yükümlülükle ödevini yerine getirmenin mutlak huzurunu yaşar. Çağ savaşçılarıdır onlar. Çağın bütününde olan bitene karşı en çok duyarlı olanlardır. Son yüzyıl içerisindeki duruş sahibi kalemlerden Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cemil Meriç böylesi kalemlerimizdendir.

Yerli olmanın, yerli ve yerinde düşünmenin yükü ağırdır. Büyük olmak kolay kazanılmaz. Tarihin nabzını tutarak tanıklık edilir. Tarihin yüklediği sorumluluk Anadolu'nun ruhunu yaşatmaktır. Anadolu ruhu yerli, milli olma haysiyetidir. Düşünceden, sanattan, hayatın getirdiği yükümlülüklerden kaçmadan değerlere sahip çıkmak her aydının, her okumuşun görevidir. Hakkı, gerçeği, olanı, yaşanılanı, yaşanılanın perde arkasını, halkın göremediklerini görüp ortaya çıkarıp yazmak yazarın ödevidir. Hedefi olmayanın gayreti de, çabası da, tedirginliği de olmaz. Kalem erbabı ise yazdıklarından, inandıklarından, yaşadıklarından, savunduklarından sorumludur ve hedefi insanlara ve topluma ulaşmaktır.

Louis Aragon'un ifadesiyle "yüreğimize su serpmeyip tersine bizi uyandıran ve kimi zaman sırf bu yüzden insanı tedirgin eden bir gerçeklikle karşı karşıya getirmektir” yazarın eylemi. Kalem sahibi sanatını, sözlerini öylesine etkin kullanmalıdır ki uyuyanlar uyansınlar. Kimi yazarlar iddialarını sürdürmekten vaz geçmedikleri için cezaevlerine, sürgünlere gönderilirler. Örneğin; “Cinnet Mustatili” Nacip Fazıl’ın cezaevi notlarından oluşur. “Senin kalbinden sürgün oldum ilkin/Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği” diyen Sezai Karakoç dünya sürgününe başka bir bakış açısı getirir. “Ben gurbette değilim/Gurbet benim içimde” diyen, Kemalettin Kamu, insanın dünyadaki mutsuzluğunu, vatansızlığını, mekânsızlığını, her nerede olursa olsun gurbette hissedişini çok güzel bir biçimde anlatır. Namık Kemal’in “Malta Mektupları”, Nazım Hikmet’in “Piraye’ye Mektupları” sürgünde yazılanlara örnektir. Niyazi Mısri’nin Edirne’ye saraya çağrılarak yazdıkları eleştiri-uyarı yazıları nedeniyle Rodos’a sürgün edilmiş, burada 9 ay kalmıştır. Sürgünden Bursa’ya dönen şair Niyazi Mısri, ilim adamlarının arasında yaptığı yorumlarından dolayı zorluklar çekmiş bazı düşünceleri, iddiaları nedeniyle Limni Adası’na uzun yıllara varan sürgüne gönderilmiştir. Süleyman Nazif, “Pierre Loti Günü”nde işgalciler hakkında sarf ettiği sözler sebebiyle İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilir. Abdullah Cevdet, İttihatçı hareketleri tehlikeli görüldüğünden suçlanarak tutuklanır ve İstanbul’dan Trablusgarp Merkez Hastanesi’nin göz hekimliğine getirilse de savunduklarından vaz geçmediği için tutuklanır. Ziya Gökalp, Jön Türklerden etkilenip İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmasından dolayı yasak yayınları okuduğu ve muhalif derneklere üye olduğu için 1898’te tutuklanır. Rıza Tevfik, “Uçun kuşlar uçun doğduğum yere” diyerek gidemediği yerlerin özlemiyle şiirler yazar.

Yazıya Nuri Pakdil’in “Bir yazarın Notları”ndan alıntıyla başlamıştık. Yine bir alıntı cümlesi noktayı yerine koymuş olsun: “Bir yazar, ancak, yazarak girebilecektir insanlığa: insan için savaşa + ışığa. Cümleler kurşun olmuş yağar yazı makinesinin üzerine. Birbirlerini ezenleri bile olur içlerinde, düzeltirken görürüm.”

www.recepgarip.com