Vakıf Katılım web

​YALAN DÜNYA

Osman ATAMAN 11 Nis 2017

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
"Kim umar senden vefayı/ Yalan dünya değil misin?" diyen Yunus Emre, çağları aşan bir problematiği çözüyor ve formüle ediyor, sayfalar dolusu anlatılacak konuya nokta koyuyor.

“Kim umar senden vefayı/ Yalan dünya değil misin?” diyen Yunus Emre, çağları aşan bir problematiği çözüyor ve formüle ediyor, sayfalar dolusu anlatılacak konuya nokta koyuyor.

Fakat biz insanoğlu, dünyanın yalancılığı karşısında bu formüle rağmen bir vefa arayışına giriyor veya bu yalancılığı ve vefasızlığı görmezden gelebiliyoruz.

Demek ki genel kabul görecek omurgalı bir sosyal hayat beklentisi ütopik…

Ve demek ki, yalancının peşine takılandan doğruyu beklemek beyhude…

Peki neden bu aldanış.

Bile isteye aldanış.

Para için… Güç için… Menfaat için. 

Para, güç ve menfaat üçgenindeki sahte aldanmışlık ve adanmışlık bu kadar dirençli olmasa, insanlığın “huzur”u bulması ne kadar zor olabilir ki?

Mutlaka bitecek bir ömür için uyanık bir bilinç ne kadar ve nereye kadar yatırım yapar?

Ancak kendini aşan bir faziletle insanlık için yani şahsı için değil. 

Böyle bir durumda kavga ve kargaşa beklenemez.

Kavga ve kargaşa varsa -ki var- egoların bilinçleri uyuşturduğunu pekâlâ söyleyebiliriz.

Çünkü Yunus Emre’nin altını çizdiği gerçek “değmez kardeşim” olarak tercüme edilebilir.

Bu dünya eğilip bükülmeye değmez!

Ama eğilip bükülmekten bel fıtığı olmuş veya omurgalarını aldırarak bu sorundan kurtulmuş taklacıların arasında yaşıyoruz. 

Ve en küçük bir itirazda suçlanıyoruz üstelik: Sen çağdışısın!

Çağdaşlığın tarifini dünyaya aldanarak yapanlar, sahte tanrılar üretmeyi de ihmal etmiyor.

Dağda bir çobanın huzur içinde bulduğu ve varlığını hissedip secde ettiği o tek Yaratıcı için, çağdaş olanlar yeni tarifler geliştirmeye çalışıyorlar.

Çünkü ancak o sahte tanrılar izin veriyor omurgasızlığa:

Evrenin büyük sahibi!

Tanrı var ama din uydurma!

Doğanın gücü adına!

Yerseniz…

Sahte tanrıların birbirinden farkı yok halbuki… Cahiliye döneminde helvadan tanrı yapıp acıkınca yiyen ahmakla, teatral seremonilerle kılıç kuşanıp tapınan kalantor, hakikat karşısında aynı hizada duruyor!

İşte o hiza…

O sıraya geçtikleri aynı çizgi, üç kuruşun, dünyalığın, makam ve mevkinin, gücün çizgisi…

Fakat sonunda ne oluyor?

Yunus’un dediği oluyor:

“En sonunda edip üryân/ Soyan dünya, değil misin?”

Üniformaları çıkıyor herkesin, birkaç metre sıradan beze sarıp, aynı toprağa gömüyorlar sırayla…

Mezar taşını ne kadar abartabilirsin ki?

İstersen piramit yaptır üstüne.

Gün gelir arkeologlara mizah konusu olursun en fazla!

Ah yalan dünya!